Joker: Popcorn Sanat Filmlerinin Dönüşü

2000’lerin başına kadar oldukça popüler olan ama dev bütçeli efekt bombardımanlarının piyasayı kaplamasıyla yavaş yavaş unutulan bir tür vardı. Aslında büyük izleyici kitlelerine hitap eden ama hikaye anlatımı, çekimleri ve oyunculuklarıyla sanat filmi havası veren filmlerden bahsediyoruz. Bu tarz popcorn sanat filmleri, üzerine düşünmeden keyifle izlenilebilen ama derinlerine dalındığında felsefe, edebiyat ve yeni sinema tekniklerinin bulunabileceği yapımlardı. Neden bahsettiğimizi anlamadıysanız David Fincher veya Coen Biraderler’in filmlerini düşünün. Yeni nesilden böyle hem halka hem de deneyimli sinema izleyicisine hitap eden filmler çıkmadığını fark edeceksiniz. Hatta bu isimlerin bile artık o tarz filmlerden uzaklaştığını görüyoruz.

Örneğin The Ballad of Buster Scruggs aldığı çok iyi eleştirilere rağmen Big Lebowsky veya No Country for Old Man gibi herkesin dilinde dolaşan bir film olmadı. Benzer bir durumu Martin Scorsese için de söyleyebiliriz. Hugo, Wolf of Wallstreet ve Taxi Driver gibi filmlerin aksine Silence’ın halkta herhangi bir tepki uyandırmadığını gördük. Joker filmi, ilk olarak Martin Scorsese’nin prodüktörlüğünü yapacak olmasıyla duyurulmuştu ama ünlü yönetmen sessiz sedasız projeden çekildi. Öyle ki kendisinin ayrıldığı haber bile olmadı. Buna rağmen film Scorsese filmlerini arkasına aldığını net bir şekilde belli ediyor ve belki isteyerek belki de istemeden popcorn sanat filmlerini diriltiyor.

Deadpool’un yetişkinlere yönelik düşük bütçeli bir çizgi roman filmi olarak kazandığı başarı, ne yapması gerektiğini bulmaya çalışan DC’ye ilham vermiş olmalı ki bu film ortaya çıkmış. Joker gişe başarısıyla Warner Bros’un bu tarzda başka projelere izin vermesini sağlayacak gibi görünüyor. Fox, Deadpool’dan sonra benzer bir yola girecekti ama Disney tarafından satın alınmasıyla projeleri iptal oldu. Warner Bros’un üzerinde böyle bir otorite olmadığı için DC Black Label sinemada da gerçeğe dönüşebilir. Markanın çizgi roman dünyasındaki başarısı Warner Bros’un desteğini çekecektir. Bu tarz filmlerin Warner Bros’un dışında da yaygınlaşması olası. Çünkü popcorn sanat filmleri için çok uygun zamanlarda yaşıyoruz. Kült filmler genellikle gişede beklenileni elde edemeyip sonradan ünlerinin yayılmasıyla satmaya başlar. Artık sosyal medya sayesinde henüz film vizyondayken dilden dile yayılabiliyor.

Artık Joker’in nasıl bir kültürden geldiğini ve nelere sebep olabileceğini anladık. Peki bu film için neden böyle bir tür seçilmiş? Öncelikle her şey yönetmen Todd Phillips’in vizyonu. Yönetmenin 80’ler settingini uygun görmesinde karakterin o dönemde Tim Burton’ın filmiyle parlaması ve karanlık havasının 80’ler suç filmleriyle uyuşması etkili olmuş olabilir. Zaten bir prequel/orijin filmi izlediğimiz için yakın geçmişte geçmesi oldukça doğal. O dönemde Amerika’nın durumu da Gotham’ın distopik yapısına benziyor. Joaquin Phoenix, Robert De Niro’nun Scorsese filmlerinde sergilediğine benzer bir oyunculuk sergileyebileceği için seçilmiş. Zaten De Niro’yu da filmde sık sık görüyoruz.

Joker’i canlandırması için seçilen son iki oyuncu, metot oyunculuğu yönüyle Heath Ledger’ı hatırlatıyor. Ancak Joaquin Phoenix, Jared Leto’dan farklı olarak problemli geçmişi yönüyle de Ledger’a benziyor. Zaten bu film herhangi bir çizgi romandan ziyade popüler kültürdeki Joker imgesinden uyarlandığı için The Dark Knight filmi Joker’ını hatırlatması çok doğal. Tabii bir yandan da DC’nin son seksen yıla damga vuran suçlu palyaço fikri mülkünü değerlendirmesi. Daha önce hiç görmediğimiz tarzda bir Joker görüyoruz. Bu kendi filmini hak eden karaktere yapılan çok değerli bir katkı. Ortaya konulan bazı şeyler daha sonra çizgi romanlarda da kullanılabilir. Örneğin Joker’in dalgın bir şekilde sigara içmesi kesinlikle ürpertici ve devam ettirilmeyi hak ediyor.

Yapılan en büyük değişiklik muhtemelen tek bir kötü gün olayının çöpe atılması olmuş. Arthur Fleck, filmin başında çocukluğundan beri psikolojik problemleri olan zavallı bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Filmin Batman mitosuyla ilgisi Gotham atmosferi, birkaç karakter ve bazı göndermelerden ibaret olsa da hepsi hem filme hem de Batman külliyatına katkıda bulunuyor. Özellikle bir sahne dikkat çekici. Spoiler sayılmaz ama okumak istemiyorsanız sonraki paragrafa atlayabilirsiniz. Joker, psikoloğuyla konuşurken hastalığı sebebiyle gülmeye başlıyor. Psikolog neden güldüğünü sorunca aklına komik bir fıkra geldiğini söylüyor. Kötü bir günü çöpe atsalar da Killing Joke’un o meşhur fıkrasını duymayı beklerken Joker karşısındakinin fıkrayı anlamayacağını söyleyip susuyor. Muhtemelen aklına gelen o meşhur fıkra ve asıl şakasını yapmak için kendisini anlayacak birinin, yani Batman’in gelmesini bekleyecek.

Film Scorsese sinemasının dışında da 80’ler intikam filmlerine öykünüyor. Monte Cristo Kontu’na dayanan intikam hikayesi türünde önemli noktalardan biri intikam anının izleyiciyi tatmin etmesidir. Bu yönden yeraltı türüne yaklaşan tür, insanların derin duygularını gün yüzüne çıkarır. Deliliğin sınırında gezmesi gereken Joker filmi bunu başarıyor. Amerika’da Joker’e özenen insanların yarattığı terör, filmin henüz yayımlanmadan önce tepki çekmesine neden olmuştu. Film, Joker’ın politik olmadığını ve delirdiği için öldürdüğünü söylemesiyle bu konuya değinerek güzel bir mesaj veriyor. Joker’ın takipçilerinin delinin birini takip ettiğinin anlaşılması bu mesajı destekliyor.

Film bu mesaj, popüler yeraltı havası ve neyin gerçek olduğunu bilemememizle Fight Club’ı, distopik hava ve intikam öyküsüyle V for Vendetta’yı hatırlatıyor. Filmin en yakın olduğu çizgi romanla V for Vendetta’nın yazarının aynı olması ve Vendetta’nın 80’ler endişelerini yansıtan bir hikaye sunması bu bağlantıyı güçlendiriyor. Zaten V for Vendetta birçok yönüyle Monte Cristo Kontu’nun mirasçısı gibidir. Bu iki film de belirli bir yaşın üstündeki herkese hitap eden ama sanatsal yönü kuvvetli filmlerdi. Bu sebeple Joker’ın Amerikan sinemasını iyi kullandığı ve karaktere çok uygun bir hikaye seçtiği ortada.

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

The Matrix Resurrections

Matrix Sistemi Yeni Filmde Neden Daha Güçlü?

Daha güçlü, daha güvenli bir Matrix fikri, Neo ve arkadaşlarının önceki Matrix filmlerindeki eylemlerinin doğrudan …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et