Ang Lee’den Deneysel Bir İş Daha: Gemini Man

Sadece film çekmek Ang Lee için artık yeterli değil. Sanki beyaz perdenin sınırlarını her şekilde zorlama ihtiyacı hissediyor. Tayvanlı yönetmenin 2012 yılında çektiği Life of Pi, kariyeri açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bundan sonra büyük bütçeli deneysel filmlerin çekimine hız verdi, sonunda bazı eserleri kafa karıştırıcı olarak kalsa da bazıları oldukça beğeni topladı. Life of Pi filmindeki CGI tasarımı hayvanların gerçekçiliği sebebiyle 4 Oscar kazandı. 2016 yılında çektiği Billy Lynn’s Long Halftime Walk ise aynı olumlu etkiyi gösteremedi. Saniyede 120 frame tekniği ile çekilen film, farklı bir derinlik algısı yaratan 3 boyutlu sinematografi ile birleşince, ortaya görsel açıdan abartılı bir bulanıklık ziyafeti çıktı.

Lee, Gemini Man ile eski sıkıntıları aştığını göstermek istiyor gibi. Zira hiper-gerçeklik açısından sınırları zorlayıcı yöntemler deniyor. Bu sefer de 120 fps çekimler kullanmış, fakat 3D teknolojisinin 3 senelik gelişimini de düşünürsek önceki tongaya düşmemiş. Çabanın büyük bir kısmı Will Smith’in genç, dijital klonu için harcanmış. Bu sayede Smith, yeni nesil hareket yakalama teknolojisinin de marifetiyle yirmili yaşlardaki halini etkili bir şekilde canlandırabiliyor.

Lee’in filmde kalkıştığı riskli işler içerisinde en iyisi dijital karakter canlandırması. Genç Smith, dijital maskesinin altında organik bir insan barındırdığını hissettiriyor. Öyle ki oyuncunun adeta West Philadelphia dönemlerini izliyor gibiyiz. Ne var ki kamera sekansları aynı övgüleri pek hak etmiyor. Çekim tekniği adeta ucuz bir pembe dizi ile VR pornosu karışımı kıvamında. Teorik olarak baktığımızda, yüksek frame rate ile görüntünün daha akıcı olması beklenir. Pratikte karşılaştığımız şey ise otomatik bir şekilde aktif hale gelen görüntü yumuşamasından ibaret. 24 fps modası geçmiş bir teknoloji olarak görülebilir, ama izleyici kitlesinin gözü bu formata alışık ve yenisini kabullenmek zor bir geçiş süreci. Lee’nin yaptığı bu deneysel görsellik, izleyicide rahatsız edici bir etki yaratıyor ve konsantrasyonu zorlaştırıyor.

Smith, canlandırdığı gizli hükümet görevlisi Henry Brogan karakteri ile tam bir ‘Bu işler için fazla yaşlıyım’ hissi saçıyor. Emekliliğe ayrıldıktan sonra eski düşmanları onu öldürmek için ortaya çıkıyor ve önceden kapanmış meseleler tekrar açılıyor. Henry, peşine düşenlerin kendisini öldürmek dışında başka amaçları olduğunu fark ediyor, ancak filmin işleyişinde bu durum tam olarak netliğe kavuşmuyor. Henry’in sırlarına pek vakıf olamıyoruz, ama genç klonu “Junior” ile olan ilişkisi oldukça ayrıntılı bir şekilde ekrana geliyor. Clive Owen tarafından canlandırılan Junior’un kontrol edicisi olan Clay, mevcut görevini sıkıntısız bir şekilde sürdürürken, Henry ile arasında absürt bir baba-oğul ilişkisi de geliştiriyor.

Görsel bir şölen olması amaçlanan filmde, maalesef birçok senaryo klişesi ve hatası mevcut. Henry’nin silah arkadaşı Dani, sanki aralarında romantik bir ilişki olması için tasarlanmış, fakat yaş farkı göz önünde bulundurulduktan sonra vazgeçilmiş izlenimi yaratıyor. Benedict Wong filmin komedi unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Filmde şaşkınlıkla tepki verdiği çoğu şey ya izleyicinin önceden bildiği ya da tahmin ettiği şeyler olarak dikkat çekiyor. Efektler açısından beklentiye sokan film, aksiyon sahneleriyle bu beklentiyi büyük ölçüde karşılıyor. 10 saniyelik sekanslarda bile, Lee’nin çılgın hayalleri teknoloji sayesinde hayata geçirilebilmiş. Öte yandan aksiyon içermeyen 120 fpslik sahneler de mükemmel bir görsellik sunuyor. Örneğin sahnelerin birinde, dar bir vadiden Star Wars’takini andıran hiper uzaya geçişi neredeyse sorunsuz bir akıcılık ile izleyebiliyoruz.

Henry ve genç ikizinin ilk karşılaştığı sahnenin neden fragmanda kullanıldığını anlamak çok da zor değil. Genç haline motosiklet fırlatırken gösteren bu çekişmeli sahnede Smith’in koreografisi gerçekten başarılı. Zaten Lee’nin teknik yaratıcılığından ziyade sanatsal yaratıcılığını konuşturduğu zamanları özlediğimiz muhakkak. Crouching Tiger, Hidden Dragon‘da gördüğümüz gibi, yüksek teknoloji kullanmadan da ufuk açıcı filmler yapabiliyordu. Doğru, Lee bazen elektro gitarını ateşe verip havalı sahne gösterileri yapmaktan hoşlanan virtüözlere benziyor. Ancak bu gereksiz şov merakı, yaratıcılığını engellemekten başka bir şeye yaramıyor. Neyse ki akustik günleri hepten geride kalmış değil…

Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

men_in_black

Siyah Giyen Adamlar: Men in Black

Men in Black (Siyah Giyen Adamlar), hayatımıza ilk kez 1990’da yayımlanan çizgi romanla girdi. Lowell …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin