Kahraman Şerif Uzayda: Outland

Westernle bilimkurgu, ilk bakışta göründüğünden çok daha fazla iç içe. Star Trek’ten Star Wars’a pek çok büyük bilimkurguda kendine yer bulmuş olan kavramın doruk noktalarından biri şüphesiz Firefly dizisi ve devam filmi olan Serenity’ydi. Outland ise 1952 tarihli klasik High Noon (Kahraman Şerif)’i Hadleyville kasabasından Jüpiter’in uydusu Io’ya taşıma iddiasında. Bakalım bu sefer maya ne kadar tutmuş.

William T. O’Neill, Jüpiter’in Io uydusundaki madencilik kasabasına yeni atanmış bir şeriftir. Hiç taviz vermediği, sürekli birilerinin tekerine çomak soktuğu ve lafını hiç sakınmadığı için hep kötü yerlere atanmaktadır. Eşi Carol artık daha fazla dayanamaz ve dünyaya döner. Onu da yanına çağırır ama William, görev süresini tamamlamaya kararlıdır. Bu arada garip şeyler olmaya başlar. İnsanlar çıldırmakta, kimileri sanrılar görmekte, kimileri intihar etmekte, kimileriyse cinnet getirmektedir. İşin garibi, şirketin en kârlı madenlerinden biri olmakla övünen yönetimin bu konuda hiçbir şey yapmaması, hatta işi örtbas etmeye çalışmasıdır.

Şerif O’Neill, biraz da eşine olan kırgınlığını unutmak için işin peşini bırakmamaya karar verir. Madenin aksi doktoru Lazarus’la birlikte olayın üzerindeki gizem perdesini aramaya başlarlar ve meselenin yönetimin en üst kademelerine kadar gittiğini görürler. O’Neill ölüm tehditleri alır. Hatta bu tehditlerin tehdit olarak kalmayacağını öğrenir: Şirketin tetikçileri işini bitirmeye gelmektedir. Çaldığı tüm kapılar, profesyonel katillerle tek başına mücadele edemeyeceğini bilen O’Neill’in yüzüne kapanır. Hem emrindeki polisler, hem de korumak için gecesini gündüzüne kattığı madenciler kendisine sırt çevirir. Io’ya yolcu taşıyan mekikle birlikte Şerif O’Neill’in kader anı da yaklaşmaktadır.

Outland özgün bir film değil. Örneğin filmin sloganı “Uzayda en büyük düşman insanın ta kendisidir”. Bu da Alien (Yaratık) filmlerinin “Uzayda çığlığınızı kimse duyamaz” sloganını andırıyor. Ayrıca tesisin uzaktan gösterildiği, mekiğin indiği sahneler de Ridley Scott’ın unutulmaz filmini çağrıştırıyor. Outland, daha sonra Blade Runner (Bıçak Sırtı)’na dönüşüyor. Io’daki üssün içi karanlık, sıkışık ve iyice klostrofobik bir hava vermesi için dar açıyla, yakın plan çekilmiş sahnelerle tanıtılıyor. Ortadaki kovalamaca sahnesi, Blade Runner’daki Deckard’ın yılanlı kadını kovaladığı sahneyi hatırlatıyor. Yine de iyi yazılmış “gri” karakterler, sürükleyici bir soruşturma, güzel aksiyon sahneleri ve tatmin edici bir vahşet izliyorsunuz. Bu sayede filmin 1 saat 20 dakikalık kısmının nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Sorun da buradan sonra başlıyor.

Outland, sonlarına doğru Blade Runner kabuğundan sıyrılıp 1952 tarihli Western filmi High Noon (Kahraman Şerif)’e dönüşüyor. Film, western türüyle arasındaki bağları gizlemiyor: İki taraf arasındaki gerilim kademeli olarak artarak finaldeki kaçınılmaz patlamaya doğru gidiyor. Fakat Outland, bu alandaki en büyük hatayı filmin başında yapıyor: High Noon’un kahramanı Will Kane’in iş-eş ilişkisini tersine çeviriyor. Will Kane, uzun süre Hadleyville şerifliğini yapmış ve yeni evlenmişken William O’Neill eskimiş ve yıpranmış bir evliliğe sahip ama göreve yeni başlamış biri. Bu durum, filmin finalindeki nankörlük temasını zedeliyor ve hiç kimsenin yardımına koşmaması pek de etkileyici olamıyor. “Vay nankörler!” yerine “Daha dün bir, bugün iki, sana ne minnet borçları var ki?” diye düşünüyorsunuz. Önemli bir diğer sorunsa yazar / yönetmen Peter Hyams’ın Outland’i zengin bir bilimkurgu atmosferi yarattıktan sonra filmi westerne dönüştürmeye çalışması. Bütün bunlar finalin vuruculuğun etkiliyor ve bilimkurgu / polisiye kıyafetinden sonra giyilen uzay westerni kostümünün filme yakışmamasına sebep oluyor.

Neyse ki Peter Hyams’ın kamera arkasındaki kararları, filmin finalinden çok daha isabetli olmuş. Keyif veren kurgu, bir üst paragrafta da değindiğim uzunca ve canhıraş kovalamaca sahnesiyle doruğa çıkıyor. Filmin sonunda başka bir isim yazsa da, sinematografiyi de üstlenen Hyams’ın bütünlüklü bir görsel dil oluşturduğunu söylemek mümkün. Oyuncular da üzerine düşeni yapıyor. Hatta oyunculuğun filme büyük geldiğini söylemek mümkün. Sean Connery karizmasından fazlasını kullanıyor. The Mist (Öldüren Sis)’te de izlediğimiz Frances Sternhagen kendini sevdirmeyi başarıyor. Everybody Loves Raymond’ın huysuz kayınpederi Peter Boyle’uysa tanıyamayacaksınız. Filmde kayda değer bir diğer isimse Steven Berkoff. Kısacık rolüyle bile akılda kalmayı başarıyor. Pixar animasyonlarının seslendirme kadrosunun demirbaşlarından John Ratzenberger’in de filmin başında atmosfersiz ortamda “Örümcek” feryatları eşliğinde kıyafetini yırtan madenciyi canlandırdığını da not düşelim.

Outland kesinlikle izlenmesi gereken, kayda değer bir klasik. Evet, belki finali yüzünden ağzınızda kekremsi bir tat kalacak. Fakat oraya gelene kadar kesinlikle sıkılacağınızı hiç zannetmiyorum. Bir lokantada yediğiniz muhteşem yemekten sonra bol karbonatlı ve acı bir çay ikram edildiğini düşünün. İleride o çayı unutacaksınız, ama çektiğiniz ziyafet aklınızda kalacak.

Hazırlayan: Üstar Kaan Zanbakçı

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

europa isik

Europa’nın Yaydığı Gizemli Işık

Jüpiter’in uydularından biri, tıpkı fosforlu bir oyuncak gibi karanlıkta parlıyor olabilir. İlk bakışta bu pek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et