Uğur Aydın ile Röportaj

Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Nazik davetiniz için asıl ben teşekkür ederim. Bu, yazarlık kariyerimdeki ilk röportaj ve benim için çok önemli. Bilimkurgu gibi çok özel bir tür hakkında röportaj yapma fırsatı için de ayrıca teşekkür ederim.

İlk olarak sizi okur yönünüzle tanımak isteriz. Kitaplarla nasıl tanıştınız acaba?

Kitaplarla ilk tanışmam ilkokul zamanında, kendi kazandığım bir kitap ile başladı. Resim yarışmasında aldığım bir derece karşılığı bana ödül olarak kitap vermişlerdi. İlkokul zamanı benim için çok özeldi. Annem ve babam çalıştığım okulda hademe olarak görev yapıyordu (şimdi ki adı yardımcı hizmetli ) Annem, Adile Naşit gibi elinde tunçtan yapılma çıngırak ile kapı önünde teneffüs zili çalardı. Benim tüm zamanım onlarla, o okulda geçti. İçinde büyüdüğüm o okulun “Eski adı ile Tuborg İlköğretim Okulu” bana çokça faydası oldu. Örneğin okulda ne kadar kitap varsa adeta benimdi. Boş zamanlarımda annem ve babama ait küçük okul odasında o kitaplardan bazılarını okumaya ve sıkça da resim yapmaya çalışırdım. Rahmetli babam içimdeki resim hevesini kırmamak için bir gün elimden tuttu ve beni Konak’ta bir binadaki resim kursuna götürdü. Haftalarca gittim o kursa ve babam haftalarca beni bekledi, kapı önünde. Ben de okulumuzda düzenlenen resim yarışmalarına düzenli olarak her sene katılmaya başladım. Mükafatı ise bir birincilik, bir de ikincilik oldu.

İlk kitabım işte o birinci olduğum ilkokul resim yarışması ile gelmişti. Tom Sawyer macera kitabı benim ilk kitabım oldu. Her sayfasını dikkatle okumuştum. Attığı her adımda sanki Tom Sawyer’in yanı başındaydım. Ve o harika kitap benim okur yönümü açığa çıkartan eserdi. 

Sizi en çok etkileyen yazarlar kimlerdir?

Sabahattin Ali ve Jules Verne’in bendeki yeri apayrıdır. Birbirinden bağımsız iki ayrı türün yazarı olsalar da ben kocaman dünyaları, muhteşem yaşanmışlıkları hiç de kalın olmayan bir kitabın sayfalarına nasıl ustaca sığdırdıklarına ve kelimeleri nasıl da özenle arka arkaya dizdiklerine bakarım. Hangimiz Kürk Mantolu Madonna’daki Raif Efendi ile hüzünlenip Sırça Köşk’te anlatılan yalanlara inanmadık ki? Veyahut Nautilus denizaltısından okyanus canlılarına up, aksi yönde bir araçla Ay’a gitme fikrinden etkilenmedik ki. 🙂

Okur kimliğiniz size hayata dair neler kattı?

Bu çok güzel bir soru. Hatırlıyorum da evimize yakın bulunan çarşamba pazarının içinde bir kütüphane vardı. Araştırdım ve hâlâ var olduğunu öğrendim. Bazen okuldan ayrılıp o kütüphaneye giderdim. Kimliğimizi bırakıp beğendiğimiz kitabı eve götürebiliyorduk. On yaşlarında bir çocuk olarak o kütüphaneden nasıl etkilendiysem artık! Şimdilerde dijital bir uzay kütüphanesi kurmak için kolları sıvadım. Kapsamlı bir dosya yazdım ve çalışma grubumdan onay aldıktan sonra Amerika’da yaşayan kütüphanecilik mezunu bir arkadaşım Carol Lynn ve Antalya’da yaşayan Şeref Kaplan ile kolları sıvadık. Zihnimde sürekli yaşattığım çocukluğumun kütüphanesini kurmak ve benden sonraki nesillere teslim etmek istiyorum.

Şimdi de müsaadenizle yazar yönünüzü tanıyalım istiyoruz. Yazarlığa başlama sürecinizden biraz bahseder misiniz?

Esrarengiz Hikâyeler isimli çok yazarlı ve sıra dışı/tuhaf hikâyelerin olduğu bir web sayfası ile biz yeni nesil yazarlara kapısını ardına kadar açan, hatta kapıyı söküp her zaman o mecraya girmemizi sağlayan Aşkın Güngör hocamıza sizin aracılığınız ile bir defa daha selam olsun.

Öncelikle bu soruya şu cevap ile başlamak isterim: Ailemde, birinci derece akrabalarım dâhil hiç yazar yok. Bana göre yazarlık tutkulu bir meslek dalı.  Bu nedenle de roman ve hikâye yazarlığı içten gelen bir dürtü olmalı. Ben içimdeki yazarlık yönünün ilk başta anlattığım novel kitaplar ile ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu gibi sayfa sayısı düşük kitaplar, içinde yazar olma dürtüsü olan kişileri cesaretlendiriyor. Kendimle alakalı ise yazarlık konusunda geç kaldığımı düşünüyorum. İçimde biriktirdiğim, gözlem yaptığım ve kurguladığım tüm birikimi kâğıda döküyorum ve hiç hız kesmeden de kâğıtları öykülerimle buluşturmaya devam edeceğim. Öykülerim arasında birçok farklı tür bulunmakta. Örnek olarak da alt listedeki öykülerimi verebilirim.

Seri Öyküm Olan, Distopia – Gelecek: Yarı Uzaylı Çeyrek Tanrı Az da İnsan

Yapay Zeka/Robot: Bir Uzaylı Bir Yapay Zeka Bir Robot Barda Buluşmuşlar

Polisiye/Gizem: Yüzüncü Maymun – Simetri – Özür Dolabı

Not: Aslında ben elektrik/elektronik teknolojileri bölümü mezunuyum. Bir evin içinde ne kadar elektrikle çalışan ev eşyası varsa benim uzmanlık alanımdır. Günde sekiz saat çalışıyorsam, kalan birkaç saatimi de bilgisayar başında yazı yazarak geçirmişimdir. Yaptığım iş benim için araç, yazmak ise her zaman amacım olmuştur. Yüksekten atıp tutmak istemem gerçi ama çoğu yazarın geçinmesi için ayrıca bir mesleği olduğunu düşünüyorum. Aslına bakacak olursak günümüzde tüm insanlar sosyal medya aracılığı ile birer yazar konumunda. Sürekli olarak kısa mesaj ve sosyal medya mesajları yazılıyor. Onlar gündelik yaşamdan kısa kesitler, biz ise kurgu ve karmaşık yapılardan oluşan uzun hikâyeler yazıyoruz.

Sizce “iyi yazar”ın tanımı nedir?

Dili sade ve anlaşılır olmalı. Sonuçta ben de bir okurum ve benim tercihim anlaşılır dilde kitaplar olmuştur. Karmaşık yazılmış bir kitapla boğuşmak istemem.

Yazmakla ilgili herhangi bir metodunuz var mı? (Belirli saatlerde yazma ya da gündelik kelime hedefleri v.b.)

Sabah erken saatte ya da akşam geç bir saatte yazmayı severim. Bu tamamen sessizlik ve odaklanma ile alakalı. Şayet şehirde yaşıyorsak, gün içinde odaklanmaktan uzaklaşabileceğimiz birçok ses veya hadise yaşayabiliriz. Korna sesi, telefon zili, komşu konuşmaları vs. Elbette bu saydıklarım kırsalda geçerli olmayacaktır. Sakin huzurlu bir köy/kasaba ortamı yazmak için gayet iyi olurdu. Kendim için kelime sayılarını her zaman dert etmiş bir yazar diyebilirim. Hep söylediğim bir söz vardır: Kısa hikâye yazan ve bunu sürekli yapan bir kimse, uzun roman yazarken zorlanabilir. Bunun sebebi finalin kısa hikâyede çok çabuk gelmesi ve eserin bitmesi, romanda ise bu çabuk gelen final alışkanlığını yenmek için gayret gösterilmesi gerekir. Uzunca bir süre SULTAN benzeri bir roman yazacağımı düşünmüyorum. Bu nedenle, yazarlık kariyerimde bir süre novell tarzı çalışmalarımla devam edeceğim. Son olarak da ne yazarsam yazayım arka planda illaki KAYAHAN çalmalı. Üstat bizlerin kaleme aldığı her türde eser için alternatif şarkılara sahip.

Bilimkurgu yazarı olarak, bilimkurgu edebiyatı hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sizce “İyi bilimkurgu iyi edebiyattır” sözü ne anlam ifade etmektedir?

1- Bilimkurgu edebiyatı gerçekten çok özel bir tür. Ben bu konuya şöyle cevap vermek isterim:

Ben etrafıma Bilimkurgu gözlüğüm ile bakarım. Buna da komik bir örnek verebilirim. Günlük hayatımızda, kavgalarda kullanılan çok bilindik bir cümle vardır “ÇIKIŞTA GÖRÜŞÜRÜZ” diye. Bu cümle bana her zaman komik gelmiştir. Bu cümleyi ilk romanım SULTAN  / Nebula’nın Mızrağı’nda kullanmıştım. Yapay zeka (OKY) kontrolündeki Mızrak Gemisi kendi galaksisinden bizim galaksimize gelmek için kara delik kullanıyor. Olay ufkundan içeri dalma esnasında OKY personele, “ÇIKIŞTA GÖRÜŞÜRÜZ” diyor. Kendisini tamamı ile dünyaya adamış bir kimse ile biz bilimkurgucuların arasındaki fark tam da bu bilimkurgu edebiyatıdır.

2- Bilimkurgu iyi edebiyattır çünkü;

Tahmin, öngörü, yüksek hayal gücü, yeni kelimeler, yeni dünyalar, insansız dünyalar, yeni araç gereçler, yeni taşıtlar, İcat, yetenek, farklı isimler, atmosfer tasviri, yeni canlı türleri, zamansız mekânlar, görülmemiş lisanlar gerektirir…

Bilimkurgu edebiyatı, bu nedenlerden ötürü iyi edebiyattır.

Geçtiğimiz günlerde Sultan Nebula’nın Mızrağı adlı romanınız yayımlandı. Romanın yazılma ve yayımlanma sürecinden bahseder misiniz?

1- Yaklaşık Yedi senemi alan bir çalışma oldu.  Yine de yukarıda yazdığım “novel kitapların biz yazarlar için cesaretlendirici olacağı” tezimle ters düştüğümü ve 354 sayfalık bu romanla yazarlık hayatıma başladığımı belirtmeliyim. Mantis Yayınevi tarafından ve yayıncımız Barış Kapukıran’ın olağanüstü gayretleri sonucunda ortaya çıkan bu roman, -ki olağanüstü söylemim pandemi dönemine denk gelmiş olmasındandır- benim bundan sonraki yazarlık kariyerimin sağlam temeller üzerine oturması anlamına gelmektedir. Dünyamızdaki temiz içme suyu kaynaklarının hızla yok olduğunu görmek çok üzücü. Bu hızlı yok oluşa birey olarak engel olmam ve devamında topluluklara da bu konuda farkındalık yaratmam gerekiyordu. Aslında bu roman bir sosyal sorumluluk projesi olarak da değerlendirilebilir. Kısaca anlatacak olursam, bu roman yazılmak zorundaydı ve ben de yazdım.

2- Elbette ustamız/hocamız Aşkın Güngör’ün bu romanın doğumunda çok katkısı oldu. Bizleri kıymetli yayıncımız Barış Kapukıran ile tanıştırdı ve ilk romanım Sultan: Nebula’nın Mızrağı, Mantis Yayınları etiketi ile raflardaki yerini aldı.

Hız çağındayız malum. Bilgi sürekli form değiştiriyor. Sanatın ve edebiyatın bu bağlamda dönüşümü hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Sanat ve edebiyatın dönüşümüne ayak uydurmak için günümüz şartlarına ve yeniliklerine açık olmak gerek. Sohbetin en başında ne demiştik? Bilimkurgu yüksek öngörü gerektirir. Geçtiğimiz günlerde, bir yerde bir makale okumuştum. Hatta görsel içerik de hazırlamışlardı. Galaksilerin şekillerinin aslında alfabemizdeki harflere benzediğinden bahseden bir makaleydi. Makaleyi destekleyen resim çok hoştu. Uzay sanatı ve edebiyatı buluşmuştu adeta.

Beş senedir Asgardia Uzay Ulusu parlamentosunda milletvekili olarak görev yapıyorum. Dış ilişkiler, kültür ve eski Vatandaşlık Komitesi üyesiyim. Gerçek bir kimlik kartına sahibim. Uzaylıyım yani. Alın size Bilimkurgu 🙂 Aslında hız çağını çok önceden yakalamış bir kişi olarak kendimi şanslı hissediyorum. Gerek mesleğimin, gerek resim ve el becerilerimin, geçirdiğim evrim sürecine çok katkısı oldu. RAYDİN isminde uzaylı bir karakter yarattım. Onu karikatür ve gerçek bir figür hâline getirdim. Bu bir uzay sanatı olarak tüm dünyaya Estonya’dan tanıtıldı. Estonya’da bir otelde aynı karakterim için bir sergi açtım ve daha sonra kendi çizimlerim ile karakterimin maceralarını eski adı Planets Risings, şimdiki adı Savage Plants olan dergide İngilizce dilinde yayımladım.

Yeni dosya çalışmaları var mı? Varsa bahsetmek ister misiniz?

1- Novella türünde bir distopya ile sizlerin huzuruna çıkmak istiyorum. Bilimkurgu içermeyen bir distopya, en az bilimkurgu dünyası kadar özel gelmiştir bana.

2- Kısaca bahsetmek isterim elbette. Bir baba kız öyküsü yazıyorum. Bir kız çocuğu düşünün, bir yıl sonra okula başlayacak, aniden annesi ölüyor ve ertesi gününden itibaren babası ile fabrikaya giderek o fabrikanın bahçesindeki çocuk parkında vakit geçiriyor. Ben şimdilik bu kadar bahsedeceğim. Eminim ki okurlarımız, kitaplaştığı takdirde -ki elbette bir görüşmem oldu- bu öyküden sıkça bahsedecektir.

Son olarak okurlarımıza söylemek yahut eklemek istediğiniz şey var mı?

Çıkışta görüşürüz!

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

fantastik ve bilimkurgu

Bilimkurgu ile Fantastik Neden Farklı Türlerdir?

Bilimkurgu yıllar boyu birçok tartışmaya konu oldu. “Bilimkurgu kaçış edebiyatı mı?”dan tutun da Bilimkurgu Kulübü’nün …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin