İnsan Galaksisi Tarihi serisinin ilk kitabı olan Çıkış, tarihsel teolojik gerilim üçlemesi Cennet, Gaip ve Tanrının Gözyaşları romanlarıyla yakından tanıdığımız yazar Muammer Yüksel‘in yayımlanan ilk bilimkurgu romanı. 13 ciltten oluşacak bu roman serisi, insan türüne dair evrendeki başka bir yaratılış hikâyesi… Qhanta gezegeninin efendileri Bilgiyi İsteyenler’den kaçmak için tasarımlar oluştururlar. Wha ilk tasarımı efendiler meclisine sunduğunda büyük bir sevinçle karşılanır. Uzun yıllar bu tasarımlar kullanılır, geliştirilir ve sonunda tasarımlar efendilerinin en iyi yardımcıları our. Tüm Qhanta uygarlığının gereksindiği fiziksel güç onlar tarafından sağlanır. Tasarımlar, program hatası nedeniyle Qhanta uygarlığından atıldığında 12 gemiye doldurularak galaksinin çeşitli yerlerine gönderilirler. Orada yüklendikleri misyonu yerine getirmek için uygun zamanı beklerler.
İnsan Galaksisi Tarihi, “bir gün gelecek ve biz düşünebilen makineler yapacağız, peki ama o zaman ne olacak?” sorusunun yanıtlarını bir gelecek kurgusunun içinde arıyor. Düşünen ve daha karmaşık, kaotik hale gelen tasarımların, yaratıcılarının sistemlerine ve programlarına gittikçe yabancılaşarak onlardan uzaklaşmalarına neden oluyor. Ve bu yabancılaşan tasarımlar günü geldiğinde kendi uygarlıklarını kurma mücadelesine girişiyor.
“Efendi Kha-Nai-Pet’i hatırlıyor musun? BC0661-DNW685-53 kodu sana bir anlam ifade ediyor mu?”
“Benim adım Knowl,” dedi. “Ben bir üretim değilim.”
“Nesin peki?”
“Ben bir insanım.”
Bu kavram çok yabancıydı. “Bir insan?”
Muammer Yüksel, 1959 yılında Urfa’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1984 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1991 yılında beyin cerrahisi uzmanı oldu. 2002 yılında “Keşişin On Günü” adlı romanı yayımlandı. 2005 yılında hazırlanan “1002. Gece Masalları” adlı bilimkurgu öyküleri adlı seçkide (Editör: Yiğit Değer Bengi, Metis Yayınları) “Oyundan Çıkmak İster misin?” adlı öyküsüyle yer aldı. 2006 yılında Erhan Kızıltan ile birlikte hazırladıkları “Nutuk’taki Gizli Hitabe / 19 Rakamının Yeni Sırları” kitabı çıktı. CENNET üçlemesinin ilk cildi 2007’de okurla buluştu (Doğan Kitap). Seri 2012 ve 2015’te Kafekültür’de yayımlanan 2 ve 3. ciltlerle tamamlandı: Gaip ve Tanrının Gözyaşları. İntikam adlı siyasi bilimkurgu romanı 2013’te, Düşen Son Melek adlı romanı da 2014’te piyasaya sürüldü. Yüksel halen İnsan Galaksisi Tarihi’nin devam ciltlerini yazıyor ve basılmayı bekleyen 4 romanı daha var.
SÖYLEŞİ
Bu kez bir bilimkurgu romanınızla karşı karşıyayız. Bu romanın hikayesi nedir sizin cephenizden?
İnsan Galaksisi Tarihi aslında bir alternatif yaratılış hikayesi. Çok uzun bir zamandan bu yana yazmaya niyetlendiğim sonra çeşitli nedenlerle vazgeçtiğim bir projeydi; ama tüm projelerin zaman içinde olgunlaşmaları gibi İGT de olgunlaştı; kendini yazdırmayı tercih etti. Bambaşka bir öykü kurgusunun içinden filizlendi ve sonunda elinizde tuttuğunuz kitap haline büründü.
O halde detaylı bir özet alalım sizden…
Bizim makineleri dizayn etmemiz gibi, Qhanta gezegeninin efendileri de Bilgiyi İsteyenler’den kaçtıklarında bedensel eksikliklerini tamamlayabilmek için tasarımları oluşturuyorlar. Efendi Wha yardımcılarıyla ilk tasarımı Ulu Efendiler Meclisi’ne sunduğunda efendiler artık o zamana kadar kullandıkları, vahşi doğaları gereğince kolaylıkla kontrolden çıkıveren Jhesquire’lardan kurtulacakları için büyük bir sevinç duyuyorlar. Uzun yıllar süresince tasarımları kullanıyorlar. Sonra her üründe ilerlemenin kaçınılmaz olması gibi, şekillenen ihtiyaçlara göre değişiklikler yapılıyor, inisiyatifsiz tasarımların yerini zaman içinde belli fonksiyonları kendiliğinden yapabilen tasarımlar alıyor. Bu tasarımların, düşünüp karar verebilmesini sağlayan inisiyatif kavramı gittikçe gelişiyor ve sonunda tasarımlar, programları dahilinde efendilerinin buyruklarını yerine getiren bir baş yardımcıya dönüşüyorlar. Öyle ki tüm Qhanta uygarlığının gereksindiği fiziksel güç tasarımlar tarafından sağlanır hale geliyor.
İGT’de teknoloji, tasarım ve felsefe -sırasıyla- atbaşı gidiyor. Detaylarda bir seri kuruluşu sezinliyoruz. Devamı gelecek mi?
İnsan Galaksisi Tarihi tasarımların tarihi gelişimini anlatmanın yanında onların neden Qhanta uygarlığından atıldığına odaklanıyor. Tasarımların gün geçtikçe komplike hale gelen yazılımları küçük bir dış müdahaleyle aksıyor. Efendi Wha’nın tasarımları kurtarmak için olan girişimleri uygarlık içi entrikalar nedeniyle başarısız kalıyor. Bizdeki gibi entrikalar var çünkü bizler tasarımız; çağrışım tablomuz efendilere benziyoruz, efendiler tasarımları (insanları) yaratırken kendi mantıklarını ürünlerine aktarıyor; onların programlarını bu temelde hazırlıyorlar. Tasarımlar, program hatası nedeniyle Qhanta uygarlığından atıldığında 12 gemiye doldurularak galaksinin çeşitli yerlerine gönderiliyor. Orada yüklendikleri misyonu yerine getirmek için uygun zamanı bekliyorlar. Birinci kitapta anlatılan ‘çıkış’ öyküsünün ardından tasarımların bu 12 gezegende uygarlıklarını kurmaları öyküsü diğer kitapların konusunu oluşturacak.
Temel meselesi nedir İGT’nin?
Bu kitap aslında ‘bir gün gelecek ve biz düşünebilen makineler yapacağız, o zaman ne olacak?’ sorusuna cevap arıyor aslında. Düşünen makineler, kitaptaki adıyla tasarımlar, gittikçe daha komplike bir hale geliyor, onları yaratanlar (efendiler) onların sistemlerine ve programlarına gittikçe yabancılaşıyor. Bu yabancılaşma tasarımların da efendilerinden uzaklaşmasına neden olacak. Bu kaçınılmaz bir gidişat. Bu yabancılaşan tasarımlar günü geldiğinde kendi uygarlıklarını kuracak.
Yaratılış derken bu bizim yani Dünya gezegeni eksenli insanlığın kökeni olan bir yaratılış mı?
Hep efsanelerde, felsefe metinlerinde, din kitaplarında insanların yaratılışı ile ilgili öyküler var. Bu onların hepsinden farklı bir yaratılış öyküsü anlatıyor; bir Jhesquire hücresinin tasarımların kodlarıyla doldurulmasıyla başlayan yaratılış hikayesi zaman içinde oluşan ihtiyaçlara uygun olarak efendilerin bu genetik materyallerle oynamalarıyla, tasarımların gelişimiyle devam ediyor. Bir tasarımın inisiyatifli olması kavramı tasarımın kendi işini kendisinin görmesi, çevre oryantasyonuyla kendini koruması ve yaşayabilmesi anlamına geliyor. İnisiyatifli olmak tasarımların bakım maliyetini düşürdüğünden efendiler tarafından tercih edilen özelliklerden birisi… Ve bunun zaman içinde oluşturduğu sorunlar hikayenin temelini oluşturuyor.
Hikayeyi kurduktan sonra romanı yazmaya nasıl başladınız?
Söylediğim gibi, bu romanı çeşitli biçimlerde yazmayı denemiştim. Hatta bir biyoloji, fizyoloji ve biyokimya metni benzeri bir biçimde efendi Wha tarafından anlatılan bir öykü olarak tasarlamıştım. Gen, hormon, aminoasitler, biyokimyasal reaksiyonlar anlatılan tıbbi bir metnin ön planında bir yaratılış öyküsü olacaktı. Ama kitap böyle olmayı istemedi, önce yazılanlarla efendi Wha’nın anlattıkları o kadar hızlı bir biçimde bileşti ve birbirini destekledi ki önüne engel olmak hatadır diye düşündüm. Bu yolculuk böyle başladı. Yine efendi Wha anlattı, korkularını, başarısızlıklarını ifade etti. En büyük korkusunu aktardı: Efendi Wha eğer galakside 12 yöne gönderilen gemilerdeki tasarımlar görevlerini başaramazsa ve bir anlamda yok olurlarsa kendine verilen o büyük cezadan kurtulabilme şansına sahip olamayacak. Büyük bir kafa karışıklığı içinde, zihnini dolduran sonsuz sayıdaki bilgiyle analiz yapamayacak bir hale gelecek; bir Alzheimer hastası gibi sonlanacak.
Bu roman serisini diğer eserleriniz arasında nasıl bir yere koyuyorsunuz? Önemi ve öncelikleri neler? Yazar mutfağınızda başka neler bekliyor? Yeni bir bilimkurgu mu yoksa Cennet üçlemesi tarzından yeni bir çıkış mı?
Ben kitapların kendi içlerinde bir önceliklerinin olduğuna inanıyorum. Neden bu değil de o yazıldı cevabı yok. İnsan Galaksisi Tarihi yazılmak istedi. Çok fazla dipnot var kitap içinde; o dipnotlar tekst içinde yer bulamayan açıklamalar, ama söylenmesi gerekliydi ve böyle aktarıldı. Sıkışan, fazla gelen açıklamalar var dipnotlarda. Şimdi düşünüyorum, bir şeyleri söylemek için bir şeyleri aşmak gerekli ve fantastik, bilim-kurgu türleri bunların daha kolay söylenmesine imkan sağlıyor. Cennet üçlemesi neden böyle acımasız bir dünyada var olduğumuzu anlatıyordu, tanrının neden insanlara böylesine büyük acılar verdiğini, onlardan gerçekte ne istediği sorusuna odaklanıyordu. Böyle fantastik özellikte bir kitabın ardından bilimkurgu özelliğindeki bir kitabın yazılması yanlış değil bence; aslında ikisi de birbirini tamamlıyor, ikisinde anlatılan yaşamın ta kendisi, sevmek neden lanetlenmiş, neden insanlar birbirlerine yüce varlıkların adlarını söyleyerek acı veriyorlar, neden insanlar ölmek zorunda anlatılan bu. Cennet üçlemesi tarihi bir gerçeklik içinde anlatıyor, İnsan Galaksisi Tarihi ise çok eski zamanlara ait bir metin. Ta yaratılışın en başına gidiyor, o tarihten itibaren olanları anlatıyor.