Genç bir insan için dünya keşfedilmeye değer güzellik ve mucizelerle bezeli bir sergi alanı gibidir. Nazarında yaşam bu vesileyle şekillenir. Kendini keşfetmek için ayna bilir, tanımladığı yüzeyin zerresine kadar tanımaktan büyük zevk alır. Matruşka bebekleri misali devamlı açılan yüzeyin esrarı ise her boyutunca farklı bir sürpriz içeren sürece tabidir. Bütün aşamalarında kendine dair yanıtlar bulur ve nihayetinde kendini inşa etmeyi başarır. Olmak, birçok kez olduğundan vazgeçerek tabiri caizse ölmekten geçer. Robot da olsan insan da olsan anlatılan senindir: Her daim kendi olabilmekte direten, vazgeçmeden yürüyebilen ve ödün vermeyen.
2005 yapımı Robots (Robotlar) filmi, belki de bu mesajı vermeyi başaran en ilginç örneklerden biri. Seslendirme kadrosunda Ewan Mcgregor, merhum Robin Williams ve Halle Berry gibi ünlü isimlerin yer aldığı film, genç bir mucit olan Rodney Copperbottom (Ewan McGregor)’ın kendini bulma çabasının yol açtığı değişimini çarpıcı biçimde anlatıyor. Küçücük bir hareketin yarattığı domino etkisini her anlamda ele alırken mizahıyla da öne çıkmayı başarıyor. Yönetmenliğini Buz Devri 2 ve Rio gibi filmlerden tanıyabileceğimiz Carlos Saldanha ile yine Buz Devri’nden aşina olmamız muhtemel Chris Wedge üstleniyor.
Rodney, küçük bir kasabada yaşayan dâhi bir gençtir. En büyük hayali ise henüz küçük bir çocukken kendisine ilham veren kişiyle tanışmaktır. Bu kişi ise mucitlerin her gün yeni icatlarıyla teknoloji devrimi yaptığı Robot Şehri’nin kurucusu Bigweld’dir. Akıl almaz fikirleriyle âdeta bir Bob Ross tavrına sahip olan bu robot, yaptığı televizyon programıyla tıpkı Rodney gibi gençlere ilham vermenin yanı sıra yeteneklerini sergilemeleri için fırsat da sunuyor. Şayet projeniz varsa ve tatmin edici bir içeriğe sahipse Bigweld’e sunabiliyor ve eğer yeterince iyiyseniz onunla çalışma imkânı dahi bulabiliyorsunuz. Elbette bu olasılık çocuk Rodney’nin gözlerinin kamaşmasına, ideallerinin peşinde koşan bir insan hâline gelmesine yol açıyor.
Yıllarca ailesine kendini ispat etmeye çalışan Rodney, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu şablonuna uygun olarak içinde bulunduğu şartları asla benimseyemiyor ve tabiri caizse kabına sığamıyor. Ailesinin onayını almak amacıyla devamlı bir şeyler üretiyor ama bunu da bir türlü başaramıyor. Zira başarının muhakkak yinelenen hatalardan geçtiği gerçeğiyle durmadan yüzleşiyor. Ailesi bunu geleceği açısından kaygılanacakları geçici bir heves olarak görse de, Rodney rol modelinin yılmadan devam ettiğini bildiğinden asla pes etmiyor. Bir gün zamanı geldiğini de anlıyor; kahramanın kendi yolculuğuna çıkma zamanı nihayet geliyor.
Hikâyelerde daima ana karaktere eşlik edecek iki arkadaş bulunur. Bu bahsedilen aslında pek çok başka eserde de karşılaştığımız temel bir anlatıcılık tekniğidir. Matrix’te Neo’nun yanında Trinity ile Morpheus’u; Harry Potter’da Harry’nin yanında Hermione ve Ron’u ya da Percy Jackson’da Percy’nin yanında ise Annabeth ve Grover’ı görürüz. Bunun sebebi üç sayısının öncül mitlerden itibaren kutsal kabul edilmesindendir. Pek çok hikâyede üç sayısına atıfta bulunulur. Ayrıca üç, ikinin aksine dengeyi bozan ve bunu başaran ilk basamak sayıdır. Bir noktada karakterler arasındaki çatışmaları aktarma açısından önemlidir. Çift sayılarda eşitlik ya da mutabakat mümkünken kutsal üç sayısıyla bir bakıma geçişlerdeki denge de sağlanmış olur.
Bu üçlünün tipik bazı özellikleri de vardır: Ana karakter, genellikle kendini bulma yolculuğunda olduğundan çevresindeki dünyayı tanımaya çabalar. Her şey onun için keşif unsurudur ve kendini bunlarla kurduğu iletişimden edindiği deneyime dayanarak inşa eder. İkinci karakter ise birçok anlatıda saf, sakar ve iyi niyetli olarak tasvir edilen yancısıdır. Robotlar’da bu Fender (Robin Williams)’a denk gelir. Bazı örneklerde kötü niyetli olarak da resmedilir gerçi. Fakat asıl odak noktası, karakterin keşif sürecinde ona eşlik ederek hikâyenin ilerleyişini sağlamasıdır. Karakterin dış dünyayla temas noktasıdır. Değişen şartlara onun aracılığıyla uyum sağlar ve böylelikle geçiş yaşar. Geçişin hiç kuşkusuz yancı karaktere de etkisi olur. İlk başlarda bencil olarak resmedilmesi muhtemel karakter dönüşerek bambaşka birine evrilir.
Ancak asıl önemli olan üçüncü karakterdir. Ana karakterin genellikle âşık olacağı kişiye yani Cappy (Halle Berry)’ye denk gelir. Evet, Harry Potter’da bu görülmedi ama Rowling’in aslında kafasında böyle bir fikir olduğu da biliniyor. Bahsi geçen karakter, hem ufuk çizgisi hem de nirengi noktası olarak ana karakterin dinamiklerini bir vakit sonra yönlendirmeye hatta şekillendirmeye başlar. Aralarındaki duygusal geçişler, çatışmalar, ayrılık ya da birleşim anları tempoyu belirleyen referans çizgisi olarak da işlev görür. Böylece üç sayısı temelde yaşamdaki ilerleyişi sağlayan kilit vurgu hâlini alır. Robotlar filminde görülen de aşağı yukarı bu.
Pixar’ın yetişkinlere de hitap eden mizah anlayışına sahip animasyonlarının güzel bir örneği olan Robotlar, anlatıcılık bakımından doyurucu noktalar içermesinin yanı sıra, ne yazık ki eksik yanlar da barındırıyor. Britney Spears başta olmak üzere dönemin birçok popüler isim ve konu başlığına göndermede bulunan yapımdaki en belirleyici sorun, bir noktada takılıp kalması. Potansiyelini sezdiren ama bir türlü oraya varamayan hâli güdük kalmış hissi veriyor. Bunda en önemli etken de az evvel değindiğimiz üzere yetişkin dünyasına ait esprilerin tercih edilmesine rağmen doyurucu etki bırakmaması. Karakter gelişimini bile bir noktada etkileyecek denli belirgin bir zaaf. Yine de filmin, beklentiyi normal koşullarda tutarak izlenildiğinde keyif vereceği muhakkak. İdealizmin ayaklar altına alındığı ve Nietzschevari bir deyişle öldü sayıldığı bir çağda böylesine romantik bir yaklaşım herkeste mutlaka kendince bir his uyandıracaktır. Robotlar, hayallerinin peşinden hiç durmadan koşan sevimli bir yapım. Umarız sizi de yolculuğuna dâhil etmeyi başarır.