Mika McKinnon

Stargate’in Ardındaki Fizikçi: Mika McKinnon

“İyi bilimkurgu, gerçek bilim ile mümkündür.”

İyi bilimkurgu hassas bir denge gerektirir: Bir yandan inandırıcı olabilmesi için gerçek bilim ile uyumlu olmalı, diğer yandan ise sürükleyici ve etkili hikayeler yaratabilmek için kuralları esnetebilmelidir. Mika McKinnon bu hassas dengeyi tutturabilenlerden. Astronomi, gezegenbilim ve yerbilim alanlarında eğitim alan McKinnon, “Yıkımın Ustası” unvanına sahip. Günümüzde farklı kitlelere farklı yollardan bilim aşılamaya çalışıyor. Yaptığı işler arasında bilimkurgu yazarlarına bilim danışmanlığı hizmeti vermek de bulunuyor. Bu alanda en bilindik başarısı, Stargate Atlantis ve Stargate Universe yapımlarına olabildiğince bilimsel doğruluk kazandırmak için senaryo, aksesuar ve arka planda katkı sağlaması gösterilebilir.

Şöyle diyor McKinnon: “İnanılabilecek şeyler kotanızı, sınırsız mermisi olan silahlar veya 30 katlı binadan atlayıp bir çizik almadan yürümeye devam etmek gibi şeyler ile doldurursanız, sonrasında da elinizde hikayeniz için önemli olan noktalara katkı sağlayacak bir şey kalmayacağından, elinizde akla yatmayan bir hikayeniz olur.”

Inverse’in McKinnon ile yaptığı söyleşiye göz atalım.

Mika McKinnon
Mika McKinnon Stargate Universe setinde

Bilimkurgu hayranlığınız ne ölçüde?

Kesinlikle bir bilimkurgu bağımlısıyım. Çok fazla bilimkurgu izliyorum. Tezimi yazarken abartısız Star Trek dizilerinin her bir bölümünü izlemişimdir. O bölüm, şu bölüm, bir daha o bölüm derken toprak kayması modelleri üzerinde çalışıyordum. Toplamda bir milyonu aşkın veri gözlemim vardır, hepsini de Star Trek izlerken edindim. B sınıfı, yani bayağı kötü bilimkurgu yapımlarnı izleyip, bunlarda kullanılan bilimi nasıl doğrularım diye uğraşmak en sevdiğim hobilerimdendir. Kılı kırk yararak hata aramaktansa, “Peki, bu evrende işleri yoluna koymak için ne gibi bilimsel yasalar koyabiliriz? Nasıl yapılabilir? Neler farklı olmalı ki biz bu sonuçları alalım? Sharknado nasıl var olabilir? Bir bakalım… Bir şeyler yapabiliriz sanki. Oldukça şiddetli tornadolar (kasırga) varsa, o zaman hissedebilen uzaylılardır bunlar…” gibi… Aptalca gözükebilir ama ben bundan çok keyif alıyorum.

Gerçek bilim ile bilimkurguyu ayıran şey de bu sanırım, değil mi?

Aynen. Bence bilim insanları, bir yapımdaki tüm hataları yani inciğini cıncığını çıkartmakta oldukça iyiler. Bir hikayeyi olduğu haliyle bilimsel açıdan ispat etmek, gerçekleşen şeylerin arkasını bilime dayandırmaya çalışmak çok daha zordur. Benim felsefemde, bir yazara veya yönetmene “Senin hikayenden bir şey olmaz.” demek yoktur. Benim işim, işleri yoluna koymak yani akla yatkın hale getirmek. Bunun için de gerçek bilimde yapmayacağınız birçok şeyi yapmak gerekir. Güneş patlamasından yayılan enerjiyi bir kara deliğe yedirdim bir keresinde, bunu akademide yapmazsınız, zaten yapmanız için bir neden yok. Fakat yapmamanız için de bir neden yok. Yaparsanız, ona göre sonuçlar alırsınız. Oyun da burada başlar işte. Hayatınıza artık işlemiş olan sınıfta, kitaplarda gördüğümüz bilimi evirip çevirip, sıra dışı ve yaratıcı bir şey yapmak gerçekten çok eğlenceli.

Mika McKinnon
Mika McKinnon, Neil deGrasse Tyson ve Bill Nye ile birlikte Stargate Atlantis setinde

Gerçekleşmesi imkansız olan bir sahne verdiklerinde ne yaparsınız?

Stargate’in bir bölümü vardı, her 22 dakikada bir uzaydaki herkesi öldürecek bir şeye ihtiyaç vardı. Aslında temelde, çok çok yavaş hareket eden bir atarcaydı bu. Sonuç olarak, bu kadar yavaş dönen bir atarca varsa, birinin buz dolabındaki magnetleri kullanarak çember çizdiğinde oluşacak elektromanyetik alanın şiddetine eş bir alan üretecektir. Bir elektromanyetik alan olduğu kesin, fakat bu şiddette kimseyi öldüremez. Ben de bu hikayeye uyabilecek devasa ve aynı zamanda daha ölümcül bir kötü karakter yarattım.

Bu karakter; ikili bir yıldız sisteminin tam kritik eşiğinde bulunan bir atarcaydı. Öyle bir eşik ki, faaliyete geçip herkesi öldürebilir veya çok küçük etkisi olup bunu gerçekleştirebilecek bir enerjisi olmayabilir. Ben de çok dar bir yörüngeye sahip bir besleme yıldızı koydum yanına, atarca bahsettiğim kritik eşiğe ulaşınca atar, atar, atar ve herkesi öldürür! Sonra da besleme yıldızı uzaklaşır, enerjisi tükenmiş vaziyette kütlesi gittikçe küçülür ve bir dahaki sefere kadar durgun kalır. Bunun sonucunda hikayenin tümünde sadece tek bir sohbet satırı değişse de, atarcalar hakkında bilgi sahibi olan kimseler böyle bir şeye gözlerini döndürüp “Ciddi mi? Evrende böyle bir şeyle karşılaşmadık ve böyle bir sistem keşfetmedik, evet, fakat böyle bir sistem olmaması için de bir neden yok.” diyebilir.

Bilim insanları bilimkurguyu bizlerden farklı bir şekilde mi izler?

Bana sorarsanız, bilim insanları kendi bilim alanları ile ilgili temel hatalar gördüklerinde oldukça alıngan oluyorlar. Doktorlar X ışınlarını ters görmekten hoşlanmıyorlar. Fizikçiler, dahi karakterin f=ma formulünde tıkanıp kalmasına şaşıyorlar. Aşina olduğunuz bir şeyin besbelli yanlış verildiğini görünce rahatsız olursunuz ve anlıktan uzaklaşırsınız. Fakat arkasında iyi bir bilim varsa, herkes mutlu olur. Bunu söyleyebilmek için bilim delisi olmanıza gerek yok.

Toplantılara ve söyleşilere katılıyorum böylece yapımın hayranları ile iletişime geçme fırsatı doğuyor. Birçok insan neredeyse özür dilercesine yanıma gelip “Ben bilimden fazla anlamıyorum.” diyor. Onlarla konuşmaya başladıktan sonra, yapımda uygulanan bilimi ne kadar iyi anladıklarını görüyorum. Detaylara dikkat ediyor, neyin neye dayanarak olduğunu anlıyorlar. Sadece bu dayanakların gerçek bilim olmadığını, bilim insanlarının gerçekte böyle düşünmediğini fark etmiyorlar. Burası çok zevkli işte. “Hayır, aslında siz de bilim yapıyorsunuz, sadece bilim derslerini sevmiyorsunuz.” demek gibi bir şey.

Mika McKinnon

Eğitim almamış birinin gerçek bilimle bilimkurguyu birbirinden ayırt etmesi zor olmalı ama?

Evet doğru, fakat yine de o evrende bilimin nasıl işlediğini öğreniyorsunuz. Bu da demek oluyor ki sadece bilimsel gerçekleri değil, bilimin uygulanışını da öğreniyorsunuz. Çoğu zaman da uygulama, gerçeklerden daha zordur.

Peki nasıl oluyor bu?

Stargate’in krigtografi, gizli şifre konularını içeren bir bölümü vardı. Bu bölüm için, arka plana gelecekteki bölümler hakkında bilgi verecek küçük ipuçları yerleştirdim. Bölüm yayınlandığında, görüntü dondurduktan sonra resim alıp forumlarda konu tartışma olayı insanların televizyona bakış açısını değiştirmiş oldu. Görüntüyü donduruyor, tartışıyorlar ve tekrar eden şeyleri fark etmeye başlıyorlar. Bir sembolün habire ortaya çıktığını görünce onu incelemeye başlıyorlar. Daha sonra da bölüm içerisine yerleştirdiğim bilmeceyi çözmeye çalışıyorlar. Bunu çözmeye çalışanlar ise kriptografi uzmanları değiller; sadece diziyi izlemeyi seven kişiler.

Bilim insanlarını işini kurgusal bir dünyada yapıyorlar diyebilir miyiz?

Aynen, kahramanları ile birlikte problem çözmeye çalışıyorlar. Bir diziye kapıldığınızda sonraki bölümde ne olacak acaba diye meraklanırsınız. İlerleyen bölümler ile ilgili tahminde bulunursunuz. O ana kadar dizi ile ilgili ne anladıysanız ona göre tahminde bulunursunuz ve daha fazla gözlemledikçe de hipotezleri tekrar tekrar gözden geçirmeye başlarsınız. Aslında minik bir bilimsel deney diyebiliriz.

Mika McKinnon

Chris Pine, yeni nesil Star Trek filmlerini kastederek “tamamen mantığa uygun bir Star Trek beklemeyin” demişti. Katılıyor musunuz?

Hiç katılmıyorum. Bence insanlar Star Trek hikayelerini, bunları tartışmayı seviyor. Göze hoş gelen şeyleri severiz; görsel efektler de gittikçe daha mükemmelleşiyor. Fakat bir izleyici kitlesi olarak istediklerimiz de doğru orantılı olarak artıyor. Lise fiziğini geçemeyen, e=mc2 formülünde tıkanıp kalan dahi bir bilim adamı ile işin içinden çıkamazsınız artık. Yeni, karmaşık sorunlar yaratmalı ve bunları çözmeye uğraşmalı. Teknobabble, deus ex machina ve hikaye anlatım tekniklerini kullanacaksınız tabii, fakat çözülmeye değer bir probleminiz olmalı hikayede. İzleyiciler olarak da çözülmeye değer problemler bağlamında gittikçe daha seçici oluyoruz.

Bilimkurgu, bilimsel yazın ürünlerini arttırmak için gerçekten çok güzel bir seçenek. Bir bilim insanından yardım almak çok kolay olduğu ve çok ucuza mal olduğu için, kalitesi de kolayca artıyor. Yazarlar, yapımcılar ve yönetmenler yapımlarında gerçek bilim kullanırlarsa kendi yararlarına olacaktır. Zaten bir filmin maliyetindeki en ucuz kalemlerden biri de bilim insanlarına danışmaktır…

Hazırlayan: Burak Avcı | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

pacific-rim-2025-bilimkurgu-filmleri

Konusu 2025 Yılında Geçen 10 Bilimkurgu Filmi

2024 yılını bitirip 2025 yılına girdik. Yine ve yeniden eskiden bilimkurgu filmlerinde ya da romanlarında …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin