Yaklaşık on yıl önce, pek bilinmeyen bir bağımsız film yönetmeni pek bilinmeyen bir süper kahraman ekibini alıp milyar dolarlık bir film serisine çevirdi. Maddi kazanç açısından filmin başlığındaki Marvel etiketinin etkisi yadsınamaz. Sonuçta 2010’ların başında dünya Marvel Sinematik Evreni’nin mucize başarısıyla çalkalanıyordu. Ancak daha önce esamesi okunmayan bir grup karakteri alıp seksen yıllık süper kahramanlardan, hayran kitleleri kemikleşmiş franchiselardan daha sevilir hâle getirmek ve popüler kültürde böylesine bir etki yaratmak yönetmen James Gunn’ın vizyonu ve başarısıdır. Onun sayesinde Galaksinin Koruyucuları, tabiri caizse modern zamanın Star Wars’u olmuştur. Peki üçlemenin büyük finali diyebileceğimiz bu film, on yıllık maziyi düşündüğümüzde nerede duruyor? Daha önemlisi biz, son on yılı düşündüğümüzde nerede duruyoruz?
Pandemiyi kenarda tutsak bile, ülkemiz ekonomik ve siyasi olarak çalkantılı bir on yıl geçirdi. Aslında dünyada da durum pek farklı değil. Süper güçler arasında sanki Soğuk Savaş yıllarına dönmüşüzcesine tırmanan gerilimler, alışık olmadığımız gelişmiş ülkelerde yükselen radikal hareketler, darbe girişimi ve savaşlar… Bütün Dünya yirmi birinci yüzyılın değişimine ayak uydurmaya çalışıyor, biz de Türkiye’de bunun yankılarını görüyoruz. Örneğin, çokça hissettiğimiz zirveye ulaşmış kuşak çatışması yalnızca bize özgü bir durum değil. Bu politik dönüşümle bağlantılı veya bağlantısız olarak yaşanan diğer gelişmeler, örneğin teknolojideki sıçrama, sosyal medyanın hayatımızın en önemli parçalarından biri hâline gelmesi, woke kültürü benzeri toplumsal hareketler, pandemi, doğal afet ve çevresel felaketler toplumsal değişimi son derece hızlandırdı. Özetle, eskiden bir insan ömründe değişen yaşam tarzımız artık bir film üçlemesinin ilk filmiyle son filmi arasında geçen sürede değişmiş olabiliyor.
İlk Galaksinin Koruyucuları, zamanın ruhunu çok iyi yakalayan bir filmdi. Birkaç yıl içinde dünyayı kasıp kavuracak olan nostalji dalgasını öngörüp anlatım tarzı, estetiği ve elbette müzikleriyle sırtını buna dayadı. İkinci yapım ise eğlenceli bir devam filmiydi. İlk filmde tutan formülün dışına çıkmak konusunda çekingen davranıyordu. Bu yüzden, özellikle aile teması konusunda, çok tekrara düşen bir film olmakla eleştirmiştik. Yine de ilk filmin bize yaşattığı deneyimi o kadar çok seviyorduk ki, onun bir çeşit tekrarını yaşamaktan mutlu olduk. Son film, popüler kültürü böylesine etkileyen üçlemeye layık görkemli ve son derece duygu dolu bir final. Şimdi projenin arkasındaki beyin, yani James Gunn neleri doğru, neleri yanlış yapmış ve bunlar 2023 yılı seyircisinde nasıl karşılık bulmuş diye bakalım. Her şeyden önce Gunn, kendine has mizahını bu filmde de başarıyla kullanmış. İlk filmle hayatımıza giren bu mizah tarzı, önce Marvel Sinematik Evreni’ni sonra da bütün popüler kültür dünyalarını ele geçirdi, ancak çoğu eserde eğreti durdu, hiçbirinde orijinalinin tadını vermedi. Hatta ikinci filmde bile biraz bu hissi yaşadık. Ancak üçüncü film serinin en duygusal filmi olduğu için karakterlerle öylesine bağ kuruyoruz ki, espriler akıp gidiyor ve kendimizi bir an ağlayacak duruma gelmişken bir an sonra göbeğimiz çatlayana kadar gülerken bulabiliyoruz.
Galaksinin Koruyucuları’nın sadece mizahı değil, hikâye anlatım tarzı da popüler kültürü domine etti. İzlediğimiz pek çok Marvel, DC, Star Wars filmi bu franchiseların sosuna bulanmış Guardians of the Galaxy imitasyonlarıydı. Hatta okuduğumuz çizgi romanlarda, televizyon ve internetteki dizilerde de bu etki hissedildi. Ve bu formül diğer eserlere çoğu zaman uymadı, genelde fazla çocukça kaldı. James Gunn önemli projelerin başına getirildi ve her yerde onun izlerini görmeye başladık. Hayranların eleştirileri genelde olumlu olsa da hâlâ hepimiz onu Guardians’ın yönetmeni olarak hatırlıyoruz. James Gunn üçüncü filmde de tarzını konuşturuyor, hem de bu sefer tekrara düşmeden. Peter Quill’in ebeveyn arayışı, Gamora’yla ilişkisi, Gamora’nın Nebula’yla kız kardeş çekişmesi, dışarlıkların bir araya gelip aile olma teması iki filmde birebir aynı işlenmişti, bu da izleyiciyi üçüncü filme dair biraz korkutuyordu. Ancak senaryo ekibi dâhiyane bir şekilde bunların hepsinden kurtulmanın ve yeni dramalar yaratmanın yollarını bulmuş. Örneğin, Peter artık aile arayışında değil, tam aksine bir nevi etrafındakilere babalık yapmaya çalışıyor. Zaten sanki sakalı bıyığıyla falan bir aile babası imajı verilmeye çalışılmış. Infinity War ve Endgame’deki olaylar sonucunda farklı bir Gamora varyantı görüyoruz, hem Nebula hem de Peter’la ilişkisi zaman zaman ilk filme göz kırpsa da farklı ve merak uyandırıcı. Ayrıca Koruyucuları artık aile olmaya çalışırken değil, gerçekten bir aile olmuş ve bu aileyi korumaya çalışırken seyrediyoruz.
Aynı karakterler etrafında dönüp durmak yerine Roket ve Drax’ın önceki filmlerde şöyle bir hissettirilmiş olan köken hikâyeleri ve karakter gelişimlerine odaklanılmış. İkisinin hikâyesi de başarıyla işlenmiş. Ayrıca insan özelliklerinden uzak karakterlerle böylesine empati kurmamız hem bir hikâye anlatıcılığı başarısı hem de bilimkurgunun nasıl uçsuz bucaksız ve çekici bir tür olduğunun göstergesi. Bu filmde, üç film boyunca izlediğimiz karakterlerin hikâyeleri ayrı ayrı başarıyla noktalanıyor. Bu kadar çok karakter için bu kadar kusursuz ve duygusal bir şekilde yapılması da mükemmel bir senaryo matematiğinin sonucu. Peter’ın ebeveyn arayışını üçüncü defa izlemediğimizi söylemiştik ama hikâyesi nihayete erdiğinde o da aradığı ebeveyni bulmuş oldu. Bu, yüzümüzde gülümseme bırakan hoş bir detaydı.
Galaksinin Koruyucuları serisinin en büyük etkisini Marvel Sinematik Evreni üzerinde gözlemledik. Bütün evrenin hem olay örgüsü hem de stil olarak bu tarafa yönelmesi hayranları ikiye bölmüştü. O zamanlar, süper kahraman filmlerinin modasının da kovboy filmleri gibi geçeceği söylendiğinde genellikle ciddiye alınmazdı. Çünkü bu filmler 2010’ları domine etti, geek kültürünün ana akım olmasını sağladı. Ancak geldiğimiz noktada gerçekten de kovboy filmlerinin yanına doğru ilerlemekte olduklarını görüyoruz. Peki, süper kahraman filmlerinin tek tipleşmesine sebep olan, belki de sona giden yolu açan serinin finali, kendini imitasyonlarından ayırmayı başarıyor mu? Cevap, evet. İlk filmlerin özellikle gençler arasında popüler olması tesadüf değildi. Ebeveynlerle olan ilişkileri, evrendeki yerini bulma çabasını, hiçbir yere ait hissetmeme duygusunu işliyordu. Üçüncü filmdeyse Gunn, izleyici kitlesinin büyüdüğü gerçeğini anlamış olmalı ki bu defa ebeveyn olmak, kendi kurduğun aileyi korumak gibi temalara odaklanmış. Yaşadığımız çağın bilinmezliğinde kendimizin ve ailemizin geleceği için endişelendiğimizi, ailemizi koruma ihtiyacı duyduğumuzu görmüş. Seyirciyi önceki filmlerdeki gibi komediyle değil, duygulandırarak yakalama yoluna gitmiş. Tüm bunları da serinin tarzına yedirerek işlemeyi becermiş.
Filmin Marvel evreniyle ilişkisinden devam edersek, hikâye örgüsünün büyük oranda evrenin diğer filmlerine bağlı olduğunu söylemek mümkün. Aslında ana hikâye evrenden çok bağımsız, kendi başına oldukça ilginç bir bilimkurgu öyküsü, bu da mükemmel bir duygusal derinlik sağlıyor. Ancak karakter gelişimlerine dair neredeyse her detay seri dışındaki Marvel filmlerinden geliyor. Bu da muhtemelen filmin en büyük günahı. Çünkü o kadar güzel bir üçleme finali izliyoruz ki, keşke buraya gelen yol seri içinde atılsaydı demekten kendimizi alamıyoruz. O zaman gerçekten klasik bir bilimkurgu üçlemesi çıkabilirdi. Bunun dışında, Gunn ikinci filmde başladığı kozmik karakterlerin çizgi roman köklerine inme konseptine devam ediyor. Çizgi roman absürtlüğünde çok ilginç mekan ve karakterlerle tanışıyoruz.
Sonuç olarak Galaksinin Koruyucuları 3, ilk filmin on yıl önce yaptığını yapmayı ve zamanın ruhunu yakalamayı başaran bir eser. Değişen izleyici kitlesine hitap edebiliyor. Örneğin, üzerlerinde yapılan deneyleri göstererek hayvan haklarına dikkat çekiyor, kafesteki çocuklarla da onların haklarını ve korunmasını hatırlatıyor. Bunlar, duyarlılık kavramının bu kadar öne çıktığı günümüz dünyasında önem verilen konular. Hem de çoğu modern eserin aksine didaktikliğe kaçmadan işleniyor. Nostalji hissi önceki filmlere göre biraz düşürülmüş ama hâlâ yüksek. Bu çok yerinde bir karar. Çünkü nostalji duygusu dört-beş sene önceki kadar revaçta olmasa da belki postmodernizmden bir kaçış olarak hayatımızdaki yerini koruyor. Belli ki farklı karakter ve maceralarla Koruyucular’ı izlemeye devam edeceğiz ama üçlemenin duygu dolu finalinin yüreğimizdeki yeri baki kalacak.