Bu yazıda öncelikle ünlü yönetmen James Cameron’ın hem yazdığı, hem yönetmenliğini üstlendiği Terminator 1 ve 2 filmleri arasındaki benzerlikleri, farklılıkları inceleyeceğiz. Sonrasında da usta yönetmenin dahil olacağı ve çekimleri devam eden üçüncü, toplamda ise altıncı Terminator filminden neler bekleyebileceğimize değineceğiz. Öncelikle yönetmenimizin yaptıklarını kısaca bir gözden geçirelim isterseniz. 1977, 80 ve 83 yapımlı ilk Star Wars filmleri, yüksek gişe başarısı göstererek Hollywood’da bilimkurgu yapımlarının önündeki kapıları açmıştı. 1979 tarihli Ridley Scott imzalı Alien ise, bilimkurgu ile korku türlerinin o ana dek yapılmış en mükemmel sentezini bize sunarak sektörde ayrı bir kapı açmıştı. James Cameron da bu kapılardan birinden girerek henüz 30 yaşındayken öyküsünü de yazdığı Terminator (1984) filmini çekmiş, bu da kariyerinde dönüm noktası olmuştu.
Peşi sıra 1979 yapımlı Alien’ın devamı Aliens (1986) filmini çekmiş ve hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden tam not almıştı. 1992 yılında çektiği Terminator’ın devam filmi ile başarısına başarı katmış, 1997 yapımı Titanic filmiyle de hem ödül, hem de gişe rekorları kırmıştı. Yönetmen sonrasında 21. yüzyılda 3D sinemanın yeniden popüler olmasını sağladığı ve kendi gişe rekorunu kırdığı Avatar filmi ve onun devam projeleriyle de çalışmalarına devam ediyor. Ona tüm bu başarıları kazanması için kapı aralayan Terminator filmleri hiç kuşkusuz kariyerinde önemli bir yere sahiptir. Zira peş peşe farklı yönetmenlerce çekilmiş ve başarısız olmuş üç tane Terminator filmine rağmen bu serinin telifini kazanmak için uğraşmış ve sonunda başarmıştır da. Vakit kaybetmeden yeni Terminator filmi için çalışmalara başlayan yönetmen, bu sefer bu projede yapımcı olarak yer alacak. Bu yeni filmden neler bekleyebileceğimize geçmeden, serinin ilk iki filmini karşılaştırmalı olarak ele alalım.
James Cameron’ın Terminator filmlerinin en önemli özelliği, Terminator 2 filminin hem eleştirmenler hem de izleyiciler açısından ilkinden daha başarılı gösterilmesidir. Normalde devam filmleri hemen hiçbir zaman orijinalinin gösterdiği başarıyı gösteremezken, bu filmin ayrıcalıklı olması yönetmenin büyük bir strateji başarısıdır. Hele ki senaryosal açıdan bu iki filmin birbirinin neredeyse aynı öyküsel yapıya sahip olduğunu düşünürsek. Sıkı Terminator hayranlarını kızdırmadan önce kısaca filmlerimizin öyküsünü hatırlayalım (Uyarmalıyım ki bundan sonra yazacaklarım spoiler içermektedir). İlk filmde sıradan bir garson olan Sarah Connor (Linda Hamilton)’ın hayatı, gelecekten gelen 2 davetsiz misafir yüzünden değişir. Bunlardan biri Terminator (Arnold Schwarzenegger) adlı T-800 model bir androiddir ve amacı, gelecekte insanların robotlara karşı verdiği savaşta liderlik yapan henüz doğmamış John Connor’ın annesi Sarah Connor’ı öldürmektir.
Böylece robotlar henüz başlamadan insan direnişini bitirmeyi hedeflemektedirler. Gelecekten gelen bir diğer kişi ise Kyle Reese (Michael Biehn)’dir. Onun amacıysa gelecekteki insanların lideri John Connor’ın annesini ne olursa olsun korumaktır. Buradaki en büyük sıkıntı ise, T-800’ün neredeyse durdurulamaz olmasıdır: Terminator kurşun işlemez metal iskelet yapısı olan insanüstü kuvvete sahip acımasız bir katildir. Kyle Reese, her ne kadar basit bir insan olsa da savaşçı geçmişi ile Sarah’ya yardım eder. Başlarda korkan ve bu korkunç gerçeği kabul etmek istemeyen Sarah Connor, film boyunca mental açıdan kuvvetlenir ve sonunda Kyle Reese’in yardımıyla T-800’ü yok etmeyi de başarır. Fakat bu süreçte iyice yakınlaştığı ve aşk yaşadığı Kyle Reese’i de kaybeder. Filmin finalinde de zaman atlaması ile Sarah’yı hamile olarak görürüz. Gelecekte insanların lideri olacak kişinin babası, bildiklerini gelecekteki oğlundan öğrenen Kyle Reese’dir. Bu da filmin öyküsüne paradokssal bir gizem katmıştır.
İkinci filmin konusu da, az önce bahsettiğim gibi ilkine çok benzemektedir. İlk filmdeki olayların üzerinden yaklaşık 12 sene geçer. Yine gelecekten iki kişi gelir. İlk filmdeki Terminator’ün üst versiyonu olan T-1000 adlı bir android robot, artık 12 yaşına basmış John Connor’ı öldürmek istemektedir. Diğeri ise ilk filmdeki T-800 ile görünüşü aynı olan başka bir androiddir. Bu sefer bu robotu isyancı insanlar yollamıştır ve geçmiş filmde Kyle Reese’in üstlendiği Connor ailesini koruma görevini o üstlenmiştir. Filmin başlarında korkmasına rağmen film boyunca mental olarak kuvvetlenen John, annesinin hastaneden kurtarılmasına ve T-1000’e karşı savaş vermeye yardımcı olmuştur. Filmin sonunda da T-1000, John ve Sarah Connor’ın yardımları ile yok edilmiş, ama bu uğurda onlara en büyük yardımı yapan T-800’ü de kaybetmişlerdir. Ama John Connor yalnız değildir, yanında annesi Sarah vardır: Tıpkı ilk filmde Sarah’yı hamile olarak gördüğümüzdeki gibi.
Kısaca ilk filmdeki Sarah Connor’ın üstlendiği rolü John Connor üstlenmiş, Kyle Reese’in rolünü T-800 ve Sarah Connor paylaşmış ve yine ilk filmdeki T-800’ün rolünü de T-1000 almıştır. Olay örgüsü de çok benzer ilerlemiştir. İlk filmde Sarah’nın ev arkadaşı, 2. filmde de John Connor’ın üvey ailesi benzer şekilde Terminator tarafından öldürülmüştür. Her iki filmde de Hem T-800, hem de T-1000 seslerini kurbanlarının seslerine benzetebilmektedir. İkisi de bu özelliklerini Connor ailesini takip etmek için kullanmıştır. Hatta T-1000 sıvı metal özelliği ile diğer insanların dış görünüşünü de alma özelliğine sahiptir. Bu da zaten ona film boyunca stratejik açıdan büyük avantaj sağlamıştır.
Terminator 2’nin orijinali ile hemen hemen aynı öykü yapısına olmasına rağmen genelde orijinalinden daha çok beğenilmesi ise tamamen yönetmenlik başarısıdır. Buradaki en önemli başarı, Terminator 1 filmindeki temel korku atmosferini korumasıdır. T2’den sonra gelen ve başka yönetmenlerce çekilen Terminator 3, Terminator 4 (Salvation) ve Terminator 5 (Genisys) yapımları karmaşık bilimkurgusal etmenleri çözmekten öteye gidemeyerek korku temasını tamamen kaybetmiş, bu da bu yapımların orijinal filmdeki dokudan sıyrılmalarına sebep olmuştur. Hele de orijinal Terminator filminin 1979 yapımı Alien filminden yoğun şekilde etkilendiğini düşündüğümüzde, korku atmosferinin kaybedilmesi devam filmlerine verilebilecek belki de en büyük zarardı. Terminator 2’deki bir diğer başarı, karakter gelişimlerinin kusursuz bir biçimde verilmiş olmasıdır. Sarah Connor’ın garson kızdan muazzam bir strateji ve silah uzmanına dönüşmüş olması buna örnek gösterilebilir. Terminator’lerden T-1000’in T-800’den daha dayanıklı olma, şekil değiştirebilme ve hızlı koşabilme özellikleri de filme ayrı bir bilimsel derinlik katmıştır.
İlk filmdeki zaman yolcusu Kyle Reese’in, John Connor’ın babası olma paradoksu da 2. filmde ayrı bir paradoksla güncellenmiştir: İlk filmde ezilerek ölen terminatorden kalanların aslında Skynet firması tarafından bulunup bunları robot geliştirmek üzere kullanılması gelecekteki robot istilasının kökeni olacağını öğreniriz. 2. filmi ilk filmden öyküsel açıdan ayıran en önemli özellik ise, kahramanların bu paradoksu ortadan kaldırmaya çalışmalarıdır: Yani gelecekte “Kıyamet Günü” olarak adlandırılan insan katliamı ve robot istilasının kökeni Skynet’i ve tüm robot materyallerini yok etmeye çalışırlar. Film sonunda da bu başarılır. Zaten bu noktadan sonra başka bir Terminator filmi çekmek de anlamsızdır. Fakat Hollywood’un gelir garantisi olan serileri süt veren bir inek gibi görüp onların peşini bırakmadığını özellikle Star Wars’tan çok iyi biliyoruz. Terminator 2’nin en büyük stratejik başarısının olayların merkezine 12 yaşındaki John Connor’ı alarak filmin dinamikleştirilmesi ve o döneme kadar denenmemiş özel efektler geliştirilerek bunların filme başarıyla uyarlanması gösterilebilir.
Terminator 1 ve 2 filmlerini öyküsel açıdan kıyasladığımızda, orijinal senaryosu, karakterleri, atmosferi ile bence Terminator 2 filminden daha başarılıdır: Zira yukarıda da bahsedildiği gibi T2 öykü açısından T1’in pek de önüne geçemiyor. Fakat özel efekt, CGI kısmına geldiğimizde T2 çok daha iyidir. Ama bunda bütçelerin de rolü büyüktür. Orijinal Terminator filmi çok düşük bütçe ile yapılmış, buna rağmen muazzam makyajlar, maketler ve detaylar verilmiştir. Buradaki emek ve görsellik, yüksek bütçeyle yapılan efektlerden çok daha değerli ve kalitelidir. Zira günümüzdeki zora kalınca her şeyi Greenbox ve 3 boyutla çözme telaşı filmlerin gerçeklik dokusunu bozmaktadır. Zaten bu yüzden özellikle 70’ler ve 80’lerde yapılan bilimkurgu ve korku yapımlarının verdiği o görsel tat, günümüzde yapılamamaktadır. Çünkü kimse yapmaya da uğraşmamakta, kolaya kaçıp 3D CGI efektlerle tüm sorunları çözmeye uğraşmaktadır.
Son olarak James Cameron’ın çekimleri devam eden son Terminator filminden ne bekleyebileceğimize değinelin. Öncelikle bu filmde usta yönetmenin sadece yapımcı olarak kalacağı için beklentileri yüksek tutmamakta fayda var. Yönetmen, Avatar filminde kullandığı 3D CGI çekim sistemini bu filme entegre etmek isteyebilir. Fakat bunun filme uyacağı şüpheli, o yüzden umarız klasik filmdeki gibi maketler ve makyajlar üzerinden ilerlenir. Her şeye rağmen yeni filmin yine de Terminator 3, 4 ve 5’ten daha kaliteli bir yapım olacağını söyleyebiliriz. James Cameron’ın devam filmlerindeki başarısı düşünüldüğünde en azından bu kadarını beklemek yanlış olmaz.