“Düşündüren, sorduran, sorgulatan bir sanat alanı olarak bilimkurgunun gelişip yaygınlaşması, hem entelektüel bireylerin hem de ileri toplumların oluşumunda önem arz etmekte. Çünkü bilimkurgu, sınırlarımızı zorlayıp bizi araştırmaya iten ve kendimize “acaba?” sorusunu sordurtan güçlü bir araç olagelmiştir.”
Üniversiteler arası bir fikir topluluğu olarak 1999 yılında ilk adımlarını atan Bilimkurgu Kulübü, bugün bu alanda oldukça nitelikli işlerle kendini var ediyor. “Edebiyatta Hayal Gücü ve Bilimkurgu” dosyamız kapsamında merak ettiğimiz sorulara cevap aradık. Ve sonuç olarak kulübün kurucusu İsmail Yamanol ile bilimkurgu üzerine keyifli bir söyleşi ortaya çıktı.
Bilimkurgu Kulübü nasıl ortaya çıktı ve bu çalışma ile hedeflediğiniz neydi?
Her şey, ara sıra toplanıp bilimkurgu konuşan bir grubun 90’lı yılların sonuna doğru işi resmiyete dökmek istemesiyle başladı. Türün sevenlerini bir araya getirip fikir havuzumuzu genişletmeye karar vermiştik. Bilimkurgu Kulübü, üniversiteler arası bir fikir topluluğu olarak 8 Ekim 1999’da hayat buldu. Başlangıçta bilimkurgu üzerine konuşup zihinlerimizi yorarak hoşça vakit geçirmekten başka kaygımız yokken resmi bir topluluk haline geldiğimizde üretmek, paylaşmak, duyurmak gibi sorumluluklar edindik. Kurgusal Evren adlı fotokopi fanzin o dönemki üretimlerimizden biriydi. Tıpkı öngördüğümüz gibi teknolojik gelişmelerin iletişim olanaklarımızı artırması ise çok daha geniş kitlelere ulaşmamızı sağladı. Kitle genişledikçe daha güçlü bir sorumluluk bilinciyle yeni bir yapılanmaya gittik.
2004 yılı itibariyle internetteki varlığımızı artırdık, bünyemize birbirinden değerli yazarlar kattık, yerli bilimkurgu hareketine yön verebilen bir topluluk haline geldik. Kulübümüzün bebekliğinden yetişkinliğine kadar her aşamada güttüğümüz tek kaygı vardı: Bilimkurguyu bu topraklarda daha etkin kılmak. Bunun için zamanına göre olanaklarımız neye izin veriyorsa onu yaptık; önce fikir üretip kendi aramızda paylaştık, sonra ürünlerimizi kısıtlı bir kitleye ulaştırmaya çabaladık, günümüz imkanlarıyla yaptıklarımız ise bilimkurgu vizyonunun Türkçe konuşabilen herkese ulaşmasına olanak verecek nitelikte. Gelecekte yapabileceklerimizi şimdiden kestirmek zor, ama zamanın bize sağlayacağı imkanları hayal etmekten de keyif alıyoruz.
Ülkemizde birçok bilimkurgu dergisi çıkarıldı. Ancak maalesef yayın hayatlarını devam ettiremediler. Geçtiğimiz günlerde SFX Türkiye dergisinin de kapanması ile sanırım basılı bilimkurgu yayını kalmadı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bunun nedeni bilimkurgunun ülkemizde yeterince ilgi görmemesi olabilir mi?
Antares, X-Bilinmeyen, Atılgan, Nostromo, Davetsiz Misafir… Türkiye, zamanında pek çok bilimkurgu dergiciliği girişimine sahne oldu… Ne var ki, bu topraklarda bilimkurgu dergiciliği bir nevi rüzgara karşı koşmak gibiydi. Kimi birkaç adım atıp pes etti, kimiyse gücünün son damlasına kadar direndi. Ama olmadı; türlü olanaksızlar içinde birer nostaljiye dönüşmekten kurtulamadılar… 2000’li yıllardan sonra Türk bilimkurgu dergiciliğinde ciddi bir duraksama dönemi yaşandığı aşikar. Dergiciliğin; internetin hayatlarımıza girişiyle bittiğini söyleyen de var, çok masraflı ve zahmetli bir iş olduğu için pek cesaret edenin çıkmadığını ileri süren de… Sebep ne olursa olsun, Türk okurlar süreli bir bilimkurgu yayınının hasreti içinde. Evet, içeriğinde bilimkurguya yer veren kimi dergiler var, ama salt bilimkurgu yayını yapan bir dergiden uzun yıllardır mahrum durumdayız. İşte SFX Türkiye, tam da böylesi bir zamanda yayın hayatına başlayarak biz bilimkurguseverleri bir hayli sevindirmişti. Bu sevinçle Bilimkurgu Kulübü olarak SFX’in içeriğine katkı yaparken çok heyecanlanmıştık, ancak onun da akıbeti diğerlerininkinden pek farklı olmadı… Biraz önce de değindiğim üzere, internetin gelişip yaygınlaşması basılı yayıncılığın pek çok kanadını etkilediği gibi dergicilik sektörünü de derinden sarstı. Piyasa, arkasında büyük tröstlerin olduğu bazı popüler ve sektörel dergilerin himayesine girmiş durumda. Bu dergiler dışında ciddi satış rakamlarına ulaşabilen yayınlara rastlamak zor. Hele de marjinal bir alanda varlık göstermeye çalışıyorsanız işler daha da zorlaşıyor.
Bülent Akkoç gibi bu işe yıllarını harcamış deneyimli büyüklerimizle Türk bilimkurgu dergiciliğinin makus yazgısına dair zaman zaman görüşme ve tartışma fırsatı yakalıyoruz. Zamanında yaşadıkları tecrübeler bu saptamalarımızı doğrular nitelikte diyebiliriz. Satış rakamlarının yetersizliği, dağıtım sürecinde yaşanan sıkıntılar ve reklam gelirlerinin azlığı, bu yayınların uzun ömürlü olamamasındaki en büyük etkenler. Yayıncılıktaki en ağır yükün içerik üretiminde olduğu sanılsa da, gerçekte bu en kolay atlatılan süreçtir. Zira kendinize işinin ehli bir yazar kadrosu oluşturabilmişseniz, içerik üretiminde herhangi bir aksamayla karşılaşma ihtimaliniz çok düşük. Zaten bilimkurgu engin bir alan ve bu alanda konu sıkıntısı çekmek söz konusu değil. Kısacası sorun üretmekte değil, üretileni okurla buluşturabilmekte. Tabii bir de işin toplumsal tarafı var. Toplumumuzun bilimkurguya olan ilgisi ne yazık ki cılız. Takipçisi olmayınca, üretilen birkaç derginin de fazla yaşama şansı kalmıyor. Gönül isterdi ki yerli dergilerimiz de batıdaki muadilleri gibi onlarca yıl yayın hayatlarına devam edebilsinler, fakat mevcut şartlar buna izin vermiyor. En azından şimdilik. Ancak tümüyle karamsarlığa düşmek de yersiz. Günün birinde bilimkurgu, bu topraklarda da hak ettiği saygınlığa ve ilgiye mutlaka kavuşacaktır. Ve bizler de üretmeyi o güne dek inatla sürdüreceğiz.
Bilimkurgu üzerine internet yayıncılığı yapmak nasıl bir deneyim?
Fotokopi koklamış bir nesil olarak mecralarımıza interneti de eklerken sorumluluğumuzun artacağının bilincindeydik. Ancak keyifli bir sorumluluktu bu ve işimizi mümkün olabildiğince iyi yapmaya özen gösterdik. Zaman içinde saygın bir yazar kadrosu oluşturup zengin içerik üretimini sürekli hale getirdik. Bundan aldığımız cesaretle, daha rahat ve olgun bir üretim hattına kavuştuk. Yazarlarımız tecrübe kazandıkça içeriklerimizin niteliği de belli bir seviyenin üzerine çıktı. Ayrıca amatör ve genç arkadaşlarımıza da kucak açmaktan geri durmadık. Çünkü Bilimkurgu Kulübü aynı zamanda bilginin ve tecrübenin paylaşıldığı bir portal görevi de üstlenmekte. Bunun en güzel örneği ise, 2016 TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’ndaki ilk üç ismin Bilimkurgu Kulübü yazarı olmasıdır. Zaten beklediğimiz bu başarı bizleri aslında çok da şaşırtmadı. Verilen bunca emeğin ve harcanan bunca çabanın bir karşılığı mutlaka olacaktı.
Zaman ilerledikçe araçlar ve olanaklar değişiyor. Her bilimkurgu topluluğundan bekleneceği gibi, biz de değişen koşullara ayak uydurmaya ve mevcut imkanlardan en verimli şekilde yararlanmaya özen gösteriyoruz. Günümüzde bilimkurgunun en yaygın şekilde varlık gösterdiği mecraların başında internet geliyor. Özellikle sosyal medya ve paylaşım platformlarında kendine yer edinen bilimkurgu oluşumlarının hedef kitlesi ve toplumsal etkisi giderek artıyor. Dolayısıyla üretimlerimizi internet ortamına taşımamak, bu mecrayı bilimkurgudan mahrum bırakmak demekti. Bu ise basiretsizlikle eşdeğerde bir hata olurdu. Bilimkurgu ve basiretsizlik, yan yana gelemeyecek kadar ayrıksı sözcükler. Kısacası internet bizim için, amaçlarımız doğrultusunda yürümemizi sağlayan güçlü bir araç. Beynine bilimkurgu tohumu ekilmesi gereken o kadar çok insan var ki! İşte internet bunu bizim için mümkün kılıyor. Ayrıca internet sayesinde ulaştığımız bilimkurguseverlerin katkılarıyla geniş bir öykü arşivi de oluşturduk. Böylece yazarlar eserlerini daha geniş kitlelere sunma, okurlar da daha fazla esere ulaşma imkanına kavuştu.
Elbette salt bizim çabamız yeterli değil. Mevcut platformların sayısı artmalı. Bunu belirttiğimizde bazı kişiler, “iyi ama bu sizin işinize gelmez ki” diyorlar. Oysa bilmedikleri bir şey var: Bilimkurgu Kulübü bir tekel olmayı değil, daima bir alternatif olmayı amaçladı. Üretmek başlı başına güzel ve onurlu bir uğraşken, birlikte üretmek çok daha anlamlı bir savaşım olacaktır. Haliyle, bu işi hakkıyla yapan her türlü platformun yanında olmaya gayret gösteriyoruz. Uzun lafın kısası, bilimkurgunun yaygınlaşması için harcadığımız bu çabada teknolojiden yararlanırken oldukça keyif alıyoruz.
Türkiye’de bilimkurgunun gelişimini nasıl görüyorsunuz? Okurlarımıza tavsiye edebileceğiniz yerli bilimkurgular var mı?
Yerli bilimkurgu edebiyatının çocukluk döneminden çıkıp gençlik dönemine ayak bastığı söylenebilir. Üretim artarken talep de artıyor. Elbette gelinen nokta tatmin edici olmaktan hala çok uzak. Bu yetersizliğin temel nedenlerinden biri, kuşkusuz bilime ve teknolojik gelişmelere duyulan ilginin nüfusa oranla beklenen seviyede olmaması. Bir bilimkurgu yapıtı ortaya koyabilmek ya da bir bilimkurgu yapıtına hak ettiği değeri verebilmek için az buçuk bilimsel birikiminizin olması lazım. Ülke olarak hem bilimde hem de teknolojide geri kaldığımız bir gerçek ve bu geri kalmışlığın yansımalarını bilimkurgu alanında da görebiliyoruz. Hatta bir toplumun bilimde ve teknolojide ne kadar ileri olduğunu anlayabilmek için, o ülkenin bilimkurgu alanındaki düzeyine bakmanız yeterlidir. Çünkü bu iki değer arasında ciddi bir ilgileşim söz konusu. Aynı manzara sinema sektörümüz için de geçerli. Zaten gelişmiş bir bilimkurgu edebiyatınız yoksa gelişmiş bir bilimkurgu sinemanız da ne yazık ki olmayacaktır. Nitekim bilimkurgusal ögeleri kullanan komedi filmlerinin ötesine henüz geçebilmiş değiliz. Her şeye rağmen, sinemayı bir kenara bırakırsak, yerli bilimkurgu edebiyatımızdaki hareketliliğin umut verici olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde yoğun olan genç nüfusun eski nesillere oranla daha eğitimli ve bilime karşı çok daha ilgili olduğu görülüyor. Evet, belki evlerimizde tüm aile bireylerinin bir bilimkurgu romanı açıp okuduğu söylenemez, ama bunun zamanla değişeceği fikrindeyiz. Tabii önce hayatlarımızı örümcek ağı gibi sarmış şu içi boş TV yayınlarından kurtulmamız gerekiyor. Düşündüren, sorduran, sorgulatan bir tür olarak bilimkurgunun gelişip yaygınlaşması ülkemizin menfaatinedir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Yerli kitap önerilerine gelecek olursak;
Umut Altın, Funda Özlem Şeran, Orkun Uçar, Gökcan Şahin ve Serdar Yıldız’ın beş kısa romanından oluşan Yüksek Doz Gelecek, son dönemin okunması gereken kitaplarından. Bunun yanı sıra Tevfik Uyar’dan Tek Kişilik Firar, Taner Güler’den Supra, Bahadır İçel’den Benim Adım Z, Yüksel Yılmaz’dan M4Y4 serisi, Fuat Sağıroğlu’ndan Dünyanın Son Savaşı, Arda Öngören’den Virtiol, Yılmaz Değirmenci’den Buluşma, Çağıl Yaman’dan Güneş Makinesi, Levent Çaşka’dan Astera Kaşifleri, Kudret Alkan’dan 2080, Çetin Yetkin’den Düşler Evreni, Ethem Kocabaş’tan Bir, Oğuz Gül’den Kr1pt0 öne çıkan diğer eserler arasında. Ayrıca TBD Kısa Bilimkurgu Öykü Yarışmasında dereceye girmiş eserlerden oluşan Dünyalılar isimli derleme de günümüz yerli bilimkurgusunu özetleyen keyifli bir antoloji niteliğinde.
Bilimkurgu okumak ya da izlemek bize ne kazandırır?
Düşündüren, sorduran, sorgulatan bir sanat alanı olarak bilimkurgunun gelişip yaygınlaşması, hem entelektüel bireylerin hem de ileri toplumların oluşumunda önem arz etmekte. Çünkü bilimkurgu, sınırlarımızı zorlayıp bizi araştırmaya iten ve kendimize “acaba?” sorusunu sordurtan güçlü bir araç olagelmiştir. Ciddiyetle üretilmiş her bilimkurgu eseri, adeta bilimin geleceğini bugüne taşır. Büyük Usta Isaac Asimov’un şu sözü bile bilimkurgunun önemini tek başına anlatmaya yeterli: “Bilimkurgu, at gözlüğü takmış eleştirmenlere ve günümüz düşünürlerine önemsiz geliyor olabilir. Fakat bilimkurgu, kurtuluşumuzda hayati önem taşır. Tabii eğer bir gün kurtulacaksak!” Dolayısıyla, bilimkurgu üretebilen ve üretilmiş yapıtları doğru ve kapsayıcı biçimde yorumlayabilen bireylerin yetiştirilmesi ülkemiz ve toplumumuz adına büyük bir kazanım olacaktır. Bilinmelidir ki bilimkurgu, geleceğimizin öngörüsü, bilim ve teknolojinin ilham kaynağı, itici gücü konumundadır. Bilimkurgusal bir görüşten yoksun kalmak, en basitinden geleceği doğru okuyamamak ve isabetli tahminler yapamamakla sonuçlanacak; bu ise insanlığın gelişimini ve atılımını sekteye uğratacaktır.
Kaldı ki bilimkurgunun uyarıcı bir tavrı da var. Öyle ya, çoğu distopya aynı zamanda bir bilimkurgu değil midir? Bilimkurguyu bir çeşit “hayalperestlik” olarak nitelendirip önemsizleştirmeye çalışanların atladıkları şey şu: Hayal kurmak, mevcut koşullardan memnun olunmadığının, başka türlü bir hayat ve dünya arzulandığının göstergesidir. Bizce bu Dünya, mevcut gerçeklikten memnun olup her türlü farklılığı bastırmaya kalkışanlar ile mevcut gerçekliği kabul etmeyip başka dünyaların hayalini kuranlar arasındaki bir savaşımla biçimlenmektedir. Lois McMaster Bujold’un bir konuşmasında söylediği gibi “Dünya yaratmak da politik bir duruştur.”
Peki, bilimkurgunun bilimsel gelişmelere ön ayak olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce de bilimsel gelişmeleri sağlayan şey, önce onları hayal etmek ve bir “fiction” haline getirmek midir?
Bilimin bilimkurguyla ilişkisine doğru açıdan yaklaşabilmek ve ikisi arasındaki bağlantıyı kesin şekilde kavrayabilmek önemli. Bugün Güneş Sistemi’nin dışına uzay araçları gönderebilmişsek, bu Cape Kennedy‘de çalışan tüm bilim insanlarının çocukluk ve gençliklerinde Jules Verne ve H. G. Wels‘i okumuş olmalarındandır. Bunu kendileri, yapılan birçok söyleşide açık yüreklilikle zaten belirtmişlerdir. Mesela yapay zekanın kurucu babası olarak bilinen Marvin L. Minsky, yapay zeka üzerinde araştırma yaparken bilimkurgudan da yararlandığını söylemekten çekinmemiştir.
Gerçekten de bilimkurgu, bir nevi bilimin hayal gücüdür. Örneğin: Yerçekiminden kurtulmanın mümkün olamayacağı söylenen bir çağda Jules Verne, Ay’a yolculuğu; yapay zekanın ciddiye bile alınmadığı bir dönemde Isaac Asimov, kendi değer yargılarına sahip karmaşık robotları; güvenlik kamerasının dahi olmadığı bir zamanda George Orwell, insanların her an gözetim altında yaşadığı bir geleceği; sanal gerçeklik terimini bilen insan bulmanın bile zor olduğu bir zamanda William Gibson, hacker’ları; radyo yayınlarının ancak 10-20 millik mesafelerle sınırlı olduğu bir dönemde Arthur C. Clarke, yörüngeye yerleştirilecek uydular ile tüm dünyaya yayın yapılabileceğini hayal ediyordu… Bilimkurgunun sonsuz evreninde neyle karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz. Çoğu insan bilimkurguyu çılgınca buluyor. İşin ilginç tarafı bilimkurgu gerçekten de çılgıncadır. Önemli olan, içinde bulunduğumuz koşulların katı duvarlarını aşıp ardına bakabilmek. Bugün hepimiz, çılgınca şeyler hayal eden bu koca çılgınlara çok şey borçluyuz…
İnanıyoruz ki bilim ile bilimkurgunun birbirini biçimlendirip dönüştürmesi, evren var olduğu sürece devam edecektir. Son olarak ölümsüz yazarlardan Ray Bradbury’nin şu güzel ve anlamlı sözünü aklımızdan hiç çıkarmamamız gerekiyor: “Hayal edebildiğin her şey kurgu, başarabildiğin her şey ise bilimdir. Bütün insanlık tarihi başlı başına bilimkurgudur.”
Teşekkürlerimizle…
Kitap Eki, 17 Eylül 2017, Çağla Üren