Uzayın çok uzak bir köşesinde, aristokratik hanedanlar gezegenlerden oluşan sistemleri yönetmektedirler. Bu gezegenlerden birinde, galaksinin en önemli maddesi üretilmektedir: Bahar. Bahar uzayda hareket etmeden mesafeleri kat etmede, yani uzayı bükmede kullanılmaktadır. Jose Ferrer tarafından canlandırılan İmparator 4. Shaddam, tahtının Atreides Hanedanı tarafından tehdit edildiğini hissederek, Harkonnen Hanedanı ile birlikte Atreides Hanedanı‘na karşı tuzak kurar. Bu arada Atreides Hanedanı lideri Dük Leto‘nun oğlu da yavaş yavaş yeni dük olma yolunda eğitimine devam etmektedir. Paul’ün çok sıra dışı bir dük olacağı hemen anlaşılır. Aynı zamanda annesi Bene Gesserit tarafından eğitilen Paul, hem Harkonnen hem de imparatorla baş edebilecek sıra dışı yetenek ve bilgiler ile donanmıştır.
Tamam. Bu oldukça karışık oldu. Ama anlaşılamayacak kadar da değil. Bu arada konulara farklı açılardan bakmayı seven David Lynch’ten bahsetmeyi unuttuk. Filmi ilk seyrettiğimde Arrakis’in çöllerinde kaybolduğumu hatırlıyorum. David Lynch daha önce pek yapılmayan bir şeyi yapmış ve oldukça fazla monolog kullanmıştı. Karakterlerle ilgili ayrı bir problem de, hikayeyi bilmeyen biri için söylenen repliklerin pek anlaşılamamasıdır. Paul’ün birçok kez, “Uyuyan uyanmalı,” dediğini duyarız. Uyuyan nedir ve niçin uyanacaktır? Tehlike anında ortaya çıkıp kurtarıcı mı olacaktır? Bu hikayeyi bilmeyenler için pek açık değildir.
Diğer bir tuhaflık da Paul’ün henüz tanıştığı düşmanı Feyd Rautha ile (Sting. Evet Sting) dövüşmesi ve çok güçlü sesi olan küçük bir kızın, “Bu nasıl olabilir? Ama o zaten Kwizats Haderach,” demesidir. Romana hakimseniz bunların hepsini bilebilirsiniz. Ancak bilimkurgu sinemasına gönül veren ve edebiyat alanına pek el atmamış biri için bunlar adeta bir bilmeceye dönüşüyor. Dune evreninin çok derin olması; aksiyondan ziyade felsefe, siyaset, din ve ekoloji gibi konularla ilgilenmesi, görselleştirilmesini de kuşkusuz zorlaştırmaktadır.
Senaryodaki hataları saydık. Şimdi de güzel olan şeylerden bahsedelim. Müzik, efektler, kostümler, set tasarımları ve karakterler üzerinde oldukça iyi çalışılmış. Film teknik açıdan bakınca muazzam bir seviyede. Her set en küçük detayına kadar hazırlanmış. Kostümler o kadar detaylı ki, hangi kostüm kime ait söyleyebilirsiniz. Model çalışması da inanılmaz derecede gerçekçi, ki bu filme saygı duyulmasının nedenlerinden biri sayılabilir. Belki bir tek, dev solucanları süren adamların yeterince etkileyici görünmediğini söyleyebiliriz. Geri kalan her şey yerli yerinde.
Görsel açıdan bakarsak çok iyi çekilmiş ve tasarlanmış bir film var karşımızda. Hikayeyi detaylı bilenlerin fark edebileceği bir tuhaflık ise oyuncuların bir sonraki sahneden habersiz gibi oynamaları. Bu belki de Frank Herbert‘in romanının bir kısmının zaten filme alınamaz olmasından kaynaklanıyor. Jodorowsky’nin dört saatlik bir film yapmak istediğini söyleyelim. Filmin David Lynch’e katkısı ise, ona büyük yapıtlarından biri olan Mavi Kadife filmine başlama cesareti vermiş olması. Sonuçta Dune, görsel açıdan olsun, müzikleri veya içinde bulunan binlerce detayıyla olsun seyredilmeyi hak ediyor. Ancak hikayeyi bilmiyorsanız bir anda her şeyi anlamayı beklemeyin. Hikaye filmde anlatılandan daha karmaşık olsa da, film bizi Dune evrenine taşımayı başarıyor.