George Clooney’nin Yeni Kıyamet Filmi: The Midnight Sky

“Bir şeyler ters gitti. Uzakta, Dünya sessiz. Zehirli bulutlar, yılan gibi kıvrımlar halinde etrafında dönüyor. Altlarında hiçbir canlı yok gibi görünüyor.”

George Clooney‘nin yönettiği ve başrolünde oynadığı The Midnight Sky‘da NASA uzay gemisi Aether’in mürettebatı, nefes alınabilen bir atmosfere ve yaşanabilir bir iklime sahip olduğu anlaşılan Jüpiter’in yeni keşfedilen bir uydusunu araştırma görevinden dönüyor. Ancak bir iletişim kesintisinden çıktıklarında, insanlar için potansiyel yeni bir yuvanın keşfinin, dünyamızın ölümünün gölgesinde kaldığını görüyorlar.

Şubat ayında filmin çekimi yapılırken dünya farklı bir yerdi. Clooney, Netflix‘in Aralık ayında başlayacağı projeyle ilgili olarak Vanity Fair’e, “O sırada salgın yoktu ve bilimkurgu gün geçtikçe kurgusal olmaktan çıkıyor,” diyor. Filmin uyarlandığı Lily Brooks-Dalton‘un “Günaydın Geceyarısı” adlı romanında, 2049’da Dünya’yı tüketen felaketler açıkça anlatılmamış, ancak Clooney bunların 2020’yi tanımlayan travmalardan çok farklı olmadığını düşünüyor: Yaygın hastalık, çevresel yıkım, politik çekişme…

“Nefret hastalığı ve bu hastalığın getirdiği çatışmalar ve savaşlar epeydir etrafımıza yayılıyor. İnsanın insana neler yapabildiğinin ve bu durumun aslında ne kadar kolay düzeltilebileceğinin hüznü var filmde.”

The Midnight Sky’ın korkunç dünyasında bile bir kurtuluş şansı var. Clooney, “Filmin bir şekilde kefaretle ilgili olmasını istedim,” diyor. “İnsanlığın sonuyla ilgili oldukça kasvetli bir hikayede biraz umut olmasını istedim.”

Clooney filmde, uzak bir kutup araştırma istasyonunda görevli ve muhtemelen dünyadaki son kişi olan bilim insanı Augustine Lofthouse‘u canlandırıyor. Gökbilimci kanserden ölmek üzere ve son günlerini, tüm hayatı boyunca yaşadığı gibi tek başına geçirip sonlandırmak için karla kaplı gözlemevinde kalmayı seçiyor. Aslında yalnız değil. Iris (Caoilinn Springall) adında bir çocuk karakolun tahliyesi sırasında saklanmıştır ve kızın hayatta kalışı ona bağlıdır. Clooney, “Adam kendini korumayı bile düşünmüyorken, küçük kız onun için bir problem, çünkü şimdi adamın birisiyle ilgilenmesi gerekiyor,” diyor. Augustine, Aether’in mürettebatıyla iletişim kurmak ve onlara bir uyarı mesajı gönderip “geri dönün” demek için kendi güvenli bölgesinden çıkma konusunda çok büyük bir zorunluluk hissetmeye başlıyor.

Clooney geçen yılki Catch-22 dizisinde yardımcı oyuncuydu, ancak 2016’dan beri bir filmde başrol oynamadı. Karakterinin bu yeni filmdeki solgun, yaşlı görünümü izleyicileri hazırlıksız yakalayabilir. “Pek iyi görünmüyorum,” diyor aktör. “Henüz 60 yaşında bile değilim ama karakter 70 yaşında. Ne yazık ki görünüşüm bu karakterinki gibi. Her zaman biraz daha yaşlı görünürdüm ama şimdi gerçekten öyleymiş gibi görünüyorum. Babama benzediğimi söyleyebilirim ama babam benden daha iyi görünüyor.”

Clooney’i en çok Ocean’s Eleven ve Up in the Air filmlerindeki gibi yakışıklı ve kaygısız karakterlerle tanıyoruz, ancak Augustine rolü Clooney’nin The American veya Syriana’daki çalışmalarına daha çok benziyor ve Syriana’daki rolü ona 2006’da yardımcı oyuncu Oscar’ı kazandırmıştı. “Karakterde hoşuma giden bir durgunluk vardı,” diyor. “Gerçekten incinmek için belli bir yaşta olmalısınız. Gençken, yüreğimizi acıtacak kadar yaşam deneyimimiz varmış gibi hissetmeyiz. Bu yüzden, doğru yaşta olduğumu hissettim ve bu tür bir role geçmek benim için iyi bir zamandı. “

Clooney, karakterin görünümünü birçok kutup araştırmacısınınki gibi dağ adamı sakallarıyla modellemiş. Hatta kendine özel bir saç kesimi bile yapmış: “Bir tıraş makinesi alıp saçlarımı kestim ve saçımın düzensiz görünmesi için bunu kötü bir şekilde yapmaya çalıştım. Kafamın çoğu yerinde oldukça garip görünen yaralarım var bu yüzden. Birçok kanser türünde olduğu gibi ölmemek için kan nakli yapmak zorunda olunduğundan, normal görünmemek için bazı unsurlar eklemek benim için önemliydi.” Clooney gülerek ekliyor: “Filmdeki ilk birkaç çekimde, beni tanıyamayan, ‘bu sen misin?’ diye soran kişiler oldu. Çekimleri bitirdiğimde karım çok mutluydu.”

Aether mürettebatını kurtarmak için Augustine ve bulduğu kız, uzay gemisine iletim yapabilecek kadar güçlü bir iletişim antenine sahip diğer bir gözlemevine ulaşmak için gittikçe artan zehirli havanın içinden ve eriyen kutup ortamından geçmelidir. Ne yazık ki, geminin insanlık için temsil ettiği umut zaten yetersizdir: Sadece beş yolcu taşımaktadır. Görev uzmanı Sully (Felicity Jones), yanıt vermeyen Dünya ile iletişimi yeniden kurmak için çaresiz bir çaba içindeyken, David Oyelowo’nun canlandırdığı uçuş komutanı Adewole, gemiyi keşfedilmemiş, haritalandırılmamış uzaya yönlendirip Dünya’ya doğru bir kestirme yol bulmayı düşünmektedir. Uçuş mühendisi Maya (Tiffany Boone), sert buz bulutlarıyla çarpışırken gemiyi çalışır durumda tutmalıdır. Kyle Chandler’ın canlandırdığı pilot Mitchell ve Demián Bichir’in canlandırdığı aerodinamik uzmanı Sanchez ise geri dönmenin doğru olup olmadığı konusunda endişelidir.

Clooney, “Kitaptaki karakterler farklı,” diyor. “Kyle Chandler’ın karakteri, genç bir Rusa benziyor ama ben Kyle ve Demián’ın karakterlerinin daha yaşlı olmasını istedim. Muppet Show’un balkondaki yaşlı adamları gibi olmalarını istedim. Arada biraz eğlenmelerini yeğledim. Deneyimli, paniğe kapılmayan adamlar…” Midnight Sky, çok farklı iki olay örgüsünü iç içe geçiriyor: Dünya ile çarpışma rotasındaki NASA ekibi ve acımasız kutup unsurlarıyla savaşan hasta, kırılgan bilim insanı ve çocuk… Clooney film için, “Bu beceri isteyen bir şey,” diyor. “Çünkü filmin yarısı Gravity ve diğer yarısı The Revenant tarzında. Doğal bir uyum içinde de değillerdi, bu yüzden sürekli bir dengeleme çabası gerektiriyordu. “

Clooney’nin Alfonso Cuarón’un 2015 yapımı Gravity filminde oynadığı mahsur kalmış bir astronot olarak deneyimi, bu filmdeki bazı uzay sekanslarını tasarlamasına yardımcı olmuş. “Alfonso ile uzay hakkında çalışmaktan öğrendiğim şeylerden biri, yerçekimsiz bir ortamda olduğunuzda, kuzey ve güney veya doğu veya batı olmadığı, çünkü uzayda bu kavramların yokluğudur. Yukarı, yukarı değil, aşağı da aşağı değil. Böylece kamera ya da karakterler baş aşağı olabilir. Bunu yapmak zor çünkü kamerayı sürekli döndürüyorsunuz ve bunu herkesin midesini bulandıracak kadar fazla yapmadığınızdan emin olmalısınız. Alfonso bunu çok güzel başarmıştı.”

Filmin senaryosu, The Revenant’ın senaryosunu da yazan Mark L. Smith‘e ait, ancak Clooney, hikayede Jones’un karakteri için büyük bir değişiklik önermiş. “Önce benim kısımlarımı çekmeye başladık, çünkü İzlanda’daydık,” diyor Clooney. “Çekime iki hafta kala, Felicity’den bir telefon aldım ve bana ‘hamileyim’ dedi. Verdiğim tepki aşağı yukarı şöyle bir şeydi: Harika! Tebrikler! Bir saniye, kahretsin! Ee, şimdi ne halt yiyeceğiz?” İlk plan, her sahnenin alternatif çekimlerini Felicity’nin benzeri bir dublörle çekmek ve ardından Jones’un kafasını dijital olarak dublörün gövdesine yerleştirmekti. Zaten fazlaca görsel efekt içeren bir film için bunun çok maliyetli ama yapılabilir bir şey olduğu kanıtlandı. Bunu bir hafta kadar yaptık ve sonra Felicity hamileliği sebebiyle aldığı kiloları saklamak için zorlanmaya başladı. Ve sonunda dedim ki, “Alt tarafı hamilesin. Sonuçta kadınlar seks yapar ve hamile kalır. Bu gayet doğal bir şey. En iyisi hikayeye bunu yedirelim gitsin!” 

Jones’un canlandırdığı astronotun iki yıllık bir uzay yolculuğunun sonunda hamile kalışı Aether mürettebatını biraz gerilime sokuyor. Bebeğin babası ise Oyelowo’nun canlandırdığı karakter. Clooney, “Bu duruma rağmen çok profesyoneller,” diyor. “Adewole geminin kaptanı ve ikisi hâlâ kendi kamaralarında yatıyorlar ve yine hâlâ yetişkinler gibi çalışıyorlar. Ama eve döndüklerinde uğraşacakları bazı şeyler var.” Hikayeye yapılan bu ekleme, paralel hikayelerin akışına bir miktar tematik simetri getirmiş. Yeryüzünde ölmekte olan yaşlı adamın ve uzayda hızla ilerleyen son insanlık temsilcilerinin artık dikkate alınması gereken birer çocukları var…

Hazırlayan: Gökhan Karagül | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dunyayi ardinda birak

Dünyayı Ardında Bırakmak Mümkün mü?

Netflix’te yayımlanan ve en çok izlenenler listesine girerek tartışmaların odağına yerleşen Dünyayı Ardında Bırak (Leave …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et