Alphaville

Bir Godard Bilimkurgusu: Alphaville

Fransız yeni dalga sinemasının en bilindik temsilcilerinden Jean-Luc Godard’ın hem yazıp hem yönettiği 1965 yapımı Alphaville (Alfa Kenti) (1), distopik atmosferi içinde sunduğu mesajlarla günümüze halen hitap eden kült bir bilimkurgu filmi. Godard’ın, yeni dalga akımının yaklaşımlarına uygun şekilde hiç özel efekte yer vermediği ve çekim için özel hazırlanan setler yerine gerçek mekânları kullandığı, böylelikle şimdiki zaman içinde bir gelecek kurgusu yaratmayı başardığı (2) Alphaville, salt oyunculuğun gücü ve felsefi bir anlatı alt yapısıyla kaliteli bir bilimkurgunun nasıl olabileceğini gösteren örnek bir yapıt.

Konum olarak “Dış Bölgeler” adı verilen bir galaksi alanıyla çevrelendiği söylenen Alphaville’de yaşayan insanlar, Alfa 60 adı verilen bir süper bilgisayar tarafından yönetilmektedir. Kente bütünüyle saf mantık ilkeleri hâkimdir. Alfa 60, yaklaşık bir milyar dört yüz milyon sinir ucu birimiyle şehirdeki her şeyi -elektrik şebekelerini, malların dağıtımını, suçun yok edilmesini, savaş operasyonlarını- hesaplamakta ve kontrol etmektedir. Filmin açılış sahnesi, Alfa 60’ın film boyunca daha pek çok kez maruz kalacağımız felsefi monologlarından biriyle başlar: “Bazen gerçeklik sözlü iletişim için fazla karmaşıktır.” Ses tonu tıpkı Doctor Who dizisindeki Dalekleri andırırcasına, soğuk, metalik ve ürpertici olan Alfa 60’ın, Alphaville’e yıllar önce Dış Bölgelerden sürgün edilen, Howard Vernon’un canlandırdığı Profesör Von Braun adlı bir bilim insanı tarafından tasarlandığını ve emrindeki mühendisler sayesinde düzeli bakımının yapıldığını öğreniriz. Kentteki bütün kamusal alanlarda Von Braun’un portresi asılıdır.

Dış Bölgeler, Alphaville’i bir tehdit olarak gördüğü için oraya sürekli ajanlar göndermektedir.  Filmin başkarakteri de, kendisinden önce Alphaville’e yollanan ama haber alınamayan ajanların akıbetlerini öğrenmesi için kente giriş yapan, Eddie Constantine’in canlandırdığı gizli ajan Lemmy Caution’dır. Caution, kaldığı otelde görevlilere kendini Figaro-Pravda adlı bir gazetede çalışan gazeteci Ivan Johnson olarak tanıtır. Alphaville’e gelen bütün ziyaretçilere atanan ve boyunlarına vurulan numaralı damgalardan ayırt edilen, üçüncü sınıf olduğunu kendi ifadesinden öğreneceğimiz bir hayat kadını, Johnson’a odasının içine dek eşlik eder. Filmin ilerleyen sahnelerinde, aslında Von Braun’un kızı olan, Anna Karina’nın canlandırdığı Natacha Von Braun’ın da, Johnson’a atanan başka bir üst düzey hayat kadını olduğunu boynundaki damgadan anlarız. Alphaville’de, başka işlerde çalışsalar da bütün kadınlar aynı zamanda devletin görevlendirmesiyle fahişelik yapmaktadır. Örneğin Natacha Von Braun, Genel Semantik Enstitüsü adı verilen ve Alfa-60’ın anlam çözümleme işlemleriyle ilgilenen kurumda, programlama ve hafıza biriminde de çalışmaktadır.  Filmin ana öyküsü ise, gizli ajan Johnson ile tanışmasıyla Alphaville’deki gerçekliği sorgulamaya başlayan Natascha Von Braun’un farkındalık kazanma ve aydınlanma sürecidir.

Filmde kadın bedeninin nesne olarak sunulduğu sahnelerin işaret ettiği anlam, aslında Alphaville’de kadının da olmadığıdır: “Filmde kadının varlığının yeni görünümü, kapitalist sistem içinde metaya dönüşmeyi simgelemektedir. Godard, kısa ömürlü metaların dönüştüğü kapitalist toplumda, kadın bedeninin de dolaşıma sokulduğuna gönderme yaparken, kadın bedeninin özgürleşmesinin akıl ve ruhun uzlaşmasıyla mümkün olabileceğine işaret eder. Çünkü kelimelerin anlamlarının yitirildiği, tek ölçütün mantık olduğu Alphaville’de kadınlar, robot fahişeler ve hiç kimse aşkın, inancın ve özgürlüğün anlamını bilmez.” (3)

Alphaville’in nasıl bir yer olduğunu anlayabilmek için, orada Alfa-60 bilgisayarının neleri yasakladığına göz atalım. Alphaville’de Dış Bölgeler hakkında düşünmek yasaklanmıştır. Alphaville sakinleri, bütün odalarda bulunan ve her değişiklikte güncellenen sözlükteki belirli kelimeleri kullanmaktan men edilmiştir: vicdan, şefkat, âşık olmak gibi. Zaten yasaklanan kelimeler anında sözlükten silinmekte ve insanlar o kelimelerin anlamlarına erişimi kaybetmektedir. İnsanlar şiir nedir bilmemektedir. Alphaville’de herhangi bir şeye karşı “Neden?” diye sormak da yasaktır, cümleler “Çünkü” diye başlamalıdır. Çünkü her şey bir sonuçtur. İnsanlar birbirleriyle karşılaştıklarında, karşı taraf hâl hatır sormasa bile “Çok iyiyim, çok teşekkür ederim” diyerek cümleye başlamaktadır. Sakinleştirici adı verilen hap şeklindeki uyuşturucular herkesin elinin altındadır ve bunları sürekli sakız gibi çiğnemektedirler. Kentteki mekânlarda karşımıza sık sık Einstein’in E=mc2 enerji-madde dönüşüm formülü ile kuantum fiziğinin enerji ile frekans arasındaki Planck bağıntısını ortaya koyan E=hf formülü karşımıza çıkmaktadır. Kentteki sokak ve cadde isimleri de fizik ve matematik temellidir: Enrico Fermi Sokağı, Heisenberg Bulvarı gibi.

Fakat muazzam bir düzen içinde işleyen Alphaville’de, yasaklanan kelimeleri unutamayanlar, o kelimelerin anlamlarını hissetmeye devam edenler, kısacası sisteme adapte olamayanlar da vardır. Peki, onlara ne mi olmaktadır? Çok basit, yüzme havuzunda düzenlenen kamuya açık bir törende alkışlar eşliğinde kurşuna dizilerek idam edilmektedirler. “Neden” mi? Bip bip bip! (Alphaville’de birisi bu kelimeyi kullandığında Alfa-60’ın şehre yayılan sinir uçları hemen bunu algılayıp sinyalle merkeze rapor etmektedir.) Karısı ölünce duygularını kontrol edemeyip gözyaşlarına boğulan bir erkek, infaz edilmeden evvel idamını izlemeye gelen kalabalığa şöyle seslenir: “Dinleyin beni normaller! Biz sizin göremediğiniz gerçeği görüyoruz. İnsanın özü aşk ve inançtır. Cesaret, şefkat, cömertlik, fedakârlıktır.” Taramalı tüfek sesleriyle adamın sözleri yarım kalır ve cansız bedeni suya düşer. Dansçılar ardından suya atlayarak artistik su balesi hareketlerini gerçekleştirir.

Gizli ajan Johnson, kendisinden önceki ajan Henri Dickson’ın ölmeden önce ona söylediği bilgiler ışığında, Natacha ile beraber Alphaville’deki düzeni sonlandırması gerektiğini anlar. Çünkü Profesör Von Braun ile yaptığı konuşmadan ve Alfa-60 bilgisayarının kendisini sorgulamasında kurduğu cümlelerden, Alphaville’in Dış Bölgelere nükleer bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu öğrenmiştir. Alfa-60, er geç Dış Bölgeler Alphaville’, işgal edeceği için onlardan önce davranması gerektiği mantıksal sonucuna vararak bu saldırı kararını almıştır. Johnson/Caution, Von Braun’u öldürerek ve Alfa-60’ın mantık devrelerini onun kafasını karıştıracak bilmecelerle bozarak Alphaville’in kendi kendini yok etmesini sağlar. Aşkın nasıl bir his olduğunu öğrenen Natascha da artık Dış Bölgeleri merak etmektedir. Filmin sonunda Caution ile beraber Alphaville yok olmadan evvel kentten kaçmayı başarırlar. Natascha, neyi düşünüp neyi düşünmemesi gerektiğini kendisine söyleyen bir sistemin yokluğundan endişe duymaya başlasa da, Caution’ın cesaretlendirmesiyle hayatı boyunca ilk kez içinden geldiği gibi duygularını ifade edecektir. Caution’a, kekeleyerek de olsa “Seni… Seviyorum” diye fısıldar. Çünkü Natascha için aşk artık yasaklı bir kelime değildir.

Alphaville, yoğun kültürel ve politik göndermeleriyle, dikkatle izlenmesi gereken bir film. Örneğin infaz sahnesi öncesinde ekrana düşen SS simgesi, Nazi dönemine bir çağrışımdır. Profesör Von Braun’un, sürgün edilmeden önceki ismi “Nosferatu” da oldukça tanıdıktır. Alman ekspresyonist sinemasının en başarılı örneklerinden 1922 yapımı aynı adlı filmde, Nosferatu oradaki vampir karakterin ismidir. Bilimkurgu sinemasının Fransız yeni dalga akımıyla harmanlandığı bu sanat eseri, izleyeceklere düşünsel ve görsel bir şölen sunmaktadır.

Alphaville Hakkında İlginç Bilgiler (4) (5)

  • Jean-Luc Godard, Alphaville filmini çekerken Orson Welles’in yönettiği 1962 yapımı “The Trial” (Duruşma) ve Fritz Lang’in yönettiği 1933 yapımı “Dr. Mabuse’un Yemini” filmlerinden etkilenmiştir. Alphaville filmi, daha sonra 1985 yapımı başka bir bilimkurgu klasiği olan “Brazil” filmini etkilemiştir.
  • Alphaville filmi, Cranberries’in ve Kelly Osborne’un müzik videolarını etkilemiştir.
  • Jean-Luc Godard, Profesör Von Braun rolü için öncelikle ünlü Fransız dilbilimci ve semiyotik uzmanı Roland Barthes’i düşünmüştür. Alphaville filminin semantik ve dil meselesinin üzerinde yükselmesi nedeniyle böyle bir rolde Barthes’in oynaması muhteşem bir gönderme olurdu.
  • Filmde okunan şiirler Fransız sürrealist şair Paul Éluard’a aittir.
  • Japon yazar Haruki Murakami’nin kitaplarından birinde yer alan aşk motelinin adı “Alphaville”dir.
  • Brezilya’nın Sao Paulo kentinde en son teknolojiye sahip Alphaville adlı bir banliyö bulunmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

  1. IMDB
  2. Sinema Kuramları I: Beyaz Perdeyi Aydınlatan Kuramcılar, Ed. Zeynep Özarslan, syf 231.
  3. Bilimkurgu Sinemasını Okumak: Göstergebilimsel Yaklaşım, F. Neşe Kaplan, Gülin Terek Ünal, syf 63.
  4. British Film Institute
  5. Bilimkurgu Sineması 1900-1970, N. Berk Çoker

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

stalker

Görsel Efektsiz de Oluyormuş Dedirten Bilimkurgu Filmleri #1

Bilimkurgu ve teknoloji adeta etle tırnak gibi. Bilimkurgu teknolojiye, teknoloji de bilimkurguya ilham veriyor ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin