Glass: Süper Kahramanların Kökenine Dair Bir Teori

Hint asıllı yönetmen M. Night Shymalan’ın gösterimdeki son filmi Glass (Cam), yine kendisinin hem yazıp hem yönettiği -hem de ufak bir sahnede oynadığı- 2000 yapımı “Unbreakable” (Kırılamaz anlamına gelse de Türkiye’de Ölümsüz adıyla sunulmuştu) ve 2016 yapımı “Split” (Parçalanmış) ile beraber bir üçlemenin son filmi. Dolayısıyla Glass hakkında konuşmadan önce serinin ilk iki filmine değinerek hafızalarımızı tazeleyelim.

Unbreakable’da Shymalan bizlere çizgi romanlarda karşımıza çıkan süper kahramanların tamamen hayal ürünü birer kurmaca olmadıklarını anlatmıştı. Bruce Willis’in canlandırdığı David karakteri, hiç hastalanmayan, muazzam ağırlıkları kaldırabilen, kemikleri hangi sert darbeyi alırsa alsın hiç kırılmayan, –hatta filmde herkesin öldüğü korkunç bir tren kazasında tek bir yara bile almadan sağ kurtulan yegâne kişiydi- bir güvenlik görevlisiydi. Onun tam zıttı olarak, bir çizgi roman düşkünü olan ve bu alandaki koleksiyon parçalarını sergileyen bir sanat galerisini işleten Samuel L. Jackson’ın canlandırdığı Elijah karakterinin ise kemikleri doğuştan bir genetik bozukluk (osteogenezis imperfekta) nedeniyle o kadar zayıftı ki, en ufak bir zorlamada anında kırılıyordu, tıpkı “Cam” gibi. Hatta kemikleri ilk kez ana rahmindeyken kırılmaya başlamıştı. Buna karşılık aşırı gelişmiş bir zekâya sahipti. Daha önce Shymalan’ın bilhassa 6. His (1999) ve Köy (2004) filmlerinde gördüğümüz üzere, bu yetenekli auteur yönetmenin adeta alamet-i farikası olan sürpriz bir finalle şok etkisi yaratma etkisine (belki de literatüre Shymalan efekti diye geçmesi gerekir) elbette bu filmde de rastlıyoruz ama merak etmeyin, Bruce Willis bu sefer ölü değil.

Üçlemenin ikinci filmi Split ise, 16 yıl aradan sonra gösterime girmişti. Bu süre zarfında Shymalan bilimkurgu ve fantastik içerikte, yer yer büyülü gerçekçiliğe de kayan birkaç film daha çekmeye devam etmişti: İşaretler (2002), Sudaki Kız (2006), The Happening (2008), Son Hava Bükücü (2010), Dünya: Yeni Bir Başlangıç (2013) ve Ziyaret (2015). Shymalan’ın bu bahsettiğimiz ara dönemdeki filmleri, gerek seyirci ilgisi gerekse de kalite itibariyle maalesef hep gittikçe azalan bir grafiğe sahip oldu. Hatta Shymalan, 6. His ile yakaladığı büyük başarının hazır sermayesinden tüketti diyebiliriz. Fakat bu döngü, kesinlikle James McAvoy’un bu filmdeki efsane ötesi oyunculuğunun da büyük desteği sayesinde Split ile kırılmıştı. Zihninde 24 ayrı karakterin birlikte yaşadığı çoklu kişilik bozukluğu (tıbbi adıyla disosiyatif kimlik bozukluğu) bir hastayı canlandıran McAvoy’un 24. Karakteri “Canavar”, üçlemenin ikinci halkasına bir bağlantı olarak aslında kötü bir “süper kahraman”dı.

İşte ilk iki filmdeki bu üç karakter, kemikleri asla hasar almayan David Dunn, cam gibi kırılgan kemiklere sahip şeytani deha Elijah Price ve çocukluğunda annesinden kaynaklı travmalarla benliği paramparça olmuş, bilinci kendisini koruma altına almak için 24 ayrı kişiliği doğurmuş Kevin Wendell Crumb üçlemenin son filmi Glass’ta yüksek korumalı bir akıl hastanesinde bir araya geliyorlar. Filmde bu üç kişinin tedavisini (!) üstlenen karakter ise Sarah Paulson’un canlandırdığı Dr. Ellie Staple’dir. Glass’ta yer alan bir diğer önemli karakter ise ikinci film Split’te Kevin’in alt kişilikleri tarafından kaçırıldığını bildiğimiz, Anya Taylor-Joy’un canlandırdığı Casey Cooke.

İlk filmden bildiğimiz üzere, Cam Adam Elijah popüler kültür endüstrisinin ayrılmaz bir parçası olan çizgi romanların ve bu çizgi romanlardaki süper kahramanlar ile güçlü kötü adamların, aslında binlerce yıl öncedeki gerçek anlatıların bir devamı olduğunu ve günümüzde de halen var olduklarına inanmaktadır. Onun teorisine göre, halen aramızda süper kahramanlar yaşamaya devam etmektedir –kendisinin de böyle biri olduğunu düşünmektedir- ama bu insanlar potansiyellerinin farkında değillerdir. Her süper kahramanın, tıpkı yin yang misali bir de zıttı bulunmaktadır. Eğer Elijah’ın cam gibi kırılgan kemikleri varsa dünyada kesinlikle kemikleri asla kırılmayan biri daha bulunmalıdır, bu kişi de David’dir. Ve her süper kahramanın bir zayıf noktası mevcuttur, tıpkı Süperman’in kriptoniti gibi. Mesela David suya karşı hassastır, suyla temas ettiğinde gücünden eser kalmamaktadır. Zaten bu yüzden adeta bir süper kahraman kostümü gibi üzerinde yağmurlukla gezmektedir. Canavar ise –tıpkı çocukluğunda annesi onu döverken bağırdığı gibi- ismi kendisine yüksek sesle söylendiğinde –Kevin Wendell Crumb!- kaybolmaktadır.

Filmde David, kendisini keşfettiği andan itibaren yıllar boyunca şehirdeki kötüleri –katiller, tecavüzcüler vb.- yakalamaya devam etmiştir ama kimliği hep gizli kalmıştır. Glass’ta, kaçırdığı kadınları benliğindeki 24. karanlık kişilik Canavar’a yem eden Kevin’in peşindedir. Canavar, insan ötesi bir güce sahiptir. Düz duvara tırmanabilmekte, tavanda yürüyebilmektedir ve muazzam gücüyle demiri bükebilmektedir. Fakat Canavar’ı yakaladığında David’in kendisi de kolluk kuvvetleri tarafından ele geçirilerek Dr. Ellie Staple’ın idaresindeki akıl hastanesine Kevin’le beraber kapatılır. Bu akıl hastanesinde 16 yıldır, zekâsını kullanarak kaçamasın diye sürekli morfinle uyutulan Elijah da bulunmaktadır. Dr. Ellie, üçünü de aslında süper kahraman olmadıklarını ikna etmeye uğraşır, sadece üstün yetenekli insanlardır ama kesinlikle doğaüstü denilebilecek herhangi bir nitelikleri bulunmamaktadır. Mesela ikinci filmde Canavar’a kurşunların işlememesinin nedenini kullanılan barutların yıllarca depoda beklemesinden ötürü nemlenip etkisiz hale gelmeleri olarak açıklar. Demir parmaklıklar ise, yıllarca metal yorgunluğu nedeniyle zaten zayıf haldedir, onu biraz zorlamayla herkes bükebilir, ve benzeri sayısız açıklamayla kafalarını karıştırır. David’in insanlara dokunduğunda onların yaptığı kötülükleri kafasında görüntü olarak görebilmesi de bir yanılsamadır. Aslında David insanlardaki fiziksel ayrıntıları, mimiklerini vb. farkında olmadan en ince detaylara dek algılayan biridir ve yakaladığı suçlularda kimsenin ilk bakışta dikkatini çekmeyen bazı yanları görüp onlara dair sahneleri kafasında kurup hayal etmektedir. David’in suya karşı hassasiyeti ise çocukluk yıllarında okulun havuzunda başından geçen kazanın travmatik bir sonucudur. Elijah ise sadece ortalamanın epey üstünde bir zekâya sahiptir ve doğuştan gelen kemik hastalığı nedeniyle kendisini zayıf gördüğü için bir savunma mekanizması olarak benliği bu süper kahraman inancını üretmiştir. Kevin ise sadece ağır bir çoklu kişilik bozukluğu hastasıdır. Çocukluğunda yaşadığı tacizlere karşı kendisini koruyacak bir alt kişilik olarak Canavar karakterini beyni üretmiştir. Yapabildiğini sandığı şeyler bir yanılsamadır.

Aslında Elijah da ilk filmde David’e süper kahraman teorisini anlatırken Dr. Ellie gibi, sahip oldukları güçlerin doğa ötesi mistik şeyler olmadığını ima etmişti. Meseleye yaklaşımlarındaki ana farklılık ise, eksik olan şey Dr. Ellie’nin söylediklerinin tersine bilimin kendisiydi. Elijah’a göre, yapabildikleri her şey fiziksel dünyanın imkân verebildiği şeylerdir, ama bilim henüz insan bilincinin ve bedeninin işleyiş mekanizmasını tam olarak çözemediği için süper kahramanlar tanrısal varlıklar gibi görünmektedirler. (Burada akla Scarlett Johansson’un oynadığı Lucy filmi de akla geliyor, orada da insan beyninin gerçek kapasitesi ortaya çıktığında neler yapabildiği anlatılıyordu) Çizgi romanlardaki pek çok şey bir abartı olabilir, ama ana mesajları gerçektir ve binlerce yıl önce insanların arasında yaşayan gerçek süper kahramanların öykülerinden günümüze arta kalan kırıntılardır.

Aslında, kültür tarihi bakımından Elijah haklıdır. Gerçekten de çizgi romanlardaki süper kahramanlar 20’li yıllardan itibaren kurgulanırken mitolojiden büyük oranda esinlenilmişti. Mermiden hızlı koşabilen Flash, Süperman gibi karakterler ile Yunan mitolojisinde tanrıların ulağı hızlı Hermes arasında kültürel bir süreklilik bulunmaktadır. Ya da Süperman’in gücünü kaybetmesine neden olan kriptonit gibi, süper kahramanların zayıf birer noktaları olmasının öyküsü İlyada’daki savaşçı karakter Aşil’e kadar takip edilebilir. Annesi onu ölümsüzlük suyuna batırırken bileklerinden tuttuğu için bu suyun temas etmediği topuğu Aşil’in zayıf noktasıdır örneğin. (Bu konuda daha ayrıntılı bilgiler için, EDX ücretsiz uzaktan öğrenme platformundaki “Süper Kahramanların Yükselişi ve Popüler Kültürdeki Etkileri” konulu dersi buradan inceleyebilirsiniz.

Elijah ise, bütün bu mitolojilerin ve onların günümüzdeki modern karşılığı olan çizgi romanların insanlara bu gizli mesajı aktardığına inanmaktadır. Her insan içinde bir süper kahraman olabilecek potansiyele sahiptir ama bunun gerçekliğine inanmadıkları için bu yönlerinin farkına varmadan ve bunları keşfedemeden yaşayıp gitmektedirler.

Filmde sarf edilen şu cümleler Glass’taki bu ana fikri özetlemektedir:

“Farklı olmanın kötü olduğuna inandınız. Herkes gibi davranmaya, herkesin istediği şeyleri istemeye, düşündüğü şeyleri düşünmeye programlandırıldınız. İçinizdeki yaratıcı potansiyeli öldürmelerine izin verdiniz. Tek tip insan ordusuna katılan bir başka fert oldunuz. Ama bunları bilmeden yaptınız, çünkü hiç sorgulamamıştınız.”

Glass’taki düğümü bağlayan ana noktalardan biri ise, bir zamanlar insanlar süper kahramanların gerçek olduğunu bilirken ve süper kahramanlar insanlar arasında yaşarken ne oldu da aradan geçen binlerce yılda gittikçe her şey sadece mitolojilerdeki öykülere ve günümüzde de çizgi romanlardaki fantastik anlatılara hapsoldu? Bu düğümün çözümünü ise, yine filmin sonunda Shymalan alamet-i farikası bir finalle öğreniyoruz. Sürprizi bozmamak adına buna dair bir açıklama yapmayalım ama sadece şunu belirtebiliriz, çizgi roman diliyle konuşacak olursak Glass aslında bir üçlemenin son filmi değil, bir köken ve başlangıç öyküsü. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda, “süper yönetmen” Shymalan, Glass evrenindeki olayları daha da ileriye taşıyacak yeni sürpriz sonlu filmlerle karşımıza tekrar çıkacak.

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

The Host: Sadece Bir Canavar Filmi Değil

Orijinal ismi “Gwoemul” olan, Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun 2006’da çektiği “The Host” (Mealen …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin