Alita: Battle Angel, 2019 yılının merakla beklenen filmlerinden biriydi. Daha önce Avatar dışında film çekmeyeceğini belirten James Cameron, Alita için yapımcı koltuğuna oturdu ve filmin yönetmenliğini de Robert Rodriguez’e teslim etti. 8 Aralık 2017’de Empire dergisiyle yaptığı röportajında Rodriguez, Cameron ile işbirliğinden bahsederken şöyle demişti.
“Olması mümkün bir şey gibi gözükmüyordu. Quentin Tarantino ve James Cameron gibi isimler sadece kendi yönetecekleri filmleri yazarlar. Avatar’ın büyük başarısından sonra James Cameron’a Alita: Battle Angel’a ne olacak diye sormuştum ve yapabileceğini düşünmediğini söylemişti. Ben de Alita’nın bir hayranı olarak yazdıklarını aldım ve düzenledim. Bana verilen muhteşem bir hediyeydi.”
Alita: Battle Angel, aslında 9 sayıdan oluşan ve Yukito Kishiro tarafından yazılıp çizilen “Gunnm” isimli bir manga serisinden uyarlama. Alita’nın tanıtımlarda ve afişlerde tepki çeken büyük gözleri de tamamen bu uyarlamadan kaynaklanıyor. Film ilerledikçe de baş karakterin gözlerinin önemi daha iyi anlaşılıyor.
İnsan ve robotların bir arada yaşadığı dünyada Doktor Dyson Ido (Christoph Waltz), herkese yardım etmeye çalışan bir insandır. Yedek parça için çöpleri karıştırırken bulduğu robotun sıra dışı bir beyni ve kalbi olduğunu fark eder. İyi kalpli doktor ona bir vücut verir ve Alita (Rosa Salazar), kim olduğunu veya nereden geldiğini bilmeden tanımadığı bir gelecekte uyanır. Alita, yeni hayatına alışmaya çalışırken, Doktor Ido da onu gizemli geçmişinden korumaya uğraşır. Yeni arkadaşı Hugo (Keean Johnson) ise Alita’nın geçmişini hatırlaması için anılarını tetiklemesine yardımcı olmak ister. Bu sırada şehri yöneten tehlikeli ve yozlaşmış güçler Alita’nın peşine düşer. Eşi benzeri görülmemiş dövüş yeteneklerine sahip olduğunu fark eden Alita, geçmişine dair bir ipucu yakalar. Artık o, arkadaşlarının, ailesinin ve dünyasının kurtarılmasında kilit rol oynayacaktır.
Filmin konusu kısaca bu şekilde olsa da aslında ilerledikçe merkezine “motorball” ismi verilen bir oyun yerleşiyor. Robotlar ile iç içe geçmiş insanların oynadığı basketbol benzeri ve oldukça vahşi kapışmalara sahne olan oyun, gözlerini yeni açtığı dünyayı keşfetmeye çalışan Alita’nın da ilgi odağı oluyor. Filmde yer alan neredeyse tüm karakterlerin, herkesten sakladığı farklı hayatları da var ve film gizem unsurunu bunların açığa çıkması üzerine kuruyor. Hızlı bir başlangıcın ardından konulara hiç oyalanmadan giriyor ve izleyenlerini umutlandırıyor. Ancak konular ilerledikçe aksamalar da başlıyor. Alita ve Hugo arasında yaşanan duygusal yakınlaşmalar, Doktor Ido’nun geçmişi ve eski eşi ile olan hesaplaşmaları filmin kurgusunu derinleştirmeye çalışırken temposunu da düşürüyor.
Filmin aksiyon unsurları “motorball” adı verilen oyun, yedek parça bulma mücadeleleri ve gelecekte var olmayan adalet sistemi yüzünden fabrikaların görevlendirdiği bir çeşit ödül avcılarının suçluları avlaması üzerine kuruluyor. “Avcı-Savaşçı” denen ödül avcıları, fabrikaların onlara verdiği görevlere göre hareket ediyor ve belli kuralları var. Çizgi geçildiğinde kendileri de av haline gelebiliyor. Ana ve yan karakterler sayesinde “Avcı-Savaşçı”lar da hızlıca anlaşılır hale geliyor. Film ilerledikçe izleyiciler Alita’yı merak ettikleri kadar, Alita da çevredeki her şeyi merak etmeye başlıyor. Ancak bu da çok uzun sürmüyor ve Alita film bitene kadar kafasına koyduğu her şeyi gerçekleştirmeyi başarıyor.
İnsan ruhunun beslendiği temel motivasyonları CGI bir karakter üzerinden vermesine rağmen başarılı bir iş ortaya koyulmuş. Sevgi, hüzün, mutluluk, heyecan, korku gibi her şeyi Alita’nın gözlerinde görmek mümkün. CGI görüntüler oldukça başarılı ve birkaç sahne dışında kendini belli etmiyor. James Cameron’ın Avatar ve diğer belgeselleri için geliştirdiği teknolojiler bu filmde bolca kullanılmış ve gerçekçi bir çevre yaratılmış. Filmin geçtiği dünya, uçan kentler ve diğer tüm çevre başarılı bir şekilde ekrana yansıyor. Film için 1500-2000 arası görsel efekt çekimi yapılmış ve 200 milyon dolar harcanmış.
Alita: Battle Angel aslında içerisinde günümüz bilimkurgu klişelerinin tamamını barındırıyor. Görselleri, oluşturduğu çevresi, yeni kamera teknikleri ve onların sağladığı aksiyonlar dışında yeni şeyler vaat etmeyen bir film. Bunun temelinde ise 90’larda yayımlanmış bir mangadan uyarlanması yatıyor olabilir. O dönemde bu denli inandırıcı bir film yapılamayacağı gibi, eski bir konuya günümüz teknolojisi ile el atıldığında sarsıcı bir konu da ortaya çıkmıyor.
Film, zaman zaman yoğunlaşan duygusallığı ile sıkıcı bir hâl alacak gibi gözükse de araya serpiştirilen aksiyonlar ile keyifli zaman geçirtmeyi başarıyor. Alita’nın CGI olduğu unutuluyor, yaratılan dünyanın içine rahatlıkla girilebiliyor. Son dönemde yapılan iyi bilimkurgu filmlerinden biri, ancak en iyi olmayı klişeler yüzünden kaybediyor. Finalini ise sürpriz bir aktör ile yapıyor ve devamının geleceği izlenimini veriyor. Ancak bildiğimiz kadarıyla James Cameron, sadece bu film başarılı olursa devam ettirebileceğini ve Avatar çekimlerinin tüm zamanını aldığını açıklamıştı. Sonuç olarak tarzı sevenlerin mutlaka sinemada izlemesi gereken bir film var karşımızda; hem özel efektleri için, hem de devamının gelebilmesi için.