John Hughes… 80’li ve 90’lı yıllarda aile ve gençlik filmleri denince akla onun adı gelirdi. 2009 yılında kaybettiğimiz bu değerli senarist ve yönetmen, Uncle Buck, The Breakfast Club ve Home Alone gibi filmlerle gençlerin ve çocukların dünyasını yetişkinlere taşıdı. Ancak onun filmleri, gençleri anlayan bir yetişkinin gözündendi. Gençlere ve çocuklara sevimli bir sinematik dille öğütler veriyordu. 1999 yılında ise American Pie çekildi ve gençlik filmlerini farklı bir yola soktu. Gençlere, gençlerin gözünden bakan bir filmdi bu. İzleyiciler amiyane tabirle bu filmi izlerken çocukla çocuk oluyordu.
Devam filmleri de çekilen American Pie, filmlerdeki keskin ciddiyet unsurunu kaldırıyor ve gençlerin edindiği zararlı alışkanlıkları bile eleştirel gözle göstermiyor, gençlik davranışı olarak normalleştiriyordu. Film bu yönüyle de devrim niteliğindeydi. Kendisinden sonra gelen tüm filmleri de bu bağlamda etkilemeyi başardı. Filmlerde artık genç karakterlerin anlatımı değişmişti. Her türden sinema eseri, gençleri anlatırken American Pie diline yakın bir dil seçti. Hatta bilimkurgu sineması bile.
2001 yılında, Richard Kelly adında çiçeği burnunda bir yönetmen de kendi ‘Gençlik Filmini’ çekti. Filmde öyküsünü anlattığı karakterlerin yaşlarını daha yeni geride bırakmıştı. O gün henüz 26 yaşındaydı. Jake Gyllenhaal ve Maggie Gyllenhaal kardeşler, filmde de bir abla – kardeşi canlandırıyordu. Bir yıl sonra oynayacağı The Ring‘deki Samara karakteri ile kabuslarımıza girecek olan Daveigh Chase ise sevimli ve şirin küçük kardeş rolündeydi. Battlestar Galactica dizindeki Başkan Roslin rolüyle hatırladığımız Mary McDonnell anneleri, bir dolu büyük filmde genelde yan rollerde oynayan Holmess Osborne babalarıydı. Merhum Patrick Swayze, E.T. filminden hatırladığımız Drew Barrymore ve günümüzün ünlü komedyeni Seth Rogen da çok şık konuk oyunculuk performansları sergiliyordu.
Bir gençlik filminde olması gereken temel matematiğin hatta klişelerin hepsi bunda da vardı. Çekirdek aile ve aile içindeki sorunlar, okul, ablanın baş belası erkek arkadaşı, erkek kardeşin aşık olduğu ama yanaşamadığı kız, okulun çirkin kızının erkek kardeşe aşık olması, cinselliği yeni yeni keşfeden gençlerin hem duyduğu açlık hem de çekinceleri, erkek kardeşin birkaç bireyden oluşan yakın arkadaş çevresi ve okulun olmazsa olmazı bir veya birkaç serseri öğrenci… Bir gençlik filminde olan ve olması beklenen ne varsa karşımızdaydı. Hatta içinde bulunduğu 17 yaş sendromu da filme adını veren Donnie Darko karakterinin filmdeki en önemli özelliklerinden biriydi.
Ancak filmde başka bir şey daha vardı. Filmin yaklaşık ilk yarım saatlik öyküsü geride kalınca anlıyorduk ki, film gençlerin çılgınlıklarını ve geçiş dönemindeki maceralarını anlatmıyordu bize. Gençlerin çılgınlıkları yüzünden baltalı bir katilin hedefi olduğu ‘Teen Slasher‘ tarzı bir film de değildi. Bu film başkaydı. Beyin yakan bir öyküsü, çok karmaşık bir konusu vardı. Muadilleri gibi kolay ve hızlı tüketim için çekilmemişti. Anlayabilmek için birden çok kez ve birden çok kişiyle izlemek ve ardından da üzerine konuşmak gerekiyordu. Diğer gençlik filmleri beden eğitimi dersiyse, bu film matematik dersiydi.
Donnie Darko…
28 Mart 1975 doğumlu Richard Kelly’nin 6 milyon dolar gibi çok küçük bir meblağa kotardığı bir başyapıttı. Drew Barrymore’un filmin yapımcısı da olduğunu ve Patrick Swayze’yi rica minnet oynamaya ikna ettiğini de ek bir bilgi olarak belirtelim. 80’lerin John Hughes ruhunu ve 90’ların American Pie estetiğini 2000’lere bir bilimkurgu hikâyesi ile taşıyan filmin, adeta ilmek ilmek işlenmiş bir senaryosu bulunuyordu. Filmdeki her karakter, her olay ve her yan hikâye, kurgunun yığılarak ilerlemesini sağlıyordu. Öncelikle filmin ilk yarısının çok basit, herhangi bir gençlik filmiyle aynı düzeyde yalın olduğunu ama ikinci yarısında, yani filmin ‘fenni’ yönü devreye girdiğinde işlerin karmaşıklaştığını belirtmek gerekir. Yapımımız bir zaman yolculuğu ve paralel evren filmi.
Bir uçak motorunun Donnie’nin odasına düşmesiyle zamanda bir kırılma olur ve alternatif bir evren oluşur. Bu, bir çeşit parazit evrendir. Normalde oluşmaması gereken bu evren, filmde de bahsedildiği üzere 28 gün sonra asıl evreni yok edip onun yerini alacaktır. Bunu engelleyebilecek olan tek kişi Frank’tir. Filmdeki önemli yan karakterlerden biri olan yarı deli yaşlı kadın Roberta Sparrow’un kitabı The Philosophy of Time Travel‘da Frank’ten Manipüle Ölü diye bahsedilir. Evrenlerin birinde ölmüş ama diğerinde yaşayan bir kişidir. İki evren arasında adeta arafta kalmıştır ve Donnie’nin rüyalarına girerek her şeyin olması gerektiği gibi gitmesini sağlamak için seçilmiş kişidir. Ancak olmaması gereken bir şey olmuş, kader planında işler karışmış ve paralel evrenden bir uçak motoru düşmüştür. Odasına düşüp onu öldürmesi gereken bu kaza, uyurgezer olduğu için Donnie’yi öldürememiştir. Artık zaman kırılması başlamış ve olması gerekenler olmaz, olmaması gerekenler ise olur duruma gelmiştir.
Ancak manipüle ölü olduğu için geleceği de gören Frank, Donnie’yi yeniden yönlendirecektir. Donnie’ye okula sabotaj düzenlemesini söyler, böylece okulu su basar ve Gretchen ile tanışır. Cunnigham’ın evini yakar ve kardeşi Samatha’nın dans ekibini götürecek kişi Kitty yerine annesi olur. Böylelikle evde bir parti verirler. Gretchen de partiye katılır ve Donnie ile sevişir. Donnie, Gretchen’e iyice aşık olur ancak Frank’in kullandığı araba Gretchen’e çarpar ve onu öldürür. Sevdiği kadının ölümüne neden olan Frank’i vuran Donnie, artık hem katil olmuş hem de sevdiği kadını yitirdiği için kendinden vazgeçmiştir. Yirmi sekizinci gün, yani her şeyin yok olacağı gün zaman kırılmasında geriye gider. Aynı uçak motoru bir kez daha odasına düşer ama bu kez uyanık olmasına rağmen odasından çıkmaz ve düşen uçak motorunun altında kalarak ölür. O andan sonra evrenin işleyişi eskiye döner ve paralel evren, birincil evreni yok edip yerini almak yerine kendisi yok olur. Evren kurtulur ve herkes yaşamlarını sürdürmeye devam eder.
Gençlik filmlerinin yukarıda da sözü edilen çekirdek aile ve aile içindeki sorunlar, okul, ablanın baş belası erkek arkadaşı, erkek kardeşin aşık olduğu ama yanaşamadığı kız vb… tüm klişelerini ustaca kullanarak hem müthiş bir sebep – sonuç öyküsü kurgulayan hem de bunu paralel evren, zaman yolculuğu gibi konularla harmanlayarak bilimkurgu atmosferine sokan bu mükemmel filmin kafa karıştırıcı kısmının özeti bu şekilde yapılabilir. Son derece güçlü bir sinema diline sahip olan filmimiz, ders niteliğinde bir senaryoya ve yönetmenliğe sahiptir. Normalde 2001 yapımı olmasına rağmen, düşük bütçesi nedeniyle çoğu ülkede vizyona ileri tarihlerde girmiştir. Örneğin ülkemizde 2003 yılında gösterilmiştir. Mad World şarkısı başta olmak üzere harika bir soundtrack’i olduğunu da belirtmek gerekir.
Artık iyice kült olmuş ve hatta klasikler arasında yerini almış film, maalesef Richard Kelly’nin tek atımlık barutu olarak kaldı. Ne yazık ki kariyerindeki eli yüzü düzgün tek işi bu. Yine de böylesi bir eseri bizlere armağan ettiği için bilimkurguseverler kendisine ne kadar teşekkür etse azdır.