Dungeons and Dragons ya da kısa adıyla D&D fantazya ağırlıklı bir masaüstü oyunudur. Rol yapma oyunlarının da öncüsü sayılır. D&D dünyasında çeşit çeşit tür, karakter, diyar, kıta, hatta gezegenler ve boyutlar bulunur. Bizi ilgilendiren kısım D&D’de bilimkurguyu çağrıştıran öğeler. Tabii bu bilimkurgu, sert bilimkurguseverlere hitap etmeyen, bilimsel açıklamalardan ziyade işin “kurgu” yönüne eğilen bir bilimkurgudur.
Mesela deniz elfleri diye bir tür vardır bu oyunda. Bu elfler, denizin altında yaşarlar. Solungaçları ve perdeli parmakları vardır. Bir nevi deniz memelisine dönüşmüşlerdir. Oldukça içine kapanık, izolasyoncu ve barışçıl bir toplum yapıları vardır. Renkleri deniz renklerindedir, mavimsi ya da yeşilimsi renkler. Kıyıya yakın yerlerde yaşayan deniz elfleri, gizli gizli karadaki yaşamı gözlemler. Peki burada, bize bilimkurguyu çağrıştıran şey ne? Deniz elflerinin, su altı yaşamına yönelik evrimleşmesi. İnsanların çeşit çeşit türlere sahip olduğu bir alternatif evren düşünün ya da yunuslara benzeyen egzotik bir deniz memelisinin alet kullanma yeteneği geliştirdiğini…
Deniz bazlı zeki bir yaşam formunun kuracağı şehirleri, karadaki varlıklar ile ne tür bir iletişim gerçekleştireceğini düşünmek zevkli. Hatta belki de bu deniz bazlı yaşam formunun bulunduğu gezegen tamamen buzlarla kaplıdır ve ancak buzların altındaki hidrotermal bölgelerde yüzey altı okyanusları bulunmaktadır. Yaşamları boyunca asla ışık görmeyen bu canlıların dünya algısı nasıl olurdu acaba? Yalnızca sesler, dalgalanmalar, hareketler ve hisler, belki de bizim anlayamayacağımız bir şey. Beyinlerimiz ikirciklilik üzerine kurulu çünkü. Işık varsa karanlık olduğu için var, kötülük varsa iyilik olduğu için var. Ama bahsettiğimiz egzotik canlıların toplumuna bambaşka bir algı hakim olabilir.
Elflerin drow denen şeytani bir kolu vardır ki, bu tür bir siberpunk dünyasında da işlenmek için oldukça idealdir. Drowlar yer altındaki şehirlerinde yaşarlar ve birbirleriyle sürekli savaş hâlindedirler. Tenleri koyulaşmıştır ve siyah benizlidirler. Lolth isminde bir tanrıçaları vardır ve Lolth’un hikâyesi de muazzamdır. Lakin konudan fazla sapmamak adına bundan bahsetmeyeceğiz şimdilik. Drow toplumu Lolth’un dogmatik öğretileri sonucu oldukça anaerkil bir yapıya bürünmüştür. Bir nevi sürü aklına sahip böcek kolonilerini andırırlar. Yaşamları sürekli kavga ve savaş ile geçer.
Drowlar’dan türeyen bir başka tür de vardır ki, bu da bilimkurgusal bağlamda oldukça ilgi çekici. Drider‘lar. Tanrıça Lolth’un tabi tuttuğu testten geçemeyen drowlar, tanrıça tarafından dönüştürülerek alt bedenleri örümcek haline getirilir. Örümceksi bir sentor olurlar. Driderlar cinsiyetsizdir. Çünkü Lolth ona düşman olan bir kavim yaratmak istemez. Driderlar üreyemez de. Akıl sağlıkları oldukça kötüdür ve çoğu ölümden korkmaz. Sürekli berserk modunda dolaşırlar. Siberpunk bir dünyada, insanlar genetik mühendislikte aşırı derecede ileri gitmiş ve artık kendi tanrılarını, tanrıçalarını, büyülü güçlerini yaratabiliyorlar. Tanrılaşan bazı insanlar genetik ya da vücut manipülasyonu özelliğini kazanıyor. Sonrası ileri teknoloji, sefil yaşam.
Elflerin bulunduğu bir siberpunk dünya halihazırda var: Shadowrun. Shadowrun da bir rol yapma oyunu ve siberpunk ile büyüyü bir araya getiriyor. Böylesi şeyler kurguda gerçeklik arayanlara itici gelebilir. Lakin siberpunk bir dünyada bir drowun hikayesini yazmanızı yasaklayan da yok. Yalnızca inandırıcılık katmanız gerekebilir. Drowlara vize verilmemesi, drowların terör örgütü organizasyonlarına katılması ve hatta onların başına geçmesi, drow süper suçlular ya da driderlar… belki de bu kadar karmaşaya gerek yok. Uzun yıllar önce kırsaldaki yer altı şehirlerinden maden şirketi tarafından çıkarılıp şehre göçe zorlanan gariban drowların hikayesini de anlatabilirsiniz. Kurgusal bir ülke, kurgusal bir şehir ama hemen hemen bizimkinin parodisi olan bir kültür. Mesela Murat Yıldırım’ın Bütüris Cumhuriyeti gibi. Drowların gece kondu mahallesi, drow pavyonları, adana kebap yiyen drowlar vesaire.
Kısacası drowlar vesaire fantastik ıvır zıvırı bir sahne dekoru gibi kullanmaktan ziyade kurguya bütün gerçekliğiyle işlemek oldukça keyifli. Üstelik okuyucu için de bir nebze olsun inandırıcılık katıyor. Bunların haricinde, D&D’deki bir başka ilgi çekici özellik bir çok gezegenin olması. Dünya muadili Toril gezegeninin Selune isimli bir uydusu ve de Selune’nin Gözyaşları diye pek çok minik göktaşından oluşan belli belirsiz bir kuşağı vardır. D&D’deki varlıklar spelljammer denen gemilerle uzay yolculuğu yapabilirler… bu gemilerin temel çalışma prensibi büyüdür. Halkalı bir gezegen, güneşe epeyce yakın duran, hastalıklı amniyotik okyanuslarla dolu bir gezegen, şeytani bir uzaylı türü, kalyon şeklinde bir bulutsu, tuhaf kozmolojik dizaynlar…
D&D’den çıkarabileceğimiz bilimkurgu fizik kurallarının farklı şekilde işlediği bir paralel dünyada, Leonardo DaVinci’nin uzaya çıkan çarklı makineler tasarladığı bir clockpunk kurguyu andırıyor.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade