Başarılı bir gerilim olan Haute Tension (Yüksek Tansiyon / 2003) ile büyük bir başarı yakalayan Fransız yönetmen Alexandra Aja, son olarak Crawl (Ölümcül Sular /2019) ile izleyicisinin karşına çıkmıştı. Wes Craven’in kült eseri The Hills Have Eyes’ın da (Tepenin Gözleri / 1977) 2006’da yeniden çevrimini kotarmış olan Aja’nın sinematografisine baktığımızda, “hayatta kalma” temalı işlerde belli bir çizgiyi tutturduğunu görüyoruz. Bir Netflix orijinal yapımı olan Oxygen, gene benzer bir temaya sahip oluşuyla Fransız yönetmen için biçilmiş kaftan.
İlhamını Rodrigo Cortes’in Buried (Toprak Altında / 2010) filminden aldığını saklamayan yapım, aslında birçok açıdan benzerlikler de içeriyor. Buried, gözünü tabutta gömülü olarak açan bir karakteri, Oxygen ise bir kapsülde hafızasını geçici olarak kaybetmiş halde uyanan bir kahramanı konu ediniyor. İkisinin de ortak amacı, tanıdıklarına ve kolluk güçlerine bir şekilde ulaşıp kurtulma ümidi ve tabii hayatta kalmak için çok az zamanları var.
Kriyojenik bir kapsülün içinde uyanan Elizabeth ‘Liz’ Hansen (Melanie Laurent), niçin buraya konulduğunu hatırlayamaz. Kişinin tüm tıbbi ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla yaratılan MILO (Medikal İnterfaz Liyezon Operatörü), bir sistem hatası yüzünden uyandırıldığını, ünitede yalnızca %35 oranında oksijen kaldığını ve durumun çok kritik olduğunu açıklar. Azalmaya başlayan oksijen miktarından dolayı kısıtlı bir süreye sahip olan Liz’in, çabucak hatırlamaya ve MILO vasıtasıyla birtakım mercilere ulaşmaya ihtiyacı vardır.
Yapay zekâ sayesinde bir polis merkezi ile görüşme yapabilmeyi başaran Liz, polislerin şaibeli yanıtları karşısında şaşırır. Bu sırada bir kocası olduğunu hatırlar ama eşinin evini arattırdığında karşısına çıkan kişi telefonu yüzüne kapatır. Bir komplonun içinde olduğu şüphesine kapılan kahramanımız için süre gittikçe daralmaktadır. Oksijen seviyesi hızla düşerken oradan çıkmanın bir yolunu bulması gerekecektir.
Klostrofobik bir ortama sahip olan yapım, ilk yarıda karakterin kimlik arayışına odaklanıyor. Geri dönüş (flasback) sahnelerindeki anılar, birer yapboz görevi görüyor. Anıların gerçek mi, yoksa halüsinasyon mu olduğundan emin değil; fakat MILO’nun ona gösterdiği birtakım resimler neticesinde bir bilim insanı olduğunu öğreniyor. Sonrasında karakterimiz, öğrendikleriyle şüpheli anılarını birleştirerek bir cevaba ulaşmaya çalışıyor.
İkinci yarıda ise Alexandra Aja, hikâyesini –beklentilerin aksine– sürpriz bir sonla bitirmiyor. Liz’in hayatta kalma çabası başka bir yöne evriliyor. Sonunda kapsülün içinde olma sebebini öğrenen Liz, hiç beklemediği bir ortamda olduğu gerçeği ile yüzleşiyor. Zira geçmişinde yaptığı bilimsel faaliyetlerin, şimdi daracık bir ünitenin içinde olması ile ciddi bağlantıları var…
Yetenekli Fransız oyuncu Mélanie Laurent, yapımda ipi tek başına göğüslüyor. Küçücük alanda beden dili ve yüz ifadeleri ile iyi bir oyunculuk sergileyen Laurent, klostrofobik ortamın gerginliğini yansıtmayı başarıyor. Fiziki koşullardan dolayı Aja, çoğunlukla yüz planına ve kısa alan derinliğine başvuruyor; gerilimin arttığı durumları ise kamerasını kapsül içinde 360 derece döndürerek yansıtıyor. Geri dönüş sahnelerinde geniş açılı planlar kullanarak izleyiciyi kısa süreli de olsa kapalı alandan kurtarıyor.
MILO’nun komutlar ve kurallar çerçevesinde hareket eden bir yapay zekâ olmasına özellikle dikkat edilmiş. Dolayısıyla yapay zekânın “tüm kontrolü ele geçirmesi” klişesinden uzaklaşılmış. Aja, Liz’in çaresiz hissettiği bir anında kamerasını ondan geriye doğru uzaklaştırıyor; oyuncunun sanki karanlığın içinde kaybolmaya başladığını hissettiren bu plan, Buried filminde Ryan Reynolds için de kullanılmıştı. Aja –deyim yerindeyse– Rodrigo Cortes’e bir selam gönderiyor.
Bir yılı aşkındır içinde bulunduğumuz pandemi koşulları sinemayı büyük oranda etkiledi. Yakın bir gelecekte geçen Oxygen, yeni bir virüs tehdidi altına giren bir dünyayı gözler önüne seriyor. Liz’in hatırlayabildiği anılarında insanoğlığın tehlike altına girdiğini ve neslin hayatta kalabilmesi için genetik çalışmalara ağırlık verildiğini görüyoruz. Yönetmen, çevresel faktörlerin neden olacağı sonuçları da ele alıyor. Liz’in içine düştüğü durum, geçmiş çevre koşullarının getirdiği olumsuzluklar neticesinde yaptığı bilimsel çalışmalarının bir sonucu.
2021 yılında birbiri ardına Netflix orijinal bilimkurgu yapımları yayımlandı. Çoğu maalesef tatmin edici olamadı; George Clooney’in yönetmenliğini üstlendiği ve başrolünü oynadığı The Midnight Sky, büyük bir hüsran yaşadı. Şimdilik Güney Kore yapımı Space Sweepers, aralarında en çok çok beğeni toplayan eser oldu. Bu nedenle, Mélanie Laurent’ın tek başına sırtladığı yapımı beklentileri yüksek tutmadan izlemekte fayda var.