Isaac Asimov ve Robert A. Heinlein ile birlikte “Bilimkurgunun Üç Büyük Babası” arasında gösterilen ve 2008 yılında hayata veda ettiğinde arkasında onlarca unutulmaz eser bırakan Arthur C. Clarke, hiç kuşkusuz gelmiş geçmiş en önemli bilimkurgu yazarlarından biri. O sadece bilimkurgunun iflah olmaz okurları için değil, bilimselliğe ilgi duyan herkesin okuması gereken bir isim. İleri görüşlülüğünü ve güçlü öngörü yeteneğini şiirsel anlatımıyla birleştiren Clarke, bilimkurgu edebiyatına yön vermeyi ve kendisinden sonra gelen yazarlara esin kaynağı olmayı başardı. Onun bu yeteneği sadece bilimkurguyu değil, bilimin kendisini de derinden etkiledi. Öyle ki, çoğu kimse bugün kullandığımız GSM ve TV uydularını Arthur C. Clarke’ın düşlerine borçlu olduğumuzu bilmez. Uydularla ilgili görüşünü içeren bir yazıyı “Wireless World” dergisine göndermiş, bunun karşılığında kendisine sadece 5 sterlin para ödenmişti. Yazı ise milyonlarca sterlinlik bir sektörün kapısını açmıştı. Clarke, uyduyla haberleşme düşüncesini geliştirmesi nedeniyle Franklin Enstitüsü’nden altın madalya ve UNESCO’dan da Kalinga Ödülü almıştı.
Bilimkurgunun bu eşine az rastlanır dâhisi, maalesef ömrünün yaklaşık son 13 yılını çoğunlukla tekerlikli sandalyede geçirdi. Ancak 80’li yaşlarında dahi Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA ile bilgisayar yazılım devi Microsoft, onun geleceğe yönelik vizyonunun ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. NASA ve Microsoft gibi dev kurumların bir bilimkurgu yazarının peşinden koşması belki size şaşırtıcı gelmiş olabilir, ancak eğer bu yazar Arthur C. Clarke ise asıl koşmamaları şaşırtıcı olurdu! Ne demek istediğimizi anlayabilmek için 1976 yılında kendisiyle yapılan bu röportaja bir göz atmanız bile tek başına yeterli olacaktır.
Not: Aşağıdaki röportaj, bir video kaydından metinleştirilmiştir. Röportajın özgün video kaydını gönderinin sonunda bulabilirsiniz.
AT&T Muhabiri: Bugün haberleşme uydularının fikir babası olan Arthur Clarke ile konuşuyoruz. Bay Clarke, kısa bir süre önce iletişim açısından henüz semafor ve duman ile haberleşme çağında olduğumuzu belirtmiştiniz. Bunu hangi bağlamda söylediniz?
Arthur C. Clarke: Konu gelecek olunca televizyona, radyoya ve telefona sahibiz. Dışarıya haber uçurabilmemizin tek yolu telefon. Radyo ve televizyon ise dışarıdan haber almamızı sağlıyor. İleride, arkadaşlarımıza çok daha fazla bilgi gönderebilmemize imkân tanıyacak yeni cihazlar edineceğiz. Onlar bizi, biz de onları görebileceğiz ve görsel, grafik, veri, kitap ve daha fazlasını birbirimize gönderip alabileceğiz.
AT&T Muhabiri: Sizin gözünüzde ideal haberleşme cihazı nedir?
Arthur C. Clarke: Yüksek çözünürlüklü bir televizyon ekranı ile bir daktilo klavyesi olurdu ve bunlar sayesinde her türlü bilgiyi gönderip alabilirdiniz. Arkadaşlarınıza yazılı mesaj gönderebilirdiniz. Hatta bu mesaj, arkadaşınız uyanıp da gece boyunca kaç tane mesaj geldiğini okumak isteyene kadar bekleyebilirdi. İsteyebileceğiniz her türlü bilgiyi bu cihaz sayesinde elde edebilirdiniz: Uçak biletleri, süpermarketteki ürün fiyatları, hep okumak istediğiniz kitaplar, seçtiğiniz haberler… İlgilendiğiniz konuları (spor, politika vb.) makineye söyler, makine de geniş arşivini tarayarak ve seçerek size bu belgeleri temin ederdi. Günlük gazete denilen birkaç kiloluk odun posasını aldığınızda görebileceğiniz ıvır zıvırları değil, sadece istediğiniz bilgileri sağlardı. Bu teknoloji, refahımız için ormanları da kurtaracaktır. Gazetenin modası geçmiş olacak ve bu teknolojiyi kullandığımızda, dünyanın dört bir tarafına tonlarca kâğıt göndermekten de kurtulacağız.
AT&T Muhabiri: Evimizden yüz yüze haberleşme imkânına sahip olacaksak, bu sizin “İşe gidip gelme – Haberleş!” felsefeniz hakkında ipucu verir mi?
Arthur C. Clarke: Evet, yavaş ilerliyoruz – yavaş ilerlemeyelim – ve bu, istediğimiz dünyaya ulaşmak için çok yavaş. Eninde sonunda trafik sorununu bu yolla çözeceğiz; her yeri betonla kaplayarak değil, trafikten kurtularak. Geleceğin dünyasında seyahatler ihtiyaç için değil, zevk için olacaktır.
AT&T Muhabiri: Peki, bu tür bir iletişim ve zevk için yapılan seyahatler, sosyal hayatımızı zaman dilimleri açısından nasıl etkileyecek?
Arthur C. Clarke: Sosyal hayatlarımızı, geçmişte otomobil ve telefonun etkilediği kadar olumsuz etkileyecek. Zaman dilimlerinden bahsettiniz ve bu, ABD gibi büyük bir ülkede önemli bir endişe kaynağı. ABD’de bir kıyıdan öbür kıyıya telefon ettiğinizde bile arkadaşlarınız uyuyor olabilir ve onları gecenin köründe uyandırabilirsiniz. Fakat geleceğin dünyası, herhangi bir zamanda arkadaşlarınızın yaklaşık üçte birinin uyuduğu ama bunun hangi üçte bir olduğunu bile bilmediğiniz küçük bir şehirde yaşamak gibi olacak. Yani, zaman dilimlerini tümüyle ortadan kaldırmak ve herkes için ortak bir zaman kullanmak zorunda kalabiliriz – bu da her türlü probleme neden olabilir.
AT&T Muhabiri: “İletişim” konseptinizi ilk defa ortaya attığınızda, birçok bilim insanı bu fikrin oldukça çılgınca ve mantıksız olduğunu düşündü mü?
Arthur C. Clarke: Zihnim çok uzaklardaydı, yaklaşık 36,000 km uzakta… Ama hayır, o an için onlara çılgınca gelmemişti. Yıl 1945’ti ve V2 Roketleri üretilmeye başlanmıştı. Benim makalem yayımlandığında atom bombası atılmıştı, yani insanlar neredeyse her şeyi kabul etmeye hazırdı. Negatif eleştiri aldığımı hatırlamıyorum ama doğrusunu söylemek gerekirse yapılan hiçbir yorumu da hatırlamıyorum. Fikrimin saçmalık olduğunu söyleyenler olmadı, 10 yıl önce belki olurdu ancak 1945’te olmadı.
AT&T Muhabiri: İletişim açısından gelecekte, uzak gelecekte neler görüyorsunuz?
Arthur C. Clarke: Beni en çok ilgilendiren şey, insanların iletişiminden ziyade başka yerlerdeki zeki yaşam formlarıyla iletişim. En heyecan verici ümitlerin içinde en büyük bilinmeyen budur: Uzaydan hiç sinyal alacak mıyız, radyo sinyali veya başka türlü bir sinyal? Herkes emin konuşuyor, uzayda bir yerlerde muazzam teknolojik yeteneklere sahip, bizden daha gelişmiş medeniyetler olmalı ve bize doğru yönlendirilmiş olmasalar bile, onların gönderdiği sinyalleri almalıyız. Bizim inceleyebileceğimiz muazzam bir güce sahip olmalılar ve umarım uzaydan ilk sinyal alımını görecek kadar yaşarım.
AT&T Muhabiri: O zamana kadar yaşayacağınızı düşünüyor musunuz? Sizce bu kadar yakın mı?
Arthur C. Clarke: Yarın bile gerçekleşebilir, bunu kimse bilemez. Hatta belki şu an birileri sinyal almış ve bunun haberi de akşam bültenlerine düşmek üzeredir. Bir defasında birkaç yanlış alarm olmuştu ve insanlar ilk sinyali aldığını düşünmüştü. Halbuki sinyal bir pulsara aitti. İnsanlar, bizim için pulsarları bulmuştu. Sinyal o kadar ritmikti ki…
AT&T Muhabiri: Evet…
Arthur C. Clarke: …yapay olabileceklerini düşündüler.
AT&T Muhabiri: Bu çok heyecan verici ve bir kol saatinden de bahsediyorsunuz.
Arthur C. Clarke: Kol saati radyosu.
AT&T Muhabiri: Evet, bir telefon.
Arthur C. Clarke: Kol saati radyosu, Dick Tracy’de seneler önce vardı. Kol saati telefonu da çok yakında teknolojik olarak makul karşılanacak. Böylelikle telefon da artık bir yere bağlı ve sabitlenmiş olmaktan çıkacak. Tamamen mobil olacak ve toplum da yeniden yapılanacak. Tabii ki avantajlarının yanı sıra dezavantajları da var. Bu da demek oluyor ki isteyen size istediği zaman ulaşabilir. Çağrı sinyalinizi kapatabilirsiniz, ama sonra neden kapattığınızı açıklamanız zorunda da kalabilirsiniz. Ancak avantajları çok büyük. Böyle bir alet sayesinde her yıl kurtardığımız binlerce yaşam, neredeyse diğer tüm hususları geçersiz kılıyor.
AT&T Muhabiri: Çok teşekkür ederiz Bay Clarke. Haberleşme uydularının arkasındaki adam olan Arthur Clarke ile sohbet ettik. Ben Pat, AT&T muhabiri.
– Çeviri için Alp Kütükçü‘ye teşekkürler –
Hem teknolojik gelişmeleri hem de bu gelişmelerin sosyal yaşantımızdaki yaratacağı etkileri harika öngörmüş üstad.