Star Trek III: The Search for Spock

The Search For Spock başlığına sahip bir filmde Spock’ın bulunmama gibi bir ihtimali zaten yoktu. Filmi Leonard Nimoy‘un yönettiği de göz önüne alındığında sorulması gereken asıl soru şu: Peki bu arayış keyif veriyor mu? Cevap, en azından hikaye akmaya başlayana kadar, evet. Malum, bir önceki The Wrath of Khan filminde Spock’ı kaybetmiş, hatta ardından duygusal bir veda töreni bile düzenlemiştik. Zaten The Search for Spock da ikinci filmin bittiği yerden; Spock’ın ölümü ve cenaze töreni ile başlıyor. Kederli Atılgan evine dönüyor ve yaşından dolayı görev süresinin dolduğu, emekliye ayrılacağı bildiriliyor. Mürettebat da haliyle yeni bir gemiye atanmayı bekliyor. Öte yandan Dr. McCoy, bir tür gizemli travmadan dolayı acı içinde. O kadar ki, sürekli Spock’ın sesiyle konuşan, karanlık odalarda gizlenen biri haline dönüşmüş durumda. Bütün derdi ise Genesis gezegenine bir an önce geri gidebilmek. Bu tuhaf bilmece, Spock’ın babası Sarek’in ziyareti sayesinde nihayet çözülüyor. Meğer Spock, ölmeden önce katrasını McCoy’a aktarmış. Siz buna bir çeşit bilinç ya da ruh aktarımı da diyebilirsiniz.

Vulcan mistisizmine göre beden ve ruhun özel bir ayinle birleştirilmesi lazım. Bunun üzerine Kirk, Spock’ın cesedini Genesis gezegeninden almayı kafaya koyuyor, ancak Yıldız Filosu’nun aldığı karar uyarınca gezegene gidilmesi yasak. Tabii Kirk bu, yasak dinler mi? Mürettebatın da yardımıyla Atılgan’ı çaldığı gibi Genesis’e doğru yola çıkıyor. Ancak Genesis’in yörüngesinde, kurak gezegenleri yaşanabilir hale getiren “Yaratılış Cihazı”nın peşinde olan birileri var: Klingonlar! Çatışma kaçınılmaz. Atılgan yok olsa da, Kirk’ün zeki taktikleri sayesinde mürettebat kurtulmayı başarıyor. Üstelik Yaratılış Cihazı’nın etkisiyle yeniden doğan ve büyüme evresine giren Spock da Klingonlar’ın elinden alınıyor. Sonrasında ekip, ayin için Vulcan’a doğru yola koyuluyor.

İzleyenler olarak Vulcan mistisizmi, Spock’ın ruhu, yeniden doğuş, ayin falan derken hiç de Star Trek’e yakışmayan kırk dakikalık bir spiritüalizme maruz kalıyoruz. Filmin son yirmi dakikası ise alabildiğine durgun ve daha çok hasbıhalle geçiyor. Filmdeki tek eğlenceli kısım da zaten bu ikisinin ortasında yaşananlar. The Search For Spock için The Wrath of Khan ile başlayan ve The Voyage Home ile sonlanan üçlemenin ara filmi diyebiliriz. Ortak temalar, karakterler ve olaylar dizisi, dört buçuk yıllık bir süre zarfında üretilmesine rağmen üç filmi de kapsıyor. Zaten The Wrath of Khan‘ın elde ettiği gişe başarısı ve aldığı olumlu eleştiriler sayesinde The Search For Spock için çoktan hazırlıklara başlanmıştı. Leonard Nimoy da dahil olmak üzere herkes Spock’ın ölü kalamayacağı konusunda hemfikirdi ve hedef de The Wrath of Khan’ın sonunda ortaya çıkan olayları çözmek ve yaşananları telafi edebilecek bir yol bulmaktı.

Hatırlanacağı gibi Yıldız Savaşları’nda ölen Obi-Wan Kenobi de bir çeşit Güç hayaleti olarak geri dönmüştü. Ancak Star Trek için böyle bir şey düşünülemezdi bile. Ayrıca hayranların vereceği tepki de yapımcıları zor duruma sokabilirdi. Hayranların genel beklentisi, Spock’ın canlı kanlı ve de kendi bedeninde geri dönmesiydi. Bu beklentilere kayıtsız kalamayan Nimoy, sonunda kendi egosunu da yenerek karakterini geri getirmeye ve sevenlerini mutlu etmeye karar verdi. Bu süreçte, özellikle prodüksiyona uygulanan bütçe kısıtlamalarını da hesaba katarsak tehlikeli bir işe kalkıştı ve yönetmen koltuğuna oturdu.

Filmin öne çıkan en önemli sekansı, yaklaşık on dakika süren Atılgan’ı çalma macerası. Heyecan verici, iyi tempolu ve ustaca kotarılmış. Tüm Star Trek filmlerinin en başarılı sekanslarından biri olabilir. Ayrıca Atılgan ile bir Klingon Yırtıcı Kuşu arasında yaşanan savaş sahnesi, Kirk’ün gemiyi imha emri ve Klingon komutanı ile verdiği bire bir mücadele de dikkat çekici. Oyunculuklarda sürpriz yok, önceki filmlerde olan tempo aynen korunuyor. Shatner’dan Koenig’e kadar herkes bilinen rollerinde döktürüyor. Kirk’in oğlu rolünde gördüğümüz Merritt Butrick de daha da olgunlaşmış oyunculuğu sayesinde Wrath of Khan filmindeki performansını kolayca aşıyor. Ağır Klingon makyajının altında zar zor tanınan Christopher Lloyd ise, başarılı bir kötü adam rolü sergiliyor, ama Ricardo Montalban’ın efsane performansına yaklaşamıyor.

Sonuç olarak The Search for Spock da The Wrath of Khan gibi fedakarlıklar üzerine kurulu. The Wrath of Khan filminde Spock, arkadaşları için kendisini feda etmişti. Bu filmde ise Kirk, Spock’ın tekrar hayata dönebilmesi için kendi hayatı ve kariyeri de dahil her şeyini feda ediyor. Zaten Star Trek’i Star Trek yapan da bu değil mi?

Önceki Sonraki

Yazar: Can Kaçan

Asimov ve Stargate hayranı...

İlginizi Çekebilir

Bilimkurgu Filmlerinden Unutulmaz 10 Siyahi Karakter

Bilimkurgu, Amerikan pop kültürünün dayanıklı ve uzun ömürlü bir öğesi. Ütopik (ya da distopik) geleceklerin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et