Dünya, yaşanan şiddetli bir güneş patlaması tarafından harap edilir. Ozon tabakası yok olur ve gezegen cehenneme döner. Finch Weinberg, St. Louis’te hayatta kalan bir robotisttir. Kıyametten bir şekilde sağ çıkmış, hayata tutunmuştur. Yeni hayatında geceleri insanlardan kaçınmakta, gündüzleri ise erzak toplamaktadır. Ancak sayılı günü kalmıştır. Öldükten sonra köpeğine bakması için bir robot yaratır ve son günlerinde onlara yeni bir yuva vermeye çabalar.
Finch’in yönetmenlik koltuğunda, daha önce Repo Men filmini de yöneten İngiliz yönetmen Miguel Sapochnik oturuyor. Başrollerinde ise Oscar ve Altın Küre gibi pek çok ödülün sahibi efsane aktör Tom Hanks ile gelecek vaat eden bir isim olan Caleb Landry Jones yer alıyor.
Güneş’in devamlı değişim gösteren hareketleri sırasında plazma saçıntıları meydana gelir ve bunlara güneş patlamaları (solar flare) denir. Son yıllarda güneş patlamaları konusu oldukça sık karşımıza çıkıyor. Güneş’in gaz yuvarında gerçekleşen bu patlamalar sahiden de korkutucu. Zira muhtemel bir patlamanın yol açabileceği devasa zararlar, bilhassa tarihsel olarak belirli istatistiksel döngülerle öngörülebiliyor ve olası senaryolar medeniyetin yok olma eşiğine gelebileceğine işaret ediyor.
Elbette bu patlamaların hepsi aynı sonucu ortaya çıkaramıyor. Nihayetinde Güneş’e bağlı enerji boşalımları sürekli yaşanıyor ve atmosferimiz sayesinden sorunsuz biçimde yaşamaya devam ediyoruz. Ancak az evvel de bahsettiğimiz üzere, hesaplanan döngüler bu durumun hep böyle sürmeyeceğini söylüyor. Tarihte birçok örneği mevcut. Belli başlı dalgalanmalar gözlemleniyor, kaydediliyor ve hâliyle değişim aralığı biliniyor. Muhtemel senaryolar da bu aralık üzerinden ortaya çıkarılıyor. O hâlde sormak gerekiyor: Ya en kötüsü başımıza gelirse? İşte Finch filminin hareket noktası da burası.
Yakın bir gelecekte, devasa bir güneş patlamasıyla atmosfer epey tahrip olur. Tabiri caizse erimiş peynire döner. Bu da güneş ışınlarının filtrelenmesinin önüne geçerek Dünya’yı adeta cehenneme çevirir. Radyasyon ve yüksek sıcaklıktan ötürü hareket kısıtlanır, gıda ve enerji gibi zorunlu ihtiyaçların üretimi durma noktasına gelir ve yaşam, doğrudan görülen zararlar haricinde dolaylı yoldan da tehdit altında kalır. Böylece geride kalanlar için çetin bir ölüm dirim kavgası başlar. Hikâyemiz de bu kavganın en ilginç detaylarından birine yoğunlaşıyor.
Finch Weinberg, kıyamet öncesinde robotik bilimler uzmanı olarak görev yapmaktadır. Yıllarca bu işte çalışır ve alanında sayılı kişinin arasına girer. Güneş patlaması sırasında da iş yerindedir. Medeniyetin çöküşünü izler, yaşar ve en berbat zamanlara şahitlik eder. İnsanın her hâlini görür; acının, vahşetin, acımasızlığın… Ve bu durum onda bir amacı ortaya çıkarır. İnsanlığın yüzlerce yıllık birikimini kurtarmak onun elindedir ve zaten geliştirdiği robotun maksadı da budur. Ki Isaac Asimov’un Üç Robot Yasası’na gönderme yapılarak da bu mesaj alttan alta verilir. İnsanın varlığı dünyanın kaderini etkiler ama onu çizecek olan başlı başına varlığın kendisidir, formları değil.
O hâlde film bu fikri ne ölçüde izleyiciye yansıtabiliyor? Temelinde baba-oğul çatışması gibi her yapımda karşımıza çıkan ve yaşamın özünde var olan bir unsur yer alıyor. Finch’in aile sorunları ve özgürleşme sürecinde kopan bağlarını robotla, yani Jeff’le sağlaması filmin en önemli dinamiğini oluşturuyor. Babasının küçük yaşta terk ettiği Finch, annesinden de uzaklaşarak kendini ideallerine bağlıyor. Fakat idealleri konusunda yaptığı hata bariz biçimde ortada. Bunu iş işten geçtikten sonra fark ediyor ve Jeff’le ilişkisinde aynı hataya düşmemesi gerektiğini anlıyor. Yani özünde izleyiciyi bireysel anlatıyla yakalamayı planlıyor. Gezegenin hâliyse aralarda değinilerek geçiyor.
Öte yandan film, pek çok yaratıcı fikir içermesine karşın bunları detaylıca önümüze sermiyor. Finch’in geçmişine yeterince değinilmiyor örneğin. Neler yaptığı, ailesiyle nasıl koptuğu, nasıl bir kariyer edindiği ve çalışmalarının detayı görmezden geliniyor. Bu da senaryodaki boşlukların izleyici tarafından doldurulmasına yol açıyor. Ancak tüm bu eksiklerine rağmen film, post-apokaliptik zamanlarda sıcacık bir yol hikâyesi anlatmayı başarıyor…