Kült yönetmen denilince akla ilk gelen isimlerden biri John Carpenter’dır. Kült tanımını sonuna kadar hak eden bir yönetmen. Gerçekleştirdiği yapımlara kendi kişisel yorumunu katmayı bilmiş ve eserlerindeki müzikleri bizzat kendisi bestelemiştir. Halloween (1978) ile ilk eli bıçaklı katilin olduğu “Teen-Slasher” örneğini vermiş, The Fog (1980) ile kasabanın sisleri içinden çıkan gizemli varlıklarla bizi korkutmuş ve sinema tarihinin en başarılı yeniden yapımlarından biri olan The Thing (1982) şaheserini ortaya koymuştur. Yarattığı eserlerle korku türüne yeni şeyler ekleyerek günümüz sinemasını etkilemiştir. Bir dönem furya olan Teen-Slasher (genellikle gençlerin eli bıçaklı katillerce katledildiği yapımlar) akımının gerçek sorumlusu Carpenter’dır. Hemen hemen gerçekleştirdiği her filmi kült olan başka bir yönetmen bulmak zor olsa gerek.
Dark Star (1974), yönetmenin ilk uzun metrajlı denemesi olmasının yanı sıra, ileri de Alien (1979) filminin senaristliğini de yapacak olan Dan O’Bannon ile ilk birlikteliğidir. Bu açıdan Dark Star, Alien ile göbek bağı olan bir yapımdır. Carpenter ve O’Bannon’un bu projede birlikte çalışmaları ortaya sıra dışı diyebileceğimiz bir yapım çıkarmış. Karşımızda Alien ciddiyetinde bir yapımdan çok, sinema heveslisi iki öğrencinin ortaya çıkardığı amatör işi bir yapım durmakta. Oyunculukların ve senaryosunun çok da müthiş olmadığı, ama içerdiği kimi absürt durumları ile kendi içinde çekiciliği olan bir yapım. Tam bir “Kült Film” vakası. Dark Star, geniş kitlelerin ilgisini çekmese de belli bir kitlenin sahip çıktığı yapımlardan.
Bilimkurgu denemesi diyebileceğimiz yapım, düşük bütçesinden kaynaklanan dezavantajını, kendisini ciddiye almadan ve absürt yaklaşımı ile atıyor. Dört kişilik bir mürettebattan oluşan Dark Star adlı bu uzay gemisinin görevi, yaşam formlarının olduğu gezegenleri araştırıp ileride Dünya için bir tehlike oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesidir. Mürettebat, eğer keşfedilen gezegenlerin ileride Dünya için bir tehlike arz edeceği kanısına varılırsa bu gezegenleri yok etmekle görevlidir. Konusundan nasıl bir filmle karşı karşıya olunduğu anlaşılabilir. Ayrıca mürettebatın, daha önce gemilerine maskot olsun diye bir asteroitten getirdiği plaj topu şeklinde bir yaratıkları vardır. Fakat bu yaratık Alien’da da olduğu gibi gelişip ekip için bir tehlike oluşturacaktır. O’Bannon, sanki farkında olmadan bu yapımda Alien’ın bir prototipini çıkarmış. Kirli paslı koridorlar, uzayda yalnızlık hissi ve yaratık faktörü de bu manzaraya dahil.
Yapımdaki karakterler kesinlikle bilimkurgu sinemasında görmeye alıştığımız tipler değil. Bu uzun saçlı, kirli sakallı, birbirleri ile iletişim özürlü ve rock müzik hayranı tipler, böylesi ciddi bir göreve hiç yakışmamaktadırlar. Tabii ki bu da yönetmen ve senaristin bilinçli bir tercihi. Her biri başına buyruk bu dört karakter en kritik anlarda yetkin kararlar verememekte ve görevlerini ciddiyetsizce yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Filmdeki plaj voleybolu şeklindeki yaratık, kuşkusuz sinema tarihinde görebileceğimiz en sıra dışı varlık. Korkunç olmaktan çok, tasarım anlamında gülünç denilebilecek bu varlık, gerçekten dehşet saçabilmekte. Yaratığın bu sıra dışı görünüşü ile aslında O’Bannon’un, 50”li yıllardaki ucuz b-sınıfı filmlerin bir parodisini yapmış olduğunu görüyoruz.
Yapımda, bir bombanın kendi var oluşunu sorgulaması gibi sıra dışı kurgularla karşılaşmak mümkün. Ekip bir gezegeni yok etmeye karar vermeden önce gemiden bombayı dışarı çıkarıp ona sözlü emir verir. Emri alan bomba, yok etmesi gereken gezegene doğru yola koyulur. Daha sonra oluşan bir arızadan ötürü patlatma emri aldığını düşünen bombayla ekip arasındaki konuşma ontolojilere geçecek niteliktedir. Bombayı, sistem hatası yüzünden yanlış bir emir aldığına inandırmak için derin bir varoluşsal konuşma yapmak zorunda kalırlar. Bomba, “Düşünüyorum öyleyse varım” bilincine vardıktan sonra derin bir çöküntü yaşayıp kendisini boşlukta hisseder. Karamsarlığa düşen bomba, çareyi kendisini patlatmakta bulur.
Dark Star, sıra dışı bir yapım. Carpenter ve O’Bannon’un ilk işleri olması açısından da önem arz etmekte. Alien’ın temellerini atması açısından da ayrıca öneme sahip. Film, tam anlamıyla belli dönemlerde topluluklarla birlikte izlenmesi gerekenlerden. “Kült Film” ruhunu yaşatma açısından, içeriğindeki sıra dışı olay örgüsüyle meraklıların ilgisini çekecek bir yapım. “Uzayda sörf nasıl yapılır?” sorusunun cevabı da bu yapımda.