Beyin Yakan Bilimkurgu Filmleri listemizin ikinci bölümüyle karşınızdayız. Tıpkı ilk listede olduğu gibi bu listede de sizler için birbirinden iddialı ve beyin yakma garantili filmleri art arda sıraladık. Paralel evrenler, zaman yolculukları, sanal gerçeklikler, fantastik dünyalar, siber saldırılar… İsterseniz vakit kaybetmeden başlayalım, ne dersiniz?
1. The Quiet Earth (Sessiz Dünya / 1985)
Zac Habson, 5 Temmuz
- Flashlight Projesi’nde yıkıcı sonuçlar doğuran bir arıza meydana geldi.
- Görünen o ki geriye bir tek ben kaldım.
Zac Habson (Bruno Lawrence) Amerikalılar ile ortaklaşa yürütülen Flashlight adlı bir projede çalışan bir bilim adamıdır. Habson, Amerikalıların kendilerine her şeyi söylemediklerine ve bir şeyler gizlediklerine inanmaktadır. Ona göre projenin karanlık bir tarafı vardır. Bir sabah uyanıp da tüm insanların ortadan kaybolduğunu görünce haklı olduğu ortaya çıkar.
Habson günler boyunca hayatta kalmış bir insan arar durur. Bu sırada dünyanın başkanı ya da Tanrı olduğunu düşünmeye başlar. Evinin balkonundan, kartondan karakterlere yaptığı konuşma ve kilisede Hz. İsa heykelini ateş ederek parçaladığı sahne oldukça düşündürücüdür. Artık delirmenin ve intiharın eşiğine geldiği sırada Joanne (Alison Routledge) isimli bir kadına rastlar. İkili birlikte dünyada yalnız kalmanın tadını çıkarmaya başlar. Elbette diğer insanlar olmadan sahip oldukları hiçbir şeyin anlamı yoktur. Örneğin Joanne bir sahnede, insanların tümünü (bir kısmının kötü olduğunu düşünse bile) özlediğini dile getirir. Üstelik tek sorunları yalnız kalmaları değildir. Habson’ın yaptığı hesaplamalar olayın tekrarlanacağını söylemektedir. Tam bu sırada ortaya çıkan Api (Pete Smith) isimli adam da işleri daha fazla karıştıracaktır.
Flashlight adlı proje neyi amaçlamaktadır? Dünyada kalan son üç kişi, olayın tekrarlamasını önleyebilecek midir? Peki bu üç kişi nasıl olmuştur da diğer insanların aksine ortadan kaybolmamıştır? Bunu sağlayan ortak noktaları nedir? İsterseniz bu soruları yanıtsız bırakalım ve filmi ağız tadıyla izlemenize engel olmayalım.
İnsan ruhunun derinliklerine dokunan ve Craig Harrison’ın aynı adı taşıyan romanından uyarlanan Sessiz Dünya, hazırladığımız ikinci listenin açılış filmi olmayı fazlasıyla hak eden enfes bir bilimkurgu filmi.
2. The Butterfly Effect (Kelebek Etkisi / 2004)
Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de bir fırtınaya yol açabilir.
Evan (Ashton Kutcher) sorunlu bir çocukluk geçirmiştir. Akıl hastanesinde yatan babası onu öldürmeye çalışırken görevliler tarafından öldürülmüş, sevdiği kızın (Amy Smart) acımasız ağabeyi tüm çocukluğu üzerinde kara bir gölge olmuştur. Bunlar da yetmiyormuş gibi bir de hafıza kayıpları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Üstelik bu hafıza kayıplarının yarattığı boşluklar, hayat puzzle’ının en önemli parçalarını oluşturmaktadırlar.
Evan aradan yıllar geçtikten sonra geçmişe dönüp bu kayıp anıları yeniden yaşamanın bir yolunu keşfeder. Hatta onları yaşamakla kalmaz, değiştirebilir de. Böylece tüm kötü anılarını değiştirmeye karar verir. Ancak geçmişe yaptığı küçük dokunuşların, hayatı üzerinde büyük etkileri olacaktır. Evan’ın değiştirmeye çalıştığı her şey bir şekilde daha kötü bir hal alacaktır.
Adını Edward N. Lorenz’in Kaos Teorisi’nden alan, iki devam filmi bulunan ve kaderimizi değiştirip değiştiremeyeceğimizi sorgulayan Kelebek Etkisi, listemizde olmayı hak eden yapımlardan bir tanesi.
3. Kayıp Çocuklar Şehri (The City of Lost Children / 1995)
Bir zamanlar bir mucit vardı. O kadar yetenekliydi ki hayat bile yaratabilirdi. Karısı ya da çocuğu yoktu. Ve mucit onları laboratuvarda üretmeye karar verdi. Önce karısını tasarladı. Dünyadaki en güzel prenses olacaktı. Ama kötü kalpli bir peri mucide büyü yaptı ve karısını bir cüceye çevirdi. Mucit sonra kendisinin kopyası olan altı çocuk üretti. Sadık ve çalışkan olan bu altı çocuk, birbirine o kadar benziyordu ki kimse onları birbirinden ayırt edemezdi. Ama kader yine oyununu oynadı ve onlara uyku hastalığı verdi. Kendisine bir sırdaş arayan mucit bu kez de akvaryumda yaşayan ve migrenden kıvranan bir beyne hayat verdi. Ardından da en büyük şaheserini meydana getirdi. Dünyanın en zeki adamından bile daha zeki olan bir çocuk. Ne yazık ki mucit bir hata yapmıştı. Eserinin bir kusuru vardı. Asla rüya göremiyordu. Ne kadar hızlı yaşlandığını tahmin bile edemezsiniz. Çünkü çok mutsuzdu.
Kendisini bir canavar olarak gören ve bunun için de yaratıcısını suçlayan Krank işte bu çocuktur. Elbette artık yaşlanmış, mutsuz ve öfkeli bir adamdır. Krank yaşlanma sürecini yavaşlatabilmek için çocukları kaçırıp onların rüyalarını ele geçirmeye çalışmaktadır. Ancak onlardan elde edebildiği tek şey kâbuslardır. Kaçırdığı çocuklardan biri de One (Ron Perlman) isimli, güçlü ama pek de zeki olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir adamın kardeşidir. One, kardeşini kurtarmak için harekete geçer. Bu sırada tanıştığı Milette adlı zeki kız çocuğu da ona yardım edecektir.
Kayıp Çocuklar Şehri’nin, bilimkurgusal öğeler taşıyan fantastik bir film olduğunu söylersek herhalde yanlış olmaz. Ama ne yalan söyleyelim; konusu, dekorları, kostümleri, karakterleri, kısacası her şeyi ile sizi sürreal bir dünyanın içine çeken ve adeta bir Dali tablosuna benzeyen bu büyüleyici filmi listemize almadan edemezdik.
4. The Man from Earth (Dünyalı / 2007)
Tarih profesörü John Oldman’ın (David Lee Smithon) on yıldır görev yaptığı üniversiteden ayrıldığını duyan meslektaşları soluğu onun evinde alırlar. Onu, küçük çaplı bir veda partisi düzenlemeden bırakma niyetinde değildirler. Eşyalarını toparlarken buldukları John ise belli ki kimseye yakalanmadan sıvışmanın derdindedir. Bu durum dostlarını meraklandırır. Önü açık, parlak bir profesörün böyle birdenbire istifa etmesi hiç de mantıklı değildir.
John başlangıçta ketum davranır. Ama sonunda meraktan kıvranan dostlarına istediklerini vermeye karar verir ve Benjamin Button’ınkinden bile tuhaf olan hikâyesini anlatmaya koyulur. John on dört bin yaşında bir mağara adamıdır. İşte gerçek budur.
Neredeyse tamamı sade döşenmiş şömineli bir odada geçse de üzerine hayatımızı kurduğumuz gerçeklerin ne kadar kırılgan olabildiklerini gözler önüne sermeyi başaran ve düşük bütçe ile de eli ayağı düzgün bir bilimkurgu filmi yapılabileceğini ispatlayan The Man from Earth, listemizin yıldızları arasında yer almakta.
5. Project Almanac (Sonsuzluk Projesi / 2015)
David Raskin (Jonny Weston) bilimle ilgili zeki bir gençtir. MIT’den fizik bursu almaya uğraşır ancak tam burs almayı başaramaz. Morali bozulan David ne yapacağını düşünmeye başlar. Tavan arasını kurcalarken babasının kamerasını bulur. Kamerada yedinci yaş günü partisinin görüntüleri vardır. David kendisini, şu anki haliyle görüntülerin içinde görünce çok şaşırır. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? David bunun üzerine, küçük yaşta kaybettiği bilim adamı babasının çalışmalarını incelemeye karar verir. Bu çalışmaların arasında Almanac isimli bir projeye rastlar. Bu projede geçici yer değiştirmeden bahsedilmektedir. Bu zaman makinesidir. David o zaman bu makineyi çoktan yaptığını ve bir nedenle geçmişe, yedinci yaş günü partisine gittiğini anlar. Böylece David ve arkadaşları kafa kafaya verip zaman makinesinin yapımına başlarlar. Ancak geçmişi değiştirmenin büyük etkileri olacağından habersizlerdir.
Konusu itibariyle Kelebek Etkisi’ni andıran ve bir gençlik filmi olarak da değerlendirebileceğimiz Sonsuzluk Projesi, keyifle izleyebileceğiniz bir bilimkurgu filmi olarak listemizde kendisine yer buluyor.
6. Who Am I (Ben Kimim / 2014)
İşlerin böyle sonlanacağını bilseydim her şeyi daha farklı yapardım. Görünmez kalırdım. Bir hiç olarak. Ama artık bir hiç değilim. Dünyanın en çok aranan bilgisayar korsanlarından biriyim. Ben kimim? Adım Benjamin. Bu da benim hikâyem.
Benjamin (Tom Schillingher) her zaman süper güçleri olan bir kahraman olmak ve insanların imkânsız olarak adlandırdığı şeyleri yapmak istemiştir. Tüm süper kahramanların olduğu gibi onun da trajik bir aile geçmişi vardır. Babası doğumundan sonra kaçmış, sekiz yaşındayken annesi intihar etmiştir. Benjamin büyükannesi tarafından büyütülür. On dördüne geldiğinde ise bilgisayar dünyasına dalar. Vaktinin çoğunu, ihtimallerin sınırsız olduğu bu evrenin içinde geçirmeye başlar. Benjamin artık o hep olmak istediği süper kahramana dönüşmeye çok yakındır. Artık bir bilgisayar korsanıdır. Bir gün, işlediği bir bilgisayar suçu yüzünden elli saat kamu hizmeti ile cezalandırılır. Burada kendisi gibi bir bilgisayar korsanı olan Max (Elyas M’Barek) ile tanışır. Karizmatik, kendine güvenli ve sanal ortamda olduğu kadar gerçek hayatta da eğlenmeyi seven Max ondan tamamıyla faklıdır. Benjamin gittikçe onun etkisi altına girmeye başlar. Birlikte sanal dünyanın sayılı korsanları arasına girmeye ve o dünyanın yıldızı olan MRX adlı korsanın dikkatini çekmeye çalışırlar.
Hani bazı filmler için son dakikasına kadar soluksuz izleyeceksiniz denir ya, işte bu film onlardan biri. Bilgisayar korsanlığı, siber saldırı gibi olayların ne boyutlara ulaşabildiğini gösteren ve Fight Club’a da selam çakmayı ihmal etmeyen Ben Kimim, özellikle Hadi canım! dedirtecek sonuyla listemizin parlayan yıldızı.
7. Brainscan (Tarayıcı / 1994)
Michael (Edward Furlong) tam bir korku filmi tutkunudur. Bir gün en iyi arkadaşı ona Brainscan adlı bir oyundan bahseder. Brainscan interaktif bir korku oyunudur. Oyun sizi dünyadaki en korkutucu deneyimi yaşamaya davet etmektedir. Michael reklamdaki numarayı çevirip oyun hakkında bilgi alır. Ertesi gün oyunu posta kutusunda bulunca şaşırır. Cd’yi heyecanla bilgisayara takıp ekranın başına geçer. Bir an sonra kendisini tanımadığı bir evin kapısında bulur. Eve giren Michael üst kata çıkar ve uyumakta olan ev sahibini bıçaklayarak öldürür. Kendine geldiğinde yeniden odasındadır. Müthiş bir sanal deneyim yaşadığını düşünen Michael çok heyecanlanmıştır. Ancak işlediği cinayeti haberlerde görünce ne yapacağını şaşırır. Bu sırada oyunun içinden çıkan Trickster (Düzenbaz) adlı bir yaratık, ardında iki tanık bıraktığı söyleyince işler daha da karışır. Michael yakayı ele vermek istemiyorsa oyuna devam etmeli ve tanıkları ortadan kaldırmalıdır.
Komedi, korku ve bilimkurgu karşımı olan Brainscan, değeri pek de bilinmemiş bir film olarak listemize farklı bir lezzet katıyor. Ayrıca 80’leri ve 90’ları hatırlayanlardansanız sizin için güzel de bir nostalji fırsatı olduğunu söyleyebiliriz.
8. The Thirteenth Floor (13. Kat / 1999)
Cehalet mutluluktur derler. Hayatımda ilk kez buna katılıyorum. Çünkü o korkunç gerçeği asla keşfetmemiş olmayı dilerdim.
Önemli bir bilgisayar şirketinin sahibi olan Hannon Fuller (Armin Mueller-Stahl) bilgisayarda sanal bir dünya yaratmayı başarmıştır. Bu sayede 1937 yılının Los Angeles’ını ziyaret edebilmektedir. Bu sırada, farkına vardığı bir gerçek yüzünden hayatının tehlike altına girdiğini anlar. Bu gerçeği, yanında çalışan Douglas Hall’a (Craig Bierko) anlatmak ister. 1937 yılında çalışan bir barmene, Hall’a ulaştırılması için bir mektup bırakır. Barmenden ne olursa olsun mektubu Douglas Hall’a vermesini ister. Fuller’ın korktuğu başına gelir ve o gece öldürülür. Ölümünün ardından ortaya çıkan gizemli bir kadın, Fuller’ın kızı (Gretchen Mol) olduğunu iddia eder. Oysa kimse onun bir kızı olduğundan haberdar değildir. Yine de bu gizemli kadın Hall’a bir yerden tanıdık gelmektedir. Polisin katil olmasından şüphelendiği Hall sisteme giriş yapmaya ve sanal olarak 1937 yılına gidip Fuller’ın bıraktığı mektubu almaya karar verir.
Gerçek nedir? Sanal hayat da en az gerçeği kadar gerçekçi olursa onun sanal olduğunu nasıl anlayabiliriz? Şu an gerçek hayatta değil de sanal bir gerçekliğin içinde olabilir miyiz? Eğer öyle ise yaptıklarımızın ya da başardıklarımızın bir anlamı kalır mı? Amerikalı bilimkurgu yazarı Daniel F. Galouye tarafından 1964’te kaleme alınan Simulacron 3 adlı romandan uyarlanan 13. Kat, “beyin yakan film” tanımlamasının vücut bulmuş hali olarak karşımızda durmakta.
9. Cube (Küp / 1997)
Birbirinden farklı hayatlara ve mesleklere sahip bir grup insan, kendilerini küp şeklinde bir odanın içinde bulur. Oraya nasıl geldiklerini hatırlamamaktadırlar. İçinde bulundukları oda yine küp şeklindeki başka odalara açılmaktadır. Ancak adımlarını çok dikkatli atmalıdırlar. Çünkü odalar ölümcül tuzaklarla doludur.
Onları buraya hükümet mi koymuştur? Rastgele mi seçilmişlerdir? Yoksa işledikleri bir suçun cezasını mı çekmektedirler? İşin içinde uzaylılar mı vardır? Onlardan ne istenmektedir? Burada olmalarının amacı nedir? Yoksa bir amaç yok mudur? Bu insanlar bir yandan var oluş sebeplerini sorgularken bir yandan da bu korkunç hapishaneden çıkmanın yollarını arayacaklardır.
Kendisinden sonra gelen birçok filme ilham kaynağı olan Küp, Kanada yapımı düşük bütçeli bir bilimkurgu filmi. İki de devam filmi olan Küp, listemizin olmazsa olmazları arasında yer almakta.
10. Uzayda Dehşet (Pandorum / 2009)
1969 – İnsanoğlu Ay’a ayak bastı. Dünya nüfusu üç milyar 600 milyon.
2009 – Kepler Teleskopu Dünya benzeri gezegenleri araştırması için uzaya fırlatıldı. Dünya nüfusu 6 milyar 760 milyon.
2153 – Paleo-17 Uzay Araştırma Aracı, Tanis gezegenine iniş yaptı. Dünya nüfusu 24 milyar 340 milyon. Yiyecek ve su kıtlığı artık olağan bir durum.
2174 – Dünyanın sınırlı kaynakları için yapılan savaş patlama noktasına geldi. Uzay aracı Elysium uzaya fırlatıldı.
Onbaşı Bower (Ben Foster) uyandığında kendisini Elysium isimli bir uzay aracında bulur. Onun hemen ardından da Yüzbaşı Payton (Dennis Quaid) uyanır. İkili ne kadardır uyuduklarını, nerede olduklarını ya da hangi görevle orada bulunduklarını hatırlamamaktadır. Bir yandan psikolojik sorunlarla mücadele ederken, bir yandan da soruların cevaplarını aramaya koyulan Bower ve Payton, aradıklarından fazlasına ulaşacaktır.
Resident Evil serisinin yapımcılarının elinden çıkan ve bilimkurguyu korku ile buluşturan Uzayda Dehşet, karanlık atmosferi ile ürkütücü bir film.
Ve evet… İkinci listemiz burada son buluyor. Beyin yakan bilim kurgu filmleriyle dolu üçüncü listede görüşmek üzere…