Reset ya da tam adıyla Fatal Countdown: Reset, 2017 çıkışlı bir Çin bilimkurgusu. Yapımcılığını ünlü aksiyon yıldızı Jackie Chan’in, yönetmenliğini Hong-Seung Yoon’un üstlendiği yapım, Neuchâtel Uluslararası Fantastik Film Festivalinde Narcisse ödüllerine aday gösterilse de kazanamadı. Hangimiz zamanda geriye gitmek ve bazı anlarını yeniden yaşamak istemeyiz ki? Ancak bu mümkün müdür? Filmimizin konusu da bu soruyu merkezine alıyor. Zaman yolculuğu üzerine yapılan bilimsel çalışmaların kötü niyetli insanlar tarafından çalınması ile bir annenin evladı için gösterdiği fedakarlık iç içe geçiyor. Nexus adlı bir Ar-Ge şirketi, geliştirdiği yapay solucan deliği sayesinde geçmişe yolculuğu mümkün kılacak teknolojiyi elde etmeyi başarıyor. Ancak eksikleri olduğu için insanlı deneylere geçmeden evvel araştırmaların yeterli seviyeye ulaşmasını bekliyor.
Araştırmanın başında Xia Tian (Mi Yang), Da Xiong (Chang Liu) ve şirket yöneticisi (Shih-Chieh King) bulunuyor. Özellikle Xia Tian, hırsı ve azmiyle çalışmanın ilerleyişinde büyük rol oynuyor; kobayların ve elde edilen verilerin düzenli takibini aksatmıyor. Yönetici ile yıllardır bu projede olduğundan ve işine duyduğu bağlılığından dolayı evliliğini yürütemese de tüm enerjisini oğluna odaklıyor. Ne var ki bu huzuru uzun sürmüyor, çünkü oğlu kaçırılıyor… Zaman yolculuğu çalışmalarına dair tüm bilgileri vermezse oğlunun öldürüleceğini anlayan Xia Tian, başta dirense de buna mecbur kalıyor. Şirkete döndüğünde ise çalışma arkadaşının öldürüldüğünü ve şifre için göz yuvarının çıkarıldığını görüyor. Yöneticiyi ikna edip verileri alan Xia Tian, oğlunu kurtarmak için rıhtıma gidiyor. Verileri verdikten sonra her şeyin düzeleceğini sansa da, aslında daha büyük bir oyunun içine girdiğini fark etmesi uzun sürmüyor. Üstelik iş yerindeki cinayetin de baş şüphelisi olmaktan kurtulamıyor.
Filmdeki zaman yolculuğu fikrinin, çoklu evrenler ve solucan delikleri aracılığıyla gerçekleştirilebileceği hipotezine dayandığını görüyoruz. Einstein’a göre evren bir çarşaf gibi uzanır ve üzerindeki cisimlerin uzayı büktüğü ölçüde zaman şekillenir. Yani klasik fiziğin aksine uzay-zaman bütündür. Zamanın maddeye bağlı olması ise zamanın sanıldığının aksine mutlak bir ölçü olmadığı fikrine ulaştırır ki böylece zaman içinde yolculuk yapma hayali fantezi olmaktan çıkar. Tabii sonradan bunun mümkün olmadığını da kanıtlamıştır.
Zamanda yolculuk için seyahat eden cismin hızlanması gerekmektedir; yolculuk için gerekli olan ışık hızına ulaşması ise ne yazık ki mümkün değildir, çünkü e=mc2 formülüne göre hız arttıkça kütle ve enerji artar; ışık hızına gelindiğinde ise sonsuz enerji gerekir, bu da imkansız olduğundan alternatif fikirler ortaya atılmıştır. Solucan delikleriyle seyahat bu fikirlerin en popüleridir. Einstein-Rosen köprüsü olarak da anılan bu geçitlerin diğer ucunun başka evrenlere açıldığı düşünülmektedir. Eğer solucan delikleri istenilen şekilde portal açmakta kullanılabilirse, evreni bükerek hedeflenen noktaya var olandan çok daha kısa bir yol kat ederek ulaşmak mümkün olacaktır.
Nexus şirketinin yaptığı çalışma da bu solucan deliğini üretmek ve zamanda yolculuk yapılabilen bir merkez haline gelmektir. Zamanda yolculuğu kendi tesislerinde yapabilen bir firmanın ne denli güçleneceğini tahmin etmek zor olmamalı. Zamanda istediği yere gidebilen insanların hayali bile daha icat tamamlanmamışken kanlı oyunların oynanmasına sebep olur. Böylelikle, arka planda gelişen çıkar çatışmaları ve piyon haline gelen insanların durumu da gözler önüne seriliyor. Var olan gücün yozlaştırdığı insanların sınırı ne denli aşabileceği, neleri feda edebileceği; eğer bu denli büyük bir gücü ele geçirirlerse nelere sebep olabilecekleri soruları art arda soruluyor.
Ayrıca bu bakış açısı, aksiyonu bol filmin duygusal olarak da seyirciye dokunabilmesini sağlamış. Fakat oyunculukların yetersizliği ile yer yer düşen tempo yüzünden, acaba bu konuyu daha iyi bir yapımda izleseydik fikrimiz değişir miydi diye kendimize sormadan edemiyoruz. Bu arada ufak bir tavsiye: Eğer bir gün zaman yolculuğu yaparsanız kendinizi öldürmemeye dikkat edin…