The Discovery

Alternatif Gerçeklik: The Discovery

Charlie Mcdowell yönetiminde gerçekleştirilen The Discovery (Keşif), “ölümden sonra ne olduğu” sorusunu gündeme getiriyor. Ölüm sonrası, insanlığın hem dogmatik hem de bilimsel açıdan cevabını aradığı başlıca olgulardan biridir. Yapım, ölüm sonrasını bilimsel açıdan ele alıyor. Robert Redford, Jason Segel ve Rooney Mara gibi başarılı oyuncuları bünyesinde barındıran film, ele aldığı konuyu sansasyonel bir hale getirmeden anlatıyor. McDowell,  konunun hassasiyetinin farkında olmasından dolayı çok büyük iddialar ortaya koymaktan kaçınmış; ama yönetmenin bu dikkatli duruşu, eserin heyecan bakımından düşük bir tempo içermesine neden olmuş. Konu itibari ile aynı temayı ele alan Flatliners (Çizgi Ötesi / 1990) akıllara gelse de Eternal Sunshine Of The Spotless Mind (Sil Baştan / 2004) benzeri bir atmosferde geçen bir film ile karşı karşıyayız. 2017 yılına çeşitlilik açısından hızlı giren bilimkurgu sineması, orta karar yeni bir film ile karşımızda.

Ölümün bir yok oluş olmadığını, aksine farklı bir evrene geçiş yapıldığını iddia eden bilim adamı Thomas Harbor (Robert Redford), bu tezini destekleyecek ciddi kanıtlara sahip olduğunu filmin başında bir TV röportajında belirtir. Sansasyonel açıklamasının ardından geçen iki yıllık süreçte, dünya genelinde milyonlarca intihar vakası gerçekleşir. Keşfinin dünya genelinde trajik sonuçlara neden olduğunu gören Thomas Harbor, medya ile iletişimini keser; şehirden uzakta ve kendisini destekleyen bir grup insan ile birlikte bir adadaki malikânesinde çalışmalarına devam etmeye karar verir. Thomas’ın nörolog olan oğlu Will (Jason Segel), babasının ölüm sonrası çalışmalarına şüphe ile yaklaşmaktadır. Uzun bir aradan sonra babasına ziyaret amacı ile gittiği feribotta Isla (Rooney Mara) ile tanışır. Bu iki yalnız ruhun karşılaşması, yaşam döngülerini derinden etkileyecektir. Söz konusu döngü, Thomas Harbor’un keşfi ile hayli örtüşen bir durumdur. Kendisini de ölüm sonrası deneylerinde kobay olarak kullanan Thomas, hayati risk taşıması açısından artık daha fazla denek olamayacaktır. Ölüm sonrası deneyini kayıt altına alabileceğini belirten Thomas, bunun için oğlundan da yardım ister.

The Discovery

The Discovery, baştaki etkileyici röportaj sahnesi ile vurucu bir başlangıç yapıyor. Beklentileri yükselten bu başlangıç sahnesinin ardından yapım, hikâyesini durağan sularda aktarmayı tercih ediyor. Kitlesel intiharların yaşanmış olması, Thomas’ı istemeden de olsa bir kurtarıcı konumuna sokmuş oluyor. Malikânesinde çalışmalarına yardım amacı ile bulunanlar, ölüm sonrası yaşama inanmış olan kişilerdir. Hepsi de intiharın kıyısından dönmüş, huzuru ve kurtuluşu Thomas’ta arayan bireylerdir. Durumun farkında olan Thomas, malikânesinde konuşmalarını yapacağı kiliseyi andıran bir ortam oluşturur ve görevlerin niteliğine göre kişilerin giyeceği ortak kıyafetleri belirler. Söz konusu manzara karşısında Will, babasını bir tarikat kurmak ile suçlar; fakat Thomas’ın niyeti bir tarikat kurmak değil, beraberindekilerin beklentilerine göre bir düzen kurmaktır. Ancak bu şekilde deneylerini kontrol bir şekilde yapabilecektir.

Charlie McDowell, öykünün potansiyeline rağmen, eserine beklenilen gerilim duygusunu katmayı başaramıyor. Hikâyeye nüfuz etmesi gereken gerilimin eksik olması, eserin vurucu bir etki bırakamamasına neden oluyor. Will ve Isla’nın hikâyesinin Eternal Sunshine Of The Spotless Mind’a aşırı benzerliği rahatsız edici bir etki yaratıyor. Araştırmaları neticesinde ölümden sonra farklı bir boyuta gidildiği yargısına varan Thomas, mevcut yaşamımızı alternatif bir gerçeklikte tekrar yaşadığımızı keşfediyor. Jim Carrey’in Eternal Sunshine yapımında hayat verdiği Joel Barish karakteri, âşık olduğu Clementine Kruczynski’yi (Kate Winslet) unutmak için hafızasından sildirmeye çalışıyordu; fakat bunu daha önce defalarca yapmış olduğuna tanık oluyorduk. Will ise, Isla’ya tekrardan ulaşmak ve daha önce ona karşı almış olduğu yanlış kararları tekrar düzeltmek için defalarca alternatif gerçekliğe gitmiş olduğunu öğreniyoruz. Konu olarak ilgi çekici olan yapım, belki istemeden de olsa, Eterna Sunshine’nın serbest bir uyarlaması olmuş.

The Discovery

Hikâyede rahatsız edici bir diğer husus da, hayatının 40 yılını bu araştırma için harcayan bilim adamının ölümden sonra alternatif gerçekliği keşfetmiş olduğunu öğrendiğinde bunun ciddi sonuçlara neden olacağını düşünüp, çalışmasına birden son vermek istemesi anlaşılması güç bir durum. Thomas, deneylerini MR benzeri bir cihaz ve beyin dalgalarını yakalamak için kablolar vasıtası ile gerçekleştirmektedir. Sürpriz bir sona sahip olan filmin, iki karakterin hayatlarının nasıl sürekli kesiştiğini açıklığa kavuşturması hikâyenin ritim anlamında yükselişe geçtiği tek an. Yapımın iddiasız tavrı ve referansını fazla açık etmesi, yılın vasat işlerinden biri olmasına neden oluyor.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

2017’nin Öne Çıkan Bilimkurgu Filmleri

Başarılı yönetmen Alfonso Cuaron önderliğinde, 2013’te Gravity’nin gösterime girmesiyle birlikte, her sene gerçek anlamda iyi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin