Belki de İkinci Dünya Savaşı’nın ve sonrasında baş gösteren Soğuk Savaş’ın ifade ettiği önemli olgulardan birisi teknolojik yetkinliğin insanlığın başına bela olabileceğiydi. Yavaş yavaş başka dünyaları ziyaret etme ya da onlara göç etme gündemimize girmiş olsa da gerçekleşebilecek bir savaşta evimiz Dünya’nın tümden yok olma ihtimali çağdaş toplum insanlarını sonu gelmez bir kaygı durumuna sokmuştu. Acaba bir sabah uyandığımızda o “son savaş”a uyanabilir miydik? Ya da uykuya yattığımızda bir daha hiç uyanamayabilir miydik? Yaşadığımız çağ “risk toplumu” betimlemesine uygun nitelikleri göstermeye devam ediyor ama biz yine de hayattayız. Bununla birlikte özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçlarından dolayı bu toptan yok oluş kaygısını hafifletecek ya da bizi bununla yüzleşmeye sevk edecek filmlerin üretiminde ciddi bir artış söz konusu oldu. Bu durumu bir başka yazı dizimizde incelemiştik.
Eğer bilimkurgu türünü insanların “özgül şeylerle” ya da özel teknolojilerle girdiği etkileşimin sonuçlarıyla ilgilenen bir tür olarak nitelersek, post-apokaliptik sinema yıkım hakkındaki bir sinema olarak varoluşumuzun kırılganlığını göstermekle kalmaz, bizi bunun hakkında düşündürür; hatta biraz da bunu göstererek haz verir. İnsanlarla uzaylılar, insan ve silahlar, insan ve insanlar gibi kategorik etkileşimlerin önemli bir ayağı da insan ve doğa ilişkisidir. Çok eski dönemlerden itibaren doğayla daha dengeli bir ilişki modelini benimseyen çeşitli görüşler ortaya çıksa da, doğa ile kurulan temasın yitirilmesi olgusundan dolayı, bu durumun güncelliği çağımızda daha da artmakta. Bu bağlamda Douglas Trumbull’un 1972 tarihli Silent Running eseri doğa için bir ağıt yakmakla kalmıyor, insanı ve onun yeteneklerini ağır bir şekilde yargılıyor.
Serada Yeni Bir Savaş
Gelecekte gerçekleşen bir savaşta dünya üzerindeki tüm bitkiler yok olmuştur. Savaşın sona erip yeniden Dünya üzerindeki yaşamın canlandırılmasına henüz çok zaman olduğu düşünüldüğü için ABD kuvvetlerine ait bir grup gemi Satürn eksenine gönderilir. Filmdeki kahramanımız Freeman Lowell (Bruce Dern), bitki ve ekolojist uzmanıdır ve Satürn eksenindeki kubbelerden Valley Forge’un dört mürettebatından birisi olarak buradaki bitkilerin büyütülmesi ve korunması ile ilgilenir. Bir gün dünyadan gelen bir emir ile tüm seraların nükleer bombalarla yok edilmesi ve mürettebatın yeniden eve dönmesi istenir.
Lowell bundan çok rahatsız olsa ve üzülse de bir süre bir şey yapamaz. Seraların yok olmaya başlamasına sonunda dayanamaz, seraları korumaya çalışırken girdiği kavgada arkadaşlarından birini öldürür. Diğer ikisinin ise bomba hazırlıkları yaptıkları birimi uzaya salarak ölümlerine neden olur. Lowell umutsuzca Satürn’ün halkalarına doğru sürüklenirken, olaya bir kaza süsü vermeye çalışır. Merkez onun öleceğine emindir. Lowell ise bu çarpışmadan sağ kurtulur, tamir işleriyle uğraşan robotları yaralı bacağını ameliyat için ve hatta sonrasında poker oynayabileceği bir dost olarak programlayıp mutlu bir yaşam sürmeye başlar. Bu sırada seraların canlılığını yitirmeye başladığını fark eder. Sorun ışık sorunudur ama Merkez hayatta kaldığını öğrendiğinde onu “kurtarmaya” kararlıdır.
Filmin merkezi temalarından birisi savaşın ve yıkımın insanda erginleşme, bir üst bilinçlilik yaratıp yaratamayacağıdır. Trumbull bu konuda oldukça karamsardır. Filmde, dünyanın geçmişindeki savaşın hemen hiçbir imgesi sunulmaz. Her şey olmuş bitmiş, Dünya büyük ölçüde yaşanmaz hale gelmiştir. Bu savaştan kurtulanların ekseninde döndüğü Satürn ise onlar için geçici bir sığınaktır. Lowell istasyon içinde araba yarışı yapıp umursamadan bitkileri yok edip ezen arkadaşlarına karşılık insani duyarlılığı yüksek, doğa ile bütünleşik bir yaşam tarzı benimsemiştir ve doğanın özü ile temas kurmaya istekli bir “Gaia” müridi gibidir. Zaten daha açılışta üniformalarını giymiş olan arkadaşlarına karşılık giydiği elbise ile bir keşiş görünümü çizer.
Onlar yapay ürünlerle beslenirken Lowell meyve yiyerek daha doğal bir beslenme çizgisi benimser. Buna karşılık arkadaşlarının arasında ona kısmen sempati besleyen biri hariç yalnızdır. Seraların yok edilmesi kararı ulaştığında arkadaşları hiç sorgulamadan bomba düzeneklerini hazırlarken o ağır bir depresyon ve melankoliye sürüklenir. Seraların yok edilmesi ve nükleer bombaların patlatılması filmde özenle sunulur; aslında gerçekleşmiş dünya savaşı tekrar ediyor gibidir. Yaşadığı çevreye saygı duymayan, onunla özsel ilişkiler kuramayan, mantık karşısında duyguya yer olmayan bir evrende geçmişin yıkımı hiçbir şey değiştirmemiş gibidir.
Robot Nostaljileri
İkinci bir tema, yıkıcı insan bilinci yerine bilinçsiz robotların daha iyi bir dost olup olamayacağı ve robotların doğa ile daha dengeli bir ilişkinin bekçiliğini yapıp yapamayacaklarıdır. Lowell filmin ortalarına ve seraların yok edilmesine karşı direniş sergileyene kadar, bu isimle tanıtılsa da birden ilk isminin Freeman, Özgüradam olduğu ortaya çıkar. Zaten duygusal ve ruhsal olarak yakın bulmadığı, ara sıra poker oynayıp paralarını aldığı arkadaşlarının ölümü onu pek sarsmış görünmez. Buna karşın giderek toplumsal etkileşimden uzak kalmanın getirdiği depresif ruh haline sürüklenir. Yediği yiyeceklerin artıklarını öylece ortaya atar, eğlenmek için ölen arkadaşları gibi tek kişilik ralliler düzenler. Bu sırada geminin tamiratı ile uğraşan robotları yeniden programlayarak önce kendisin ameliyat ettirir. Sonrasındaysa onlara poker oynamayı öğretip beraber eğlenir. Hatta bazı sahnelerden robotlar birbirine kartlarını gösterip Freeman’a karşı hile yaparlar. Freeman robotları isimlendirerek basit, tanımlayıcı sayısal kodlar yerine onlara bir ruh verir. Artık onlar Huey, Dewey’dir; hatta kazada yok olan robot da Louie olarak vaftiz edilmiştir.
Yeni arkadaşlarıyla birlikte giderek içinde bulunduğu durumu benimseyen, ölü zannedildiği için kimsenin arayıp sormadığı Freeman, durumdan memnundur. Bununla birlikte yeniden uygarlık peşine düştüğünde ve Freeman’ın işlemiş olduğu cinayetlerin açığa çıkma ihtimali belirdiğinde mirasını robotlara devreder. Onları seranın düzenleyicisi, besleyicisi olarak programlar ve kendini ölüme bırakır. Hayli kötümser olan bu yaklaşım belki de insani bilincin hiç değişmeyeceği, yıkıcı özelliğini kaybetmeyeceği bir perspektif sunar bize. Doğa ile yakın ilişkiler kurabilen birkaç sevilmeyen, yetenekli adam dışında doğa-insan ilişkisini karşılıklı denge içinde sürdürecek kimse kalmamış gibidir. Film bu “son kişi”nin gidişini, tarihten silinişini biraz sempati duygusunu besleyerek gösterir. Onun işlemiş olduğu suçların “haklılığı” konusunda örtük de olsa bir savunu söz konusudur. Doğaya yabancılaşmış insan büyük ölçüde kendi özüne de yabancılaşmış olduğu için tam bir insan değil de, ölenler ortalığı yıkıp parçalamaya istekli tipler olarak anlam kazanırlar.
Nedensizlik
Filmde yaşadığımız çağın ruhuna uygun bir motif de olayların gelişim seyrindeki nedensizliktir. Aydınlanma ideali bizlere nedensellik zincirlerini bulmaya, mantıklı, ölçülebilir açıklamalar yapmaya yönlendirir. Şeylerin ardındaki gizemin büyük ölçüde aklın öncülüğünde demistifiye edileceği bir akıl karşısında, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Soğuk Savaş atmosferi büyük ölçüde akla duyulan güvensizliği arttırmıştır. (Post)Modern çağ pek çok şeyin olduğu ve bunların neden olduğunun bilinmediği, mantıklı bir açıklamaya yapılamadığı, sonsuz olasılıklar/olumsallıklarla çevrili bir toplumsal ilişkiler gizemi oluşturur. Bir sabah uyandığında büyük bir felaket gerçekleşebilir ve bunun neden olduğunu, arkasında makul ve kabul edilebilir gerekçeler olup olmadığı bilinmez.
Filmde insanlık savaş sonrası büyük yatırımlar uzaya seralar kurmuşsa da bir gün kurulan iletişim ve verilen mesaj ile merkez tüm seraların yok edilmesi emrini verir. Askeri bir disiplin içinde hareket eden üç kişi nedeni sorgulamazken, Freeman da bunun nedenini öğrenmek için çaba harcamaz. Gerçekten neden seraların yok edilmesi emri verilmiştir? Onlara gerek mi kalmamıştır? Çok mu maliyetlidir? Bu belirsizdir. Freeman’ın verdiği tepki üzüntü, melankoli ve kızgınlıktır. Trumbull içinse olayların gelişimi mantıkla açıklanamayacak kadar saçma ve gereksizdir. Muhtemelen Üçüncü Dünya Savaşı hangi anlamsız gerekçeyle çıktıysa, seralar da bu yüzden yok edilmektedir. Trumbull izleyicinin içten içe talep ettiği açıklamayı gizleyerek olayın garipliğini daha da belirgin kılar.
Genel olarak, Silent Running savaş sonrasında geçici bir süre için uzaya taşınan insanlığın, doğaya verdiği zararı vurgulayan, dahası insan ve doğa arasında bir seçim yapmak gerektiğinde doğayı tercih eden bir yönelimi ifade etmektedir. Film ekosisteme ve doğanın korunmasına yönelik güçlü bir vurguyu öne çıkarmaktadır; bunun için gerekli olan yıkıcılıktan kurtulmayan insandan doğanın arındırılmasıyla mümkündür. Bu yönelim büyük ölçüde nostaljik bir yön taşısa da, filmin yapımı üzerinden neredeyse yarım asır geçmişken yaşamın kırılganlığını yeniden yeniden düşünmek, bu hassasiyetle yaşayan bir canlı olarak doğal bir varlık geleceğimizi imgelemek iyi bir başlangıç olabilir.