radius

Çevresine Ölüm Saçan Bir Adamın Hikâyesi: Radius

Hikâyesinde keskin dönüşler bulunan anlatılar şaşırtıcı olduğu kadar da risklidir. Çünkü olay örgüsündeki kırılmayı enine boyuna işleyemezseniz, bu dönüşler sadece bir sürpriz, daha fazla düşünmeyi teşvik etmeyen bir yakalanma anından ibaret kalır. Ve hepimiz iyi biliriz ki, izleyicinin algısını yeniden konumlandırmak için sadece şaşırtıcı bir şeyler ortaya koymak yetmez.

Bağımsız ve amatör prodüksiyonlarda bu tür üst metinsel ve iyi kurgulanmış kırılma anları görmek zordur. Neyse ki yönetmenliğini ve senaristliğini Caroline Labrèche, Steeve Léonard ikilisinin üstlendiği Radius, bu konuda bir istisna olmayı başarıyor. Her ne kadar mükemmel bir film değilse de, yaratıcı hikâyesi ve masum görünen karakterini bir anda dünyadaki en tehlikeli kişiye dönüştürmeyi başaran kırılma anlarıyla turnayı gözünden vuruyor.

Anakarakterimiz Liam (Diego Klattenhoff), hafızasını yitirmiş bir şekilde yol kenarında uyanır. Yardım almak için etrafta çaresizce dolanırken tüm insan ve hayvanların öldüğünü görüp şok olur. Tabii her aklı başında kişi gibi Liam da bunun bir tür biyolojik terör saldırısı olduğunu düşünür ve kendince önlemler almaya çalışır. Ancak çok geçmeden o dehşet verici gerçeği öğrenir: Ölümlerin sorumlusu ta kendisidir! Buna bir anlam veremese de, kendisine yaklaşan tüm canlılar gizemli bir şekilde ölmektedir.

Çevresine ölüm saçtığını fark eden karakterimiz, kimseye zarar vermemek adına kalabalıklardan kaçınmaya ve gözlerden uzak yaşamaya çalışır. Bir süre sonra Liam’ın gizemli özelliğinden etkilenmeyen Jane Doe (Charlotte Sullivan) adında bir kadının ortaya çıkmasıyla işler iyice karmaşıklaşır. Kadın da tıpkı Liam gibi geçmişini hatırlamamaktadır ve daha da ilginci beraberlerken ölümler durmaktadır. Bir nevi kadın, yakınında olduğu sürece Liam’ın korkunç özelliğini baskılamaktadır. Bu enteresan gerçeğin de özgüveniyle ikili, neler olup bittiğini anlamak ve bu anomaliye bir son vermek için kolları sıvar. Ancak hayatın onlara başka sürprizleri de vardır…

Radius (yarıçap) adlı bir yapımın konusunu tahmin etmek çok da zor değil. Buna rağmen film, karakterinin gerçeği öğrenme sürecini ilk yarım saate yayarak monoton bir açılışa imza atıyor. Neyse ki devamında hikaye açılıyor ve peş peşe gelen başarılı kırılma anlarıyla keyifli bir izleme deneyimine dönüşüyor. Özellikle Liam ve Jane ikilisine dair gizem aşama aşama çözülürken, aralarındaki duygusal bağ da yerini gitgide gerilime bırakıyor. Bu senaryosal basamakları atlarken seyirciyi boğmamak büyük bir meziyet ve dürüst olmak gerekirse film bunu hakkıyla başarıyor.

Masumiyetinden şüphe duymayan birinin bunca ölüme sebebiyet verdiğini öğrenmesi kuşkusuz ki yıkıcı olacaktır. Hakeza, isteyerek olmasa bile pek çok insanın canına kıydığını fark eden Liam’ın iç hesaplaşmaları ve ahlaki ikilemleri son derece rahatsız edici olmayı başarıyor ve bu da filmin gerilim dozunu artırıyor. Dahası, karakterlerin geçmişlerini yavaş yavaş hatırlamaya başlamasıyla bir kırılım daha yaşanıyor ve filmi sürükleyen gizem unsuru yerini tümüyle gerilime bırakıyor.

Kurgusu ne kadar merak uyandırıcı olsa da, filmin ciddi teknik sıkıntıları bulunduğunu da belirtmek gerek. Senarist ve yönetmen ikilisi Caroline Labrèche ile Steeve Léonard, özü itibariyle son derece fantastik duran bir anlatıya kasvetli ve ciddi bir hava katmaya çalışırken bocalamaktan kurtulamamış. Evet, filmin merkezinde yer alan gizemli durumu belirli bir mantığa oturtmaya çalışıyorlar çalışmasına, ancak bu çabaları kulağa pek de tatmin edici gelmiyor.

Ayrıca birçok kırılma anından oluşan katmanlı senaryo, oyuncuların performanslarını hakkıyla sergilemesine izin vermiyor. Sonuçta iyi bir hikâye bulmuş olabilirsiniz. Ancak unutmamanız gerekir ki, bulduğunuz hikayenin değeri onları sergileyecek olan oyuncuların performansları kadardır. Klattenhoff ve Sullivan kesinlikle yetenekli oyuncular, ancak çok fazla çeşitlilik gösteremiyorlar ve bu da filme yapaylık katıyor. Örneğin diyalogların akıcılığında ciddi sıkıntılar var ve sanki oyuncular, konuşmak için sırasını bekliyormuş gibi görünüyor. Ancak tüm bunlara rağmen Radius, akıllıca yazılmış senaryosu sayesinde kendini izlettirmeyi yine de başarıyor.

Yazar: Can Kaçan

Asimov ve Stargate hayranı...

İlginizi Çekebilir

japon siberpunk

Japon Siberpunk’ına Giriş Kılavuzu

Japon siberpunk‘ı tekno-fütürizm ağırlıklı doğası gereği doğru bir başlangıcı hak ediyor. Lakin doğru yerden başlayabilmek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin