A Quiet Place

Şşşşş: A Quiet Place

Wall-E‘nin başındaki sessiz filmimsi bölüme biraz gerilim eklerseniz bu filmin genel havasını elde edebilirsiniz. Aynı zamanda baş rolde oynayan John Krasinski‘nin yönettiği film genel kanının aksine bir korku filmi değil, bilimkurgu ve gerilim unsurlarını arka planda kullanan bir deneysel film. Çok az diyaloğa yer veren film yarattığı dünyayı tanıtmaya ihtiyaç duymuyor, bunun yerine beş kişilik bir aileye odaklanıyor. Bu sebeple oyunculara büyük iş düşüyor. Baba Lee Abbott rolünde Krasinski, anne Evelyn rolünde Krasinski’nin eşi Emily Blunt, kızları Regan rolünde Millicent Simmonds ve oğulları Marcus rolünde Noah Jupe sadece bunun altından kalkmakla kalmamış, ortaya müthiş bir iş çıkarmışlar. Zaten film de gücünü oyunculuklardan alıyor. Bir de en küçük kardeş Beau’yu dört yaşındaki Cade Woodward canlandırmış ama rolü çok kısa.

Burada Millicent’in işitme engelli bir oyuncu olduğunu eklemeliyim. Ailenin işitme engelli kızını bu kadar gerçekçi bir biçimde canlandırabilmesinin sebebi de bu. Ayrıca bu filmde söylenmese de ailenin kıyametten kurtulmasını kızlarına borçlu olduğu bariz. Bildiklerimiz hikayenin 2020’lerde geçtiği ve birkaç yıl önce nereden çıktığı belirsiz yaratıkların dünyayı işgal edip insan ve hayvan nüfusunun büyük kısmını ortadan kaldırmış olması. Gözleri görmeyen ama işitme duyuları çok keskin olan yaratıklar avlarını bu sayede yakalıyor. Kızları sayesinde işaret diline hakim olan kahramanlarımız hayatta kalmayı başarmış ve yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Filmin hikayesine dalacağımız sürprizbozanlı bölüme geçmeden önce filmin müziklerinden ve teknik yönünden de biraz bahsetmekte yarar var. Konuşma olmayan bir filmin sırtını müziğe yaslayacağını düşünebilirsiniz ancak bu deneysel bir film. İzleyicinin o dünyayı iliklerine kadar hissedebilmesi için aşırı müzik kullanımından kaçınılmış. Genelde filmi karakterler gibi sessizce takip ediyoruz. Ara ara kısık sesli ve sade müzikler dahil oluyor, bazen de ses filmin temposuna yetişiyor. Böylece “A Quiet Place” size farklı bir deneyim yaşatıyor. Ayrıca çekimler ve mekanlar bu deneyimi destekleyerek filmin etkileyiciliğini arttırıyor.

Şimdi sürprizbozanlı bölüme geçiyoruz.

Film küçük Beau ve oyuncağıyla başlıyor. Yönetmen sessizliğin hüznünü daha filmin başında izleyiciyi yakalayacak bir şekilde gösteriyor. Babası, ses çıkaran oyuncağı çocuğun elinden alıp pillerini söküyor ama kardeşine üzülen abla gizlice oyuncağı ve pilleri geri alıp kardeşine veriyor. Yaratıklar dışarıda oynarken oyuncağının sesini çalıştıran Beau’yu ham yapıyor ve bizler de böylece o dünyanın vahşetine şahit oluyoruz. Daha filmin başında bu kadar sevimli bir çocuğun ölmesi ileride göreceğimiz dehşetin sinyalini veriyor.

Şunu söylemeliyiz ki A Quiet Place çok dikkatli izlenmesi gereken bir film. İzlerken beyninizi çalıştırmanızı sağlaması bu kadar popüler olmasında epey etkili. Film diyalogsuz olduğu için eğer dikkat kesilmezseniz ne olduğunu anlamamanız ve filmden kopmanız çok olası. Örneğin bu sahnelerde genelde işaret diliyle iletişim kuran karakterler vermek istediklerini tamamen hareket ve mimikleriyle veriyor. Dikkatli izlemezseniz çocuğun oyuncağına olan sevgisini, ablanın kardeşine acımasını, babanın endişesini ve en sondaki üzüntülerini kaçırırsınız.

Bu sırada bir yıllık zaman atlamasıyla başta gördüğümüz hüzne geri dönüyoruz. Tabii bu sefer üzüntü yönetmenin bizi hazırladığı üzere çok daha büyük. Regan’ın Beau’yu unutamadığını ve kendini suçladığını yüzünden okuyoruz. Lee ise radyoyla başkalarına ulaşmak için sonuçsuz bir mücadele veriyor. Filmin en büyük kusurunu da burada görüyoruz, Evelyn hamile! Muhtemelen rahatça bağırabildikleri şelalenin kenarında birlikte oldular ama bu yine de mantıklı değil. Evelyn ve Lee filmin tamamında bize oldukça sorumlu ve ailelerine düşkün karakterler olarak tanıtılıyor, canavar kıyametinde hayatta kalma mücadelesi verirken seks yapacak tipler değiller. Ki bunu düşünebilmek için çok zeki veya sorumlu olmak gerektiğini de zannetmiyorum. Tabii, çok büyük bir duygusal patlama anında falan da olmuş olabilir ama filmin bunu bize göstermesi gerekirdi.

Evet, filmde hamileliğinin sonlarında bir kadın olması izleyici için büyük bir gerilim unsuru fakat en önemli noktalarından birinin böylesi büyük bir mantık hatasına dayanması filmin potansiyelinin oldukça altına düşmesine sebep oluyor. Halbuki zaman atlaması biraz daha kısa tutulsa ve kadının kıyametten önce hamile kaldığı anlatılsa bu kadar büyük bir plot holedan rahatça kurtulabilinirdi. Ancak yönetmeni tebrik etmek gerek ki  üzerine düşünmediğiniz sürece bu bile yaratılan müthiş atmosfer sayesinde sırıtmıyor ve keyfinizi baltalamıyor.

Lee’nin kızının işitme cihazını tamir etmeye çalıştığını görüyoruz ama başarılı olamıyor. Sonrasında oğlunu şelalenin kenarına götürüp onun gürültüsü sayesinde rahatça konuşabileceklerini anlatıyor. Bu sırada Regan da kardeşinin mezarını ziyaret ediyor. Kısaca aile psikolojik olarak tamamen çökmüş. Çocukları için mücadele veren ama pek çok konuda başarılı olamayan bir baba ve kardeşinin ölümüne sebep olmuş bir abla… Ayrıca Regan cihaz sayesinde kısıtlı da olsa kullanabildiği işitme duyusunu tamamen kaybetmiş durumda. Anneyse bir saatli bomba gibi, bebek doğduğu anda çok daha büyük bir tehlikenin içine düşecekler.

Evde yalnızken Evelyn’in doğum zamanı erken geliyor ve sessiz olmaya çabalasa da bir yaratığı çekecek kadar gürültü çıkmasına sebep oluyor. Bir düğmeyle evin ışıklarını kırmızıya çevirip dışarıdakilere sinyal veriyor.  Böylece Abbott ailesinin kıyamet ortamına ne kadar iyi uyum sağladığını görüyoruz. Sonrasında filmin hem en ürpertici hem de en etkileyici sahnesi var. Evelyn küvetin içinde ses çıkarmadan doğum yapıyor.

Çiftliğin içindeki evlerine dönen Lee, Marcus’tan yaratıkları saptırma amacıyla havai fişekleri hazırlamasını istedikten sonra eve dalıyor ve banyoda yeni doğmuş oğullarıyla saklanan eşini buluyor. Onu ses geçirmez bodruma yerleştirdikten sonra çocuklarını getirmeye gidiyor. Bu sırada Evelyn uykuya dalıyor. Uyandığında birkaç çatlak yüzünden bodrum büyük ölçüde su altında kalmış durumda ve peşinde bir yaratık var. Tahmin edebileceğiniz üzere buradan sonrası bolca koşuşturma, ailenin bir araya gelişi, mutlu ve tatmin edici bir son.

Vizyona girdikten sonra oldukça olumlu eleştiriler alan filmin devamı için hazırlıklar şimdiden başladı. Sonuç olarak bu farklı ve güzel filmi tüm sinemaseverlere öneriyor, keyifli seyirler diliyoruz.

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

City_of_Ember

Distopik Bir Gelecekte Kurtuluş: City of Ember

Gil Kenan’ın yönetmenliğini yaptığı City of Ember, kıyamet sonrası dünyayı ele alan etkileyici bir görselliği …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et