Jody (Bill Thornbury), Reggie (Reggie Bannister) ve Tommy (Bill Cone) küçük bir kasabada yaşayan üç sıkı dosttur. Ancak Tommy’nin zamansız ölümü bu üçlüyü sonsuza dek dağıtır. Tommy’nin kendi hayatına son verdiği söylenmektedir. Bu ölüm, zaten anne ve babasını kaybetmiş Jody için oldukça sarsıcı olur. Supernatural’daki Dean Winchester’ı anımsatan Jody, 1971 model Plymouth ‘Cuda’sına atlatıp yollara düşmeyi seven genç bir adamdır ve yaşadığı küçük kasabadan ayrılma vaktinin geldiğini düşünüyordur. Jody’nin küçük kardeşi Mike (Michael Baldwin) ise hayran olduğu ağabeyinin onu ardında bırakmasından korkuyordur. Bu endişesi yersiz de değildir. Ağabeyi onu teyzesine emanet etmeyi planlamaktadır.
Oysa on üç yaşındaki Mike’ın, Tommy’nin cenazesi sırasında tesadüf eseri şahit olduğu bir olay hayatlarının akışını tamamen değiştirecektir. Mike çalıların arasından dürbünle bakarken cenaze levazımatçısının (Angus Scrimm), Tommy’nin tabutunu gömmek yerine cenaze arabasına yüklediğini, üstelik bunu da tek başına ve hiç zorlanmadan yaptığını görür. Tek gördüğü gariplik bu da değildir. Morningside Mezarlığı‘nda tuhaf bir şeyler olduğu ortadadır. Sonunda Jody, kardeşi Mike ve kasabanın dondurmacısı Reggie bu gizemi çözmek üzere kafa kafaya verir.
Karşılaştıkları gerçek akıl alacak cinsten değildir. Cenaze levazımatçısı görünümlü adam, korkunç sürprizlerle doludur. Sandıklarından çok daha uzun bir süredir kasabada yaşamaktadır. O aslında bir ceset hırsızıdır. Cenazeleri alıp cübbe giyen korkunç görünüşlü cüce hizmetkarlara dönüştürmektedir. Düşmanlarını etkisiz hale getirmek için, havada uçan ve üzerinde bıçaklar olan metalik toplara sahiptir. Bu toplar oldukça ölümcül silahlardır. Bıçakların yanı sıra, ortalarında bulunan matkap da kurbanın kafasını delip tüm kanını akıtır.
Gariplikler bunlarla sınırlı değildir. Cenaze evinde, birbirine paralel yerleştirilmiş iki parlak çubuktan meydana gelen boyutlar arası bir kapı mevcuttur. Mike bu kapıdan öte bir diyara göz atar ve kırmızı bir göğün altında, uçsuz bucaksız çorak toprakların üzerinde sıraya girmiş cüce hizmetkarları görür. Kahramanlarımız böylesine tuhaf şeylere sahip, acımasız ve bir o kadar da gizemli düşmana Uzun Adam (The Tall Man) lakabını takarlar ve onunla canları pahasına mücadele ederler. Bu mücadele tek filmle sınırlı kalmayacak ve ilk filmi dört devam filmi izleyecektir.
Don Coscarelli‘nin yazıp yönettiği 1979 tarihli Phantasm (Manyak) tanınmamış oyuncularla çekilmiş düşük bütçeli bir film olsa da büyük başarı yakalar. Bunda hiç kuşkusuz Uzun Adam (The Tall Man) karakterine can veren Angus Scrimm‘in varlığı büyüktür. Scrimm; kollarını sallayarak sert adımlarla yürüyen, tek gözü kısık, suratı asık, az ama öz konuşan, gizemli, tehditkar, karanlık ve bir o kadar da karizmatik bir kötü adam portresi çizer ve ete kemiğe büründürdüğü bu karakteri, korku/bilimkurgu sinemasına armağan eder. Scrimm’in filmi tek başına sırtladığı bile söylenebilir. Tall Man daha ilk filmden çok sevilip ikonik bir karaktere dönüşmekte gecikmez.
Phantasm’ı kült mertebesine taşıyan en önemli ikinci faktörse filmin başarılı müziğidir. Fred Myrow & Malcolm Seagrave imzalı müzik, seride sık sık kullanılır ve atmosfere ürkütücü bir hava katar. Phantasm tıpkı Terminator, Rocky, The Exorcist ya da The Godfather gibi müziğiyle bütünleşen yapımlar arasına dahil edilebilir. Scrmm’in oyunculuğu ve filmin müziği, ancak kabuslarda görülebilecek absürtlükteki ayrıntılarla (yarı boyuna küçültülen cübbeli ölüler, havada uçan katil parlak toplar, dev bir sineğe dönüşen kesik parmak, bir labirenti andıran cenaze evi, boyut kapısının bulunduğu parlak beyaz oda…) süslü bir senaryoyla birleşince ortaya, özellikle korku sinemasına gönül verenler için farklı lezzette bir iş çıktığı söylenilir.
“Nereden geldiğini bilmiyorum. Belki başka bir boyuttan. Onun yaratıklar ordusu, kentleri yakıp yıkıyor. Mezarları yağmalayarak ölüleri kendine köle ediyor. Her gün daha da yaklaştığını hissediyorum.”
Don Coscarelli yarattığı efsaneye Phantasm II (Manyak 2) ile devam eder. Film 1988’de izleyiciyle buluşur. Aradan on yıl geçmiştir. Mike (bu bölümde James Le Gros tarafından canlandırılıyor) yaşadıklarından sonra bir akıl hastanesinde tedavi görmektedir. Bu sırada, Mike’dan tamamen uzakta olsa da onu rüyalarında gören Liz (Paula Irvine) adında genç bir kadın, günlüğüne yukarıdaki satıları yazar. Uzun Adam gün geçtikte yaklaşmaktadır. Bir nedenden dolayı Liz’in ve Mike’ın peşindedir. Mike, başından geçenleri kendisinin uydurduğunu söyleyip, doktorları akıl sağlığının yerinde olduğuna ikna etmeyi başarır. Dışarıya çıkıp Reggie’yi bulur. Birlikte Mike’ın telepati yoluyla varlığından haberdar olduğu Liz’i bulmak için yollara düşerler. Bu sırada Uzun Adam ve ordusu da boş durmayacaktır elbette.
İkinci filmde olaylar dallanıp budaklanmış, Uzun Adam küçük kasabasından çıkmış ve oyun alanını genişletmiştir. Veba salgını gibi yayılmakta, ardında boş mezarlıklar ve hayalet kasabalar bırakmaktadır. Uçan kürelerin sayılarıyla birlikte özellikleri de artmıştır. Ayrıca bu bölümde izleyici, cüce hizmetkarların yanında, görevi mezarları açıp cesetleri çıkartmak olan gaz maskeli mezar kazıcılarla da tanışır. Genel anlamda bakacak olursak Phantasm II’nin ilk filmin gölgesinde kaldığı rahatlıkla söylenebilir. İlk filmde yaratılan o karanlık atmosfer devam filminde yoktur, açıkçası bir daha geri de gelmeyecektir.
Don Coscarell yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı seriye 1994 tarihli Phantasm III: Lord of the Dead (Manyak 3) ile kaldığı yerden devam eder. Michael Baldwin bu bölümde yeniden Mike rolüne soyunur. Artık genç bir adamdır. Bu arada Uzun Adam’ın öldürülse bile bir şekilde geri dönmeyi başardığı anlaşılır. Üstelik sonunda Mike’ı ele geçirmeyi de başarmıştır. Reggie ekibe katılan nunçaku kullanmada uzman Rocky (Gloria Lynne Henry) ve çocuk olmasına rağmen usta bir silahşor olan Tim (Kevin Connors) ile birlikte Mike’ı kurtarmaya ve Uzun Adam’ı haklamaya çalışır.
İlk filmden sonra serinin en dikkat çekici bölümü 1998 tarihli Phantasm IV: Oblivion (Manyak 4) denilebilir. Çünkü bu bölümde Mike zihniyle var ettiği bir boyut kapısından geçip Uzun Adam’ın gerçekte kim olduğunu öğrenmeye çalışır. Bu karanlık adamın başlangıçta son derece kibar bir bilim insanı olduğunu öğrenmek onu fazlasıyla şaşırtacaktır. Uzun Adam’ın gerçek adı Jebediah Morningside‘dır. Ve beklediği kişi de Mike’tan başkası değildir.
Phantasm severler serinin son filmine 2016’da kavuşur. Bu kez yönetmen koltuğunda David Hartman vardır. Film Reggie üzerine odaklanır. Kendini akıl hastanesinde bulan kahramanımıza yaşadığı her şeyin bir hayalden ibaret olduğu söylenir. Reggie akıl hastanesi ve Uzun Adam’ın tüm dünyayı ele geçirdiği iki dünya arasında sıkışıp kalmıştır. Bunlardan hangisinin gerçek, hanginin hayal olduğunu çözmesi gerekecektir.
Phantasm: Ravager (Manyak 5) Angus Scrimm’i son kez Uzun Adam olarak izleme şansı bulduğumuz film olur. Scrimm filmin seyirciyle buluştuğu yıl aramızdan ayrılır. Böylelikle 1979’da başlayan Phantasm Efsanesi son bulur. Serinin her izleyicinin hoşuna gidecek türde olmadığını kabul etmek gerekir. Sinemayı video kasetlerden sevmiş neslin, her bölümü düşük bütçeyle çekilmiş korku/bilimkurgu karşımı Phantasm serisini kendine daha yakın bulacağını söyleyebiliriz. Yine de farklı bir şeyler izleyeyim diyorsanız, en azından ilk filme bir şans vermenizi tavsiye edebiliriz.