“Başlangıçta Kelimeler vardı ve Kelimeler bu diyarları yarattı. Bu Kelimeler ben, bu Kelimeler her şeydir. Kelimelerin bittiği yer, dünyanın bittiği yerdir. Olmayan bir diyara adımını atamazsın.” -Elohim
İnsanlık tarihinin önemli bir kısmı, çoğunlukla kendi bakış açılarını ve kültürel elementlerini merkeze alarak her şeyin aslen nasıl başladığını açıklayan çeşitli yaratılış destanlarıyla doludur: Günümüzde bile kayda değer miktarda takipçiye sahip İbrahimi Dinler (İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik); Tanrı’nın insanı Adem ve Havva adlı bir çiftten var ettiğini söyler. Bu dinlerden daha eski olan Antik Yunan Mitolojisine göre, her şeyden önce Khaos (şimdiki anlamıyla kaos) adlı bir titan bulunmuş, sonrasında ortaya çıkan Gaia (Yerküre), Eros (sevgi), Erebus (karanlık), Nyx (gece), Uranus (cennet) ve Okeanos (okyanus) ile bildiğimiz evren oluşmuş; buna ek olarak Prometheus‘un ateşi sunmasıyla bilinen insanlar ortaya çıkmıştır. Bir Yerli Amerikalı inancı ise, ilk bilinen insanın bir bezelye tanesinde 4 gün geçirip, 5. günde insan formunda ortaya çıktığını ve etrafı keşfedip Dünyaya adapte olduğunu anlatır.
Bütün bu inançlar, şu ya da bu şekilde ortaya çıktıkları kültürlerin ve yaşam biçimlerinin bulunduğu elementleri kapsar ve o şekilde aktarılır. Oluşan durum ise çoğu zaman bu furyayı başlatan kültürün destanda merkezileştirilmesi ve hikayenin de zamanla evrensel bir gerçek haline gelmesiyle sonuçlanır.

İşte The Talos Principle adlı oyunun yaptığı tam da budur. Kendi yaşam biçimlerini merkeze alarak her şeyin nasıl yaratıldığını ve işlediğini anlatan bir destan. Fakat bu destan, diğerlerinin aksine ne insanları ve kültürlerini baz alıyor, ne de bizim gerçekliğimizden söz ediyor. The Talos Principle’ın bize sunduğu mitoloji, sentetik bir mitolojidir ve merkeze aldığı kültürün sahipleri ise Androidler; nam-ı diğer yapay zekalardır!
Hikaye boyunca rolünü üstlendiğiniz karakter, isimsiz bir android. Bir anda uyanıyorsunuz. Gözlerinizi açtığınız gibi görüşünüzü engelleyen güneş ışınlarıyla karşılaştınız; elinizle gölge oluştururken aynı zamanda da yerinizden doğruldunuz. Bulunduğunuz yer, ilginç bir şekilde bir hayli sofistike teknoloji alet-edevatlarının orada burada konumlandırıldığı ve Antik Roma kalıntıların bulunduğu nispeten geniş bir düzlük. İlk adımınızı tam atacakken bir anda ulu bir ses duyuyorsunuz: Size sesleniyor. Kendisinin Elohim (İbranice Tanrılar anlamına gelir) olduğunu; sizi ve bu diyarları yarattığını söylüyor. Karşılığında, sizden bu diyarlarda bulunan çeşitli zorlukları aşmanızı, kendi inancınızı test etmenizi istiyor; başarılı olursanız miraca yükselecek ve ebedi refaha kavuşacağınızı buyuruyor. Ama tek bir şart var:
Bu süre zarfında ne yaparsan yap, sakın ola ki Kule‘nin seni cezbetmesine izin verme! Şayet ki bu olur ve kulenin tepesine çıkarsan; bu senin, senin türünün ve en nihayetinde bütün her şeyin sonu anlamına gelecektir. (Buradan anlaşılacağı üzere söz konusu kule, Eski Ahit’te bulunan Babil Kulesi ile Yaradılış Destanı’nın yasak meyvesinin harmanlanmış versiyonudur.)

İşte bu noktadan sonra, karşılaştığınız onca zorluklar ve belki de hiçbir cevabı olmayan entelektüel sorular arasında vermeniz gereken iki karar var: İnancına sadık kal ve Elohim’in sözünü dinle. Böylece sana sunulan nimetler ve zorluklarla inancını test eden her engeli aşarak vadedilen ebedi refaha ulaşmak için çabala. Ya da merakına yenik düş, cevaplanması zor olan soruları sor, Elohim’e meydan okuyup kim olduğun ve çevrende ne haltlar döndüğü konusunda cevaplar aramaya başla ve gerçeklerle (ne kadar dehşet verici olursa olsun) yüzleşmeye kendini hazırla.
Her iki durumda, vereceğin kararlar senin en nihayetinde nasıl hatırlanacağını da belirleyecek.
Yapımını Croteam‘in, dağıtımını ise Devolver Digital‘ın üstlendiği The Talos Principle, bulmaca bazlı felsefi bir bilimkurgu oyunu olmasının yanı sıra, bize aslen yukarıda bahsedilen hikayeyi sunarak, adeta kendi mitolojilerimizin bir yansımasını da gösterir nitelikte.

Baz alınan konu yalnızca mitolojik elementlerin alegorisiyle kalmıyor. Yukarıda da bahsedildiği gibi, aslen rolünü üstlendiğimiz karakter isimsiz bir android. Oyun boyunca karşınıza çıkacak bir hayli karmaşık bulmacaları çözebilme yeteneğinden ve hatta ona sunulan entelektüel ve felsefi sorulara verebildiği insani cevaplarndan yola çıkılırsa, androidin temelde akılsız bir tenekeden ibaret olmadığı, dahası Asimov‘un 3 Robot Yasası‘ndan da öte bir varlık vasfı taşıdığı anlaşılabiliyor. Dolayısıyla The Talos Principle, yapay zeka kavramının felsefi boyutunu her yönüyle bize yansıtmaya çalışan, sentetik bir varlığın kişilik ve bilinç sahibi olup olamayacağını sorgulatan ve bunu yaparken de inceden inceye kimlik ve bilinç olarak bildiğimiz, daha doğrusu bildiğimizi sandığımız kavramlar hakkında bizi tereddüde düşüren bir hikaye özelliği taşıyor. Bütün bunları yaparken de, bizi sıradan bir gözlemci olmaktan çıkarıp, söz konusu olayların bir parçası haline getirerek, gelişen olguları daha da ciddiye almamızı sağlıyor.
Aynı zamanda hikaye, bizi karakterimizin kendisi de dahil içinde bulunduğumuz dünyanın asıl doğasını, nasıl ve ne amaçla var olduğunu öğrenmeye ve en nihayetinde ardında yatan korkunç gerçekleri aramaya teşvik ediyor.

Sonuç olarak The Talos Principle, insanı içine çeken melodisi, bir hayli nostaljik hissettiren tarihi görselleri ve birçok diğer yapıma olan göndermeleriyle büyük ölçüde olumlu yorumlar alan bir oyun olmakla birlikte; takdim ettiği konusu, acımasızca sorduğu varoluşçu soruları, karaktere sunduğu ilginç ikilemi ve bulunduğu gerçekliğin zekice saklanmış gizemiyle, kesinlikle hafife alınmaması gereken bir yapım.
Issızlığın içinde feryat figan bir ses duydum. “Uyanın! Uyanın, Yeni Kudüs’ün evlatları! Asırlar süren mücadeleniz sona erdi; zafer kazanıldı! Sonunda barış hasıl oldu!”
Ve tüm yaşayanlar öne çıkıp şehrin nefasetiyle coştular; o şehir ki Cennet denen yeşil ve nefis topraklara inşa edilmişti.
“Hangi eller inşa etti bu şehri?”diye sordum.
“Mevtaların elleri.” dedi seda.
“Peki şimdi neredeler? Bilelim ki, onlara bu hediyeleri için şükranlarımızı sunalım?”
Seda artık suskundu; ve o an anladım.
Eserleri karşımızda olsa bile, mevtalar çoktan göçmüşlerdi.
– Elohim
Hazırlayan: Burak M. Kılıç