Starfield kapak

Starfield: Nasıl Tak Diye Buradayım? Saniyede!

Uzay… Nihai hedef… Dev boyutlu, uzayda geçen rol yapma oyunu olan Starfield, Bethesda’nın 30 yıldır çıkardığı ilk yeni fikri mülk. Uzun yıllardır geliştirilen ve ister istemez beklenti oluşturan oyun, nihayet oyuncularla buluştu. Bethesda, bazı temalar ve fraksiyonlar konusunda başka oyunlarından biraz kopya çekmiş olsa da Starfield epik boyutlarda ve bazen şaşırtıcı derecede güzel görünen bir uzay macerası. Hatta, sonda söyleyeceğimizi de başta söylemiş olalım, Starfield’ı küçük ve boş hissettiren de bizzat bu devasa boyutu. Bethesda’nın artık alametifarikası olmuş çeşitlilikteki yan görevleri, sıklıkla büyük ve absürt olaylara yol açmasına rağmen oyuncu oyunun yıldızlarla kaplı soğuk görkeminde kayboluyor.

Starfield’ın genel estetiğini anlatmak için belki de NASA-punk gibi bir terim kullanmak gerekiyor. Oyunda süper gelişmiş hologramlar ve parıltılı, tek parça uzay kıyafetleri yok. Starfield bunların yerine uzayda çuval gibi hantal uzay kıyafetleri giyilen ve uzay mekiğinizin pilot koltuğuna oturduğunuzda uçak koltuklarındaki emniyet kemerlerinden hallice kemerler taktığınız bir gelecek tahayyül ediyor. Gelecek, kenarları yumuşatılmış modüler küplerden mürekkep, hatta yiyecekler bile! Oyunun evrenindeki en başarılı yiyecek şirketi Chunks adında, küp şeklinde sentetik lezzetler üreten bir şirket. Küp şeklinde elmalar, küp şeklinde biftek, küp şeklinde turta yiyorsunuz.

Oyunda aldığınız ilk kitaplardan biri de Chunks’ın kurucusunun otobiyografisi. Oyunda bu şahsın torunlarından biriyle karşılaşabilsek veya söz gelimi bir Chunks fabrikasına rakip şirketin ajanı olarak sızıp üretim hattını sabote edebildiğimiz bir yan görev bulunsa belki bunun bir önemi olabilirdi, ama yok. Dürüst olmak gerekirse belki de böyle bir yan görev gerçekten de vardır ve henüz bununla kimse karşılaşmamış olabilir, zira oyun yan görevleri tabiri caizse üzerinize atıyor. Bir yerleşim yerine veya büyükçe bir şehre girdiğinizde elinizi sallasanız, yan görev verecek bir NPC’ye çarpıyor. NPC diyalogları oldukça keyifli ve ilgi çekici yazılmış. Yan görevler de aynı şekilde ilginç yerlere gidebiliyor. Hatta umulmadık bir kişiden oldukça uzun bir yan görevler silsilesi almanız da muhtemel. Bu açıdan, oyunun büyüklüğü ve genişliği hissediliyor, öyle ki yan görevler içinde boğulmanız bile olası.

Siz diye bahsedip durduğum oyuncu, siz kim olmak isterseniz o. Oyuna, 7 Mayıs 2330 yılında, Vectera adlı gezegenin ayında bir madenci olarak başlıyoruz. Vardiya şefimizin arkasında attığımız kısa bir turdan sonra alıyoruz elimize lazer silahımızı, başlıyoruz ‘kazmaya.’ Bir cevherde sıra dışı bir maddeye dokunuyoruz ve ekran kararıyor. Gözümüzü açtığımızda kendimizi karakter yaratma ekranında buluyoruz. Burada klasik şekilde tipimizi, çatışma için tercih ettiğimiz yöntemi, ne tür silahlarda uzman olduğumuz gibi şeyleri seçiyoruz. Sonunda ne seçersek seçelim, olaylar olaylara bağlanıyor, üssü basan korsanlarla hızlı bir çatışma sekansı ile çatışma mekaniklerini de öğreniyoruz ve kendimizi Constellation adı verilen, her biri eşit derecede sinir bozucu tiplerden oluştuğu anlaşılan bir tür kâşifler birliğine katılmaya zorlanmış buluyoruz (‘Bu devirde uzayı keşfetmek kaldı mı hâlâ?’). Ana senaryo bu aşamada başlıyor.

Constellation mekiğine binip bulunduğumuz ayın yörüngesine çıktığımızda bizi görkemli bir manzara karşılıyor. Ancak manzaranın tadını çıkaramadan korsan uzay gemileri tekrar izimizi buluyor, uzay gemisi navigasyonu ve çatışma mekaniklerini de bu sayede öğreniyoruz. Korsanların da defterini dürdükten sonra bir sonraki hedefimizin Kreet adlı başka bir ayda olduğunu öğreniyoruz. Oyun en büyük hayal kırıklıklarından birini tam bu noktada yaşatıyor: Kreet’e (ve doğal olarak oyunda gitmek istediğimiz HERHANGİ bir gezegene) gitmenin tek yolu galaksi haritasını açıp seçtiğimiz hedefe hızlı seyahat yapmak. Uzay gemimizle seyahat etmek gibi bir seçenek var ama aslında yok, zira oyun oyuncuyu haritayı açıp bir noktadan bir diğerine ‘ışınlanmaya’ zorluyor.

Bu hızlı seyahat sırasında sürekli ‘loading’ ekranıyla karşılaşıyoruz. Bethesda’nın Skyrim ve Fallout 4 gibi neredeyse önceki tüm oyunlarını yaptığı Creation Engine ile geliştirilen Starfield, motorun tam kapasitesini kullansa da belli ki sınırlamalarından da azade değil. Loading ekranları oldukça kısa süreli olsa da, bir yerden başka bir yere gitmek için sürekli bu ekranla karşılaşmak bir yerden sonra ister istemez oyun zevkini baltalıyor. Üstelik, gezegenlere indiğimizde sadece yürüyerek gezebiliyoruz ve gezebildiğimiz alanlar da görünmez duvarlarla çevrili durumda. Bu da, boyutları oyuncuyu rahatsız etsin etmesin, sürekli bir kutudan çıkıp bir başka kutuya girmişiz hissiyatı yaşatıyor.

Ana hikâyenin bundan sonraki kısmı, oyuncuyu bir gezegenden alıp bir diğerine, bir şehirden çıkarıp bir başka şehre ulaştırma vazifesi görüyor. Bu noktada klasik Bethesda formülü işliyor, zira zaten bir yerden sonra ana hikâye ve yan görevler birbirine giriyor. Ana hikâyeyi ilerletmek için bir yere giderken yolda karşılaştığımız birinden bir yan görev alıyor, o yan görevi tamamlamaya gittiğimiz gezegende ilgimizi çeken bir noktayı keşfetmeye başlıyor, oradan bambaşka yerlere sürükleniyoruz ve bir bakmışız ki aradan iki saat geçmiş, ana görevi hiç ilerletmemişiz. Yol boyunca farklı fraksiyonlarla karşılaşsak da, daha önce herhangi bir Bethesda oyunu oynamış birinin ilk bakışta tanıyabileceği topluluklar oluyor bunlar.

Görür Görmez Öldürmemiz Gereken Korsanları‘ öldürüyor, ‘Ticaret Loncası Elemanları‘ ile ticaret yapıyoruz. Bu fraksiyonlara istersek katılabiliyor veya beraber iş tutabiliyoruz. Özellikle oyunun en büyük şehirlerinden biri olan, Alpha Centauri sisteminin Jemison gezegenindeki New Atlantis şehri, aradığımız herkesi bulabileceğimiz bir yer. Etkileşime girebileceğimiz yüzlerce NPC barındıran şehir dört bölgeden oluşuyor ve bu bölgeleri keşfettikçe aralarında yine hızlı seyahat ile geçiş yapabiliyoruz. Bahsettiğimiz yan görevleri bu NPC’lerle konuşarak alabiliyoruz, hatta yeri geliyor, konuşmamıza bile gerek kalmıyor. Yanlarından geçerken sanki havaya bağırırmışçasına konuşmaya başlıyorlar ve bir anda görev kayıtlarınıza yeni bir görev düşüyor. Öyle ki, artık görev vermesinler diye NPC’lerin yanından kafanızı eğip koşarak kaçmak istiyorsunuz.

Yan görevlerin bazıları (özellikle de bahsi geçen fraksiyonların görevleri) oyuncuyu bir anda bambaşka yerlere götürebiliyor. Ölü bir korsanın üzerinde bulduğunuz notta yazan yere gittiğinizde kendinizi eğlenceli bir silahlı çatışmanın içinde bulabiliyorsunuz ya da aldığınız bir yardım çağrısına cevap verdiğinizde, küçük bir yerleşimci kolonisini rahatsız eden kötü adamlarla karşılaşabiliyorsunuz. Ne var ki, bu görevlerin pek çoğunun dev boşlukları ‘daha az boş‘ hissettirmek için yazıldıkları anlaşılıyor, böylece bu görevler de içi boş şeyler hâline gelebiliyor. Oyunda keşfedebileceğimiz söylenen bin tane gezegen var doğru, ancak bunların her biri bambaşka gezegenler değil ne yazık ki. Çok alakasız iki gezegende birbirinin aynısı yerleşkelerle karşılaşabiliyor, bambaşka iki bilim insanından aynı sensör yerleştirme ve veri toplama görevini alabiliyorsunuz ki, bu da tiyatro perdesinin aralanıp arkasındaki dekorun görülmesine benzer bir etki yaratıyor. Gezegenlerin boş hissettirmemesi için indiğiniz alanların prosedürel olarak oluşturulması elbette beklenen bir durumdu, ancak bambaşka iklime sahip bambaşka ortamlarda birbirinin aynısı düşman kamplarıyla karşılaşmak keşif isteğini büyük ölçüde baltalıyor. ‘Point of Interest‘ denen ilginç noktaların kimi zaman aslında o kadar da ilginç olmaması da bu keşif isteksizliğine tuz biber ekiyor.

Elbette özenilerek yaratıldığı belli gezegenler ve şehirler de yok değil. Özellikle okyanus gezegeninde yer alan ve bir siberpunk şehri olan Neon, ekran başında bile hissedilen yoğun ve nemli atmosferiyle insanı içine alıyor. Potansiyel yoldaşlarımızdan birinin kişisel görevi sırasında gittiğimiz Cassiopeia ise turuncu kaya oluşumları ve sanki bunlardan evrimleşmiş gibi duran devasa yengeçsi yaratıklarıyla bir başka ilgi çekici mekân. Firefly’dan fırlamışa benzeyen kovboy kasabası temalı bir gezegenle veya Las Vegas benzeri bir kumarhane cennetiyle karşılaşabiliyorsunuz. Yine de istisnalar kaideyi bozmuyor ve bunlar rastgele oluşturulmuş dev gezegenlerden oluşan bir denizin içindeki adacıklar olmaktan öteye gidemiyor. Aynı yerleri, benzer yaratıkları görüp durdukça, bunların sınırlı parçaya sahip bir Lego setinin farklı farklı birleşimlerinden mütevellit bir simülasyon olduğu gerçeği suratınıza çarpıyor.

Oyun ayrıca bir Bethesda rol yapma oyunundan beklenecek esnekliğe de sahip değil. Bir görevde bir soyguna katılmamız gerekiyor ve ne kadar ince planlarsak planlayalım, görev mutlaka silahlı çatışma ile sonuçlanıyor. New Atlantis’te ailemiz yaşıyor olmasına rağmen, bir barmenle diyaloğa girdiğimizde ‘Buraya ilk defa mı geliyorsun?‘ sorusuna verebileceğimiz cevaplar arasında özel bir seçenek çıkmıyor. Şehirde çatışmaya girip bir tren istasyonunun yarısını havaya uçurmamıza karşın, ertesi gün orada çalışan temizlikçi ile konuştuğumuzda dün hiçbir şey yaşanmamış gibi havadan sudan konuşabiliyor.

Oyunda ‘hashtag içeriği‘ denebilecek, anlamlı bir etkileşime giremediğimiz tonla işe yaramaz ıvır zıvır var. Bu yüzden de gezerken sonsuz sayıdaki not defteri ve saksı bitkisi arasından kredi çiplerini ve sağlık paketlerini seçebilmek için tarayıcınız açık bir şekilde geziyorsunuz. Saksı bitkilerini kıramıyor, alıp birinin başına geçiremiyorsunuz, hâliyle de insan neden zahmet edilip de oraya konduklarını merak ediyor. Fallout 76’daki gibi karakollar inşa edebiliyor, maden çıkarabiliyorsunuz; böylece daha fazla karakol kurabiliyor ve buralarda yoldaşlarınıza kalacak yer ayırabiliyorsunuz. Birkaç seferden sonra bu da rol yapma etkisini kaybediyor ne yazık ki. Oyunda ayrıca karakterinizi etkileyen radyasyon zehirlenmesi veya sakatlık gibi etkiler de var, ancak bunların tedavisi çok kolay olduğundan oynanış üzerinde kalıcı bir etki yaratmıyor. -180 derece soğuk bir gezegende geziyorsunuz ancak hızınıza ve sağlığınıza biraz eksi yemekten öte bir zararla karşılaşmıyorsunuz.

Uzayda seyahat, tüm bunların aksine çok eğlenceli. Kendi geminizi oluşturabilmeniz ise muazzam. İlk aldığınız gemi olan The Frontier çok matah bir uzay gemisi olmasa da, New Atlantis’e ulaşır ulaşmaz kendi geminizi inşa edebiliyorsunuz ve bu çok tatmin edici. Geminin parçalarını zamanla geliştirebiliyorsunuz. Üstelik uzaydaki it dalaşları da çok eğlenceli. Gemideki mürettebat bağırarak geminin aldığı hasarı bildirirken veya düşman gemisinin kalkanlarının düştüğünü haber verirken, yok ettiğiniz uzay gemilerinin enkazı arasından geçip kalan son düşmana roket sistemini kilitlemeye çalışmak müthiş bir adrenalin patlaması yaşatıyor. Ne var ki, uzay gemisinde yeterince vakit geçiremiyor olmak bu tatlı duyguyu bozuyor.

Uzay aşırı büyük ve gemiyle bu mesafeleri aşmak, fonksiyonel açıdan imkânsız. Uzayda önünüzde bir gezegeni görüp ona doğru uçarak gidemiyorsunuz. Bu yüzden de ara yüzü açıp hızlı seyahati seçiyor, yükleme ekranının geçmesini bekliyor ve yeniden ara yüze dönüyorsunuz. Hâliyle de oyun, Skyrim’den veya Fallot 4’ten daha küçük hissettiriyor. Bu devasa boşluk, sanki küçük küçük yüz tane haritanın uç uca eklenmesiyle oluşmuş izlenimi veriyor. Bir gezegene indiğinizde görünmez duvarlara çarpana kadar yürüyüp ilginç bir şey bulmaya çalışmak ağızda kötü bir tat bırakıyor. Skyrim’in Whiterun köyü bile, içinde yaşayan taş çatlasın yirmi kişiyle Starfield’ın büyük şehirlerinden daha canlıymış gibi hissettiriyor. Starfield, açık dünyaya sahip devasa bir oyun gibi görünse de daha çok bilimkurgu temalı bir eğlence parkına benziyor: Geniş evrenini keşfetmek için yavaş yavaş ilerlemenizi değil, görmenizi istediği yeri gösterdikten hemen sonra bir diğerine gitmenizi sağlamaya çalışıyor.

Yazar: Erkam Ali Dönmez

Oyun sever, oyun oynar, oyun çevirir, oyun yapar.

İlginizi Çekebilir

halka dunya muhendisleri

Halka Dünya Mühendisleri’nde Büyük Sorular ve Çözümler

Larry Niven’in kitabın ithafında söylediklerinden anladığımıza göre Halka Dünya, seri olarak düşünülmüş bir proje değildir. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin