Anti-kahraman kavramı edebiyatta ilk kez 19. Yüzyılda Rus yazar Fyodor Dostoyevski ile kullanılmaya başlanmıştır, ancak anti-kahraman arketipinin bundan çok daha öncesine, antik Yunan’a kadar geri gittiği söylenmektedir. Eski Yunan tiyatrosunda ortaya çıkan bu karakterlerin yoğun biçimde kullanımı 20. yüzyıla rastlamıştır. Dostoyevski’nin “Yer Altından Notlar” isimli romanında ilk anti-kahraman prototipine rastlıyoruz. Yer altı adamı ismiyle anılan bu karakter tipik anti-kahraman özelliklerini sergilemektedir. Batı edebiyatında anti-kahramanların sayısı bir hayli fazladır. Dostoyevski’nin Raskolnikov’u, Fitzegerald’ın Jay Gatsby’si, Nabokov’un Humbert’ı, Burgess’in Alex’i, Falubert’in Emma Bovary’si, Albert Camus’nün Meursault’su ve daha niceleri anti-kahraman olarak anılan karakterler arasındadır.
Genel anlamda anti-kahraman olgusu ana-akım süper kahraman olgusundan ciddi biçimde farklılıklar taşımaktadır. Geleneksel kahramanlar, motivasyonunu etik kaygılar ile sağlayan ve toplumun geneli için eylem ve söylemleriyle her daim iyilerin yanında olan karakterlerdir. Bu karakterler sadece süper güçlere sahip olmakla kalmayıp, ahlaki alanda da idealist ve mükemmeliyetçidirler. Geleneksel bir kahraman figürü asla mağdurlar arasında ayrım yapmaz ve istisnasız biçimde ihtiyacı olan her insana yardım elini uzatır. Bunu en net şekilde kahramanların kahramanı Superman’de görebiliriz. Telefon kulübesine girerek Clark Kent’ten Superman’e dönüşen kahramanımız üstün duyuları ve muazzam güçleri sayesinde ihtiyacı olan herkesin yardımına koşar ve yüzlerce sıradan vatandaşın hayatını kurtarmaktan geri kalmaz. Onu, gerçek bir kahraman yapan unsurlardan biri budur. Kötülüğün yayılmasına engel olmak ve insanlığı felaketten kurtarmak gibi insanlık üstü bir misyon üstlenmiştir bu kahramanlar.
Ana-akım süper kahramanlar her zaman hak ve hukuktan yana tavır alırlar. Bu yüzden tüm gerçek kahramanlar kanundan ve onu koruyanlardan yanadır. Buna verilecek en güzel örneklerden biri Polis teşkilatıyla sıkı bir işbirliği içinde olan Batman karakteridir. Batman’in ilk çekilen dizi ve filmlerinde kahramanın devletin emniyet güçleriyle her türlü işbirliğini yapması onun “kanundan yana olan” bir kahraman etiketine kavuşmasını sağlamıştır. Kendi çıkar ve ihtiyaçlarını geri plana atmak zorunda olan süper kahramanlar topluma örnek olan mükemmel figürler oldukları için asla üstlendikleri hayati role yakışmayacak davranışlarda bulunmazlar. Bir süper kahramanın başrolde oynadığı filmin sonu baştan bellidir çünkü kahraman her zaman muzaffer olur ve kötülüğü yenmeyi başarır.
Anti-kahraman arketipi ise bir bağlamda ana-akım kahraman olgusunun anti-tez niteliğini taşımaktadır. Geleneksel kahraman özelliklerini taşımayan ve buna zıt düşen niteliklere sahip olan kişilikler anti-kahraman olarak adlandırılmıştır. Ana-akım kahraman modelinin aksine, anti-kahramanların iyiliği ve insanlığı korumak gibi etik bir anlayışları yoktur. Bu yüzden gerektiğinde kendi kişisel çıkarlarını toplumun ve insanlığın çıkarlarının önüne koyabilmektedirler. Kahramanın etik kaygılarla hareket ettiği yerde anti-kahraman önce kendini düşünmektedir. Kahraman ne kadar mükemmel ise, anti-kahraman da o kadar kusurludur. Normal insanlar gibi sık sık hata yapabilme özelliğine sahiptirler. Yanılabilirler veya başarısız olabilirler. Cinayet dahi işleyebilirler. Bu açıdan baktığımızda ana-akım bir kahramanın asla yapmayacağı her şeyi yapabilirler. Yalan söyleyebilir, aldatabilir, üçkâğıtçılık yapıp, belden aşağı dahi vurabilirler.
Bunlara ek olarak anti-kahramanın, karanlık, çelişkili ve zaman zaman değişkenlik gösteren bir doğası vardır. Kafaları karışık ve kendilerini hiçbir yere ait hissetmedikleri bir tablo çizerler. Onlar, kontrol sahibi olmadıkları kaderlerinde var olma mücadelesi vermek zorunda kalan ve başlarına olmadık belalar açan sorunlu kişiliklerdir. Kusurlu ve idealizmden uzak oldukları için de çoğu zaman onlarda kendimizden çok şey bulabiliriz. Derinliği olan ve değişim gösterebilen karakterlerdir. Tüm bu özelliklerinden dolayı anti-kahramanların, geleneksel kahraman olgusuna göre daha gerçekçi olduğunu öne sürebiliriz. Onlar, bizler gibi realist ve inandırıcı karakterlerdir zira mükemmel olma gibi bir kaygıları asla yoktur.
Edebiyatta olduğu gibi Bilimkurgu Sinemasında da sayısız anti-kahraman mevcuttur. Bilimkurgu türünün doğası gereği anti-kahramanlar bu yapıtlara adeta cuk oturmaktadır. Özellikle distopya ve kıyamet sonrasını anlatan (post-apokaliptik) eserlerde anti-kahramanları görmemiz oldukça yüksek bir ihtimaldir çünkü bu tip yapıtlar, yapısı gereği belirsizliği, insan doğasının çelişkili ruh halini ve bitmek bilmeyen kusurlu kısır döngüsünü ele almaktadır. Sayıca çok fazla olmalarından dolayı Bilimkurgu Sinemasına ait bazı ünlü anti-kahramanlardan bir derleme oluşturdum.
Rick Deckard – Blade Runner
Bir Philip K. Dick uyarlaması olarak ilk kez 1982 yılında çekilen Blade Runner (Bıçak Sırtı) filminin ana karakteri olan Rick Deckard tipik bir anti-kahramandır. Onu, pek çok kez üstü başı kanlar içinde, silahında kurşun kalmamış çaresiz bir vaziyette görebiliriz. Görevi itibariyle pis işleri yapmak amacıyla sahaya sürülen bir askerdir. Deckard uzun soluklu ve zorluklarla dolu bir misyonu üstlenmiştir. Ayırt edilmeyecek kadar insanlarla benzer olan androidleri yakalayıp yok etmek. Her anti-kahraman gibi Deckard da gizemli, karanlık, güvensiz ve çelişkili bir karakterdir. Kurduğu ilişkiler de kendisi gibi karmaşıktır. Filmin başından sonuna kadar Deckard karakteri gizemini korumaktadır. 2017 yapımı Blade Runner için de Deckard hakkında aynı şeyleri söylemek mümkündür. O, defalarca dayak yiyen, ağzı burnu kırılan ve çoğu kez şans eseri hayatta kalan efsanevi bir anti-kahramandır. Deckard kendisinden şöyle bahseder:
“Katiller için gazetelere ilan vermiyorlar. Benim işim buydu. Eski bir polis, eski bir kelle avcısı, eski bir katil.”
Max Rockatansky – Mad Max
Başrolde Mel Gibson’un oynadığı 1980’lerin unutulmaz seri filmlerinden Mad Max serisinin karizmatik Max Rockatansky karakteri sinema tarihine geçen ölümsüz anti-kahramanlardan biridir. Ailesini, kendi kimliğini ve benliğini kaybettikten sonra Avustralya’nın amansız çöllerinde acımasız çetelere karşı hayatta kalma mücadelesi veren Max, intikam almak için ant içer. İntikam amacıyla işlediği her bir cinayette biraz daha acımasız ve soğukkanlı birine dönüşen Max, adım adım insanlığını kaybetmektedir. Bu yüzden Max’in karakteri baştan sona doğru ciddi bir değişim geçirmektedir. Mad Max serisinin ikinci filminde Max’in kaybettiği insanlığı geri kazanma çabasını gözlemliyoruz fakat tüm çabalarına rağmen evdeki hesap çarşıya uymayacak ve o asla eski Max olmayacaktır. Anti-kahramanımız Max, sadece ve sadece kendi kişisel davası olan intikam alma uğruna yaşamını sürdürmektedir. Bu amaç doğrultusunda attığı her adımı ve gerçekleştirdiği her eylemi mübah görmektedir. Bu yüzden her türlü şiddet eyleminden ve insan öldürmekten geri kalmamaktadır. Havalı arabası ve silahlarıyla Mad Max karanlık, gizemli ve beyaz perdeye adını yazdırmış bir anti-kahramandır. Fifi ile gerçekleştirdiği bir diyalog’ta Max şöyle der:
Fifi: “İnsanların artık kahramanlara inanmadıkları söyleniyor. Lanet olsun onlara! Sen ve ben onlara kaybettikleri kahramanları geri vereceğiz Max!
Max: Ah Fifi, bu saçmalığa inanmamı gerçekten bekliyor musun?
Fifi: Yine de bir an için kulağa hoş geldiğini itiraf etmelisin.”
Han Solo – Star Wars IV – VI
Yıldız Savaşları serisinin 4. Ve 6. Bölümlerinde karşımıza çıkan ve Harrison Ford tarafından canlandırılan Han Solo karakteri başka bir ünlü anti-kahramandır. Luke Skywalker ve üstadı Obiwan Kenobi ile tanışan Han Solo, Luke’un aksine oldukça farklı bir portre çizmektedir. Luke gibi idealist olmayan Han Solo parlak bir zekâya ve keskin bir dile sahiptir. Prensens Leia’ya aynen şöyle söyler: “Ben bu işe senin için ya da devrimin için girmedim tatlım. Ben bu işe para için girdim ve güzel para almayı umuyorum.” Bu cümleler klasik bir anti-kahramanın söyleyeceği türden cümlelerdir. Başkalarının fikrini pek umursamaz ve kendi gemisini yüzdürmeye bakar. Aklı fikri para ve pulda olan Han Solo tüm bunlara rağmen Luke Skywalker’a yardım elini uzatmak için tereddüt etmez ve nihayetinde onu zafere taşır. Kişilik olarak zaman zaman küstah, kibirli ve vurdumduymaz tavırlar sergiler fakat realist düşünce şeklinden de asla vazgeçmez. Han Solo şöyle ifade eder kendini:
“Sen güce inanmıyorsun değil mi? Çocuk, ben galaksinin bir tarafından diğerine kadar uçtum ve çok tuhaf şeyler gördüm fakat her şeyi kontrol edecek kadar güçlü olan tek bir güce beni inandıracak hiç bir şey görmedim. Benim kaderimi kontrol eden mistik bir enerji alanı yoktur. Hepsi üçkâğıt ve saçmalıktan ibarettir.”
Wolverine – X Men
X-Men serisinin meşhur Wolverine veya kendi adıyla Logan karakteri de anti-kahramanın güzel örneklerinden biridir. Logan 15 yıl boyunca Kanada kırsalında bir tırla gezinmektedir ve önceki hayatına dair anılarını hatırlamak istemektedir. Hafıza kaybı yaşayan ve elinde Wolverine isimli bir künyeden başka bir şeye sahip olmayan Logan, geçmişine ait hiçbir ayrıntıyı hatırlamamaktadır. Bu amaçla yola çıkan Wolverine, isteksiz bir şekilde de olsa Profesör Xavier’in X-men isimli ekibinde bulur kendini. Ekipte yer alan Wolverine, derhal uyum problemleri yaşar ve bu ekibe aidiyet duygusu hissetmez. Zaman zaman Dr. Jean Gray’e olan ilgisinden dolayı Scott (Cyclops) karakteriyle sürtüşmeler yaşar. Wolverine bir anti-kahramanın sahip olması gereken tüm özelliklere sahiptir. Karanlık ve gizemlidir, güçlüdür, kararsızdır, kusurlu ve kibirlidir ve her zaman kendi çıkarlarına göre hareket etmektedir. Öncelikli amacı, kendi geçmişini aydınlatmaktır, bu yüzden X-Men’i sadece bir araç olarak görür. Onlarla işi bittiği zaman, yoluna devam edecek ve yeni maceralara yelken açacaktır çünkü o asla bir takım oyuncusu değildir. Her ne kadar filmin ilerleyen bölümlerinde daha güvenilir bir izlenim verse de anti-kahraman kimliğinden katiyen taviz vermeyecektir.
Richard B. Riddick – Pitch Black
Pitch Black filminin meşhur Riddick karakteri, karanlıkta görme gibi önemli bir güce sahiptir ve uzay gemisiyle yabancı bir gezegene zoraki iniş yaparak, gezegende çeşitli durumlara maruz kalır. Son derece güçlü bir fiziğe sahip olan Riddick’in, silah ve keskin bıçaklarla da arası oldukça iyidir. Öldürme konusunda son derece etkili olan Riddick bu işlemi büyük bir ustalıkla yapmaktadır. Tipik bir anti-kahraman olarak Riddick’in karanlık ve soru işaretleriyle dolu bir kişiliği vardır. Filmin başında kuşkulu ve yenilmiş bir izlenim veren Riddick’in karakteri sonlara doğru değişim geçirmektedir. Filmin sonunda ise insanlara olan güvenini yeniden kazanacaktır. Riddick ciddi anlamda derinliği olan, kendi karakterinde gelgitler yaşayan bir figürdür. Tüm bunlardan dolayı anti-kahramanlar listesinde kendine rahatlıkla yer bulabilmiştir.
Elbette Bilimkurgu sinemasının anti-kahramanları bunlarla sınırlı değildir. Bu türde sayısız ani-kahraman mevcut olmakla birlikte her geçen gün listeye yenileri eklenmektedir. İnsan doğasını gerçekçi bir biçimde yansıtmalarından dolayı insanları etkilemeye başarmışlardır. Öyle görünüyor ki gelecekte de anti-kahramanlar tarafından büyülenmeye devam edeceğiz.
Hazırlayan: Cenk Tan