Kötü huylu bir tümör gibi büyüyen kapitalist kâbus Night City, Yalnız Yıldız eyaletinin tam kalbinde zaten vücut bulmuş durumda.
Cyberpunk evreninin yaratıcısı Mike Pondsmith, Cyberpunk 2077‘nin Night City’sini kurguladığında Kaliforniya’nın distopik bir versiyonu olarak hayal etmişti. Çelikten ve betondan bir heyula gibi yükselen ve bir şehirden çok canlı bir organizmaya benzeyen Nihgt City, Kaliforniya eyaletinin merkezinde, Pasifik kıyısında yer alıyordu. Rüzgârda salınan palmiye ağaçları ve daima masmavi gökyüzüyle Night City, Kaliforniya’nın mükemmel bir kopyası gibi dursa da, gerçek hayatta buraya birçok açıdan çok benzeyen başka bir şehir var, hem de Teksas’ta.
Cyberpunk 2077, oyuncusunu sürekli bir estetik bombardımanına tutuyor. Müstehcen neon tabelalar ve müthiş parlaklıktaki devasa billboardlar, beton ve çelikten binaları gizliyor. Şehirde gezerken geleceğin bayağı ve çocukça bir boşluktan ibaret olduğunu duyumsuyorsunuz. Yükseltilmiş otobanlar ve battı çıktılarda kısa bir yolculuk, sizi Vista Del Rey‘in şık ve gösterişli mahallelerinden Pacifica‘nın yarım bırakılmış inşaatlarına götürebiliyor.
Karışık otoyol sistemi ve sonu gelmez billboardlardan sıkılırsanız, 9. Otoyol’a atlayıp şehrin dışındaki topraklara da çıkabilirsiniz. Keşmekeş halindeki banliyölerin ardından, şehrin sınırları bir anda sona eriyor. Şehir dikiz aynasında geride kalırken, oyuncuyu önünde kilometrelerce uzanan çorak topraklar buyur ediyor. Tabii, burada istediğiniz gibi at koşturmak serbest ama insan kısa sürede sonu gelmeyecekmiş gibi görünen geniş yolların korkutucu boşluğuyla yüzleşip kendini yeniden şehrin sıcak kollarında buluyor.
Siberpunk distopyalarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Night City Şangay’dan, Los Angeles’tan ve Kowloon’ndan esintiler taşıyor. William Gibson‘ın dediği gibi, gelecek geldi, sadece henüz hepimiz farkında değiliz. Para ve güç hızlanarak Teksas’a akmaya devam ediyor. Elon Musk başta olmak üzere birçok milyarder, Kaliforniya’yı terk ederek Yalnız Yıldız eyaletine gelmeye başladı. Oracle ve Hewlitt Packard, merkezlerini Teksas’a taşıyan multi milyar dolarlık şirketlerden sadece ikisi. Belki günümüzde dünyanın en ünlü podcast sunucusu olan Joe Rogan, Teksas’a taşındı ve özgürlüğü orada bulduğunu söyledi. Zira Teksas’ın sunduğu özgürlük, zenginlerin istedikleri her şeyi yapabilmelerine imkân tanıyan türden bir özgürlük. Başka yerlerde distopyalarını yaratan ve bundan sonuna kadar faydalandıktan sonra kaçıp cennet bahçelerini kuracak yer arayan zenginler için ideal bir yer.
Teksas, ABD’nin en siberpunk eyaleti ve Dallas da onun grotesk gözbebeği. Evet, Austin eyaletin merkezi ve birçok beyaz Amerikalı’ya göre kültürel anlamda da başkenti olabilir. Evet, Houston sahilde büyüyen bir metropol ve Teksas’ın kültürel anlamda da en aktif şehri olabilir. Fakat en çok para ve en büyük nüfus ise Dallas’ta. Üstelik aynı zamanda bir alışveriş merkezi olan dünyaca ünlü bir müzesi de var, böyle bir karışım daha ne kadar siberpunk olabilir? Dahası, Dallas kafayı kendisiyle bozmuş bir şehir, sürekli bir metropol olup olmadığını soran, kendini Los Angeles ve New York City ile karşılaştıran bir şehir.
Dallas gerçek bir acayiplikler şehri. Örneğin şehirde birkaç blok kaplayan bir semt var, bu semt gayrı resmi olarak striptiz kulüplerinin mekânı haline gelmiş durumda. Aynı zamanda o kadar çok megakilise var ki akademik makalelerde bile konu ediniliyor. Ayrıca, içinde istediğiniz zaman plastik estetik ameliyatı olabileceğiniz bir alışveriş merkezi de barındırıyor. Şu sözü geçen dünyaca ünlü müzede, müşteriler Starbucks’ta kahve sırasında beklerken bir yandan da Andy Warhol’un orijinal işlerini inceleme fırsatına sahipler. Bir Rolex bayisinin üstünde paha biçilmez orijinal tablolar asılıyken, öbür tarafta küçük bir havuzcukta kanatları kesilmiş ördekler yüzerek müşterilerin attığı kırıntılarla besleniyor.
Dallas için siberpunk türünün vücut bulmuş hali demek yanlış olmaz. Robocop Detroit’te geçiyordu ancak film Dallas’ta çekilmişti. Filmde OCP binası olarak gösterilen yapı gerçekte Dallas Şehir Merkezi Binası idi. Robocop’un çekildiği Los Colinas banliyösündeki stüdyoyu ziyaret etmek şehrin çocukları için bir tür ayin sayılırdı. Robocop’tan otuz yıl sonra ise gerçek hayatta, Dallas Polis Departmanı şehir merkezinde bir robota patlayıcı bağlayarak, birkaç kişiyi rehin alan silahlı bir saldırganı öldürdü. Bu, Amerika’da polisin birini öldürmek için robot kullandığı ilk olay olarak tarihe geçti.
Cumhuriyetçi Parti bir Disneyland inşa etse ortaya çıkan yapı Dallas olurdu. Şehrin temelleri tutucu politikalar, düzen yoksunluğu ve benzer saçmalıklar üzerine kurulu. Multi milyon dolarlık Highland Park malikânelerinin, Batı Dallas banliyösüne yirmi dakika mesafede olduğu bir şehir burası. Hispanik kökenlilerin çoğunlukta olduğu Batı Dallaslılar, 1984’te bölgeden kaçmak zorunda kalan bir araba aküsü fabrikasının ardında bıraktığı zehirli kalıntıları kullanarak sokaklarını ve evlerini yeniliyorlar. 2015 yılında Çevre Koruma Ajansı, bu zehirli kâbusun orta yerinde “ekonomik ve sürdürülebilir bir yerleşim planı” oluşturduğu için Dallas yönetimine ödül vermişti.
Cyberpunk 2077’nin Night City’si, aslında var olmaması gereken bir yer. Oyunun geçtiği evrende girişimci Richard Night, devlet denetiminden bunaldığı için Kaliforniya çölünün ortasında bir şehir inşa eder. Burayı inşa etmekteki tek amacı, şirketlerin devletin kendilerine ayak bağı olan düzenlemelerinden azade bir biçimde faaliyet gösterebilmeleridir. Önceleri şehre Coronado City adını verir ve bu federal cömertlik ütopyası, zamanla Cyberpunk 2077’teki baskıcı distopyaya dönüşür. Richard Night bir gece evinin balkonunda şehri izlerken kimliği belirsiz kişilerce silahla vurularak öldürülür, katilleri hiçbir zaman bulunamaz. Şehir meclisi, kurucularını onurlandırmak için şehrin adını Night City olarak değiştirir.
Tıpkı Night City gibi, Dallas da bir zamanlar ütopya hayalcilerinin memleketiydi. 1885 yılında Fransız, Belçikalı ve İsviçreli sosyalistler Trinity Nehri’nin yanı başında ütopik bir cennet inşa etmeye kalkıştılar ve adına La Réunion dediler. Ne var ki güçleri yetmedi ve inşa ettikleri yer sadece beş sene sonra şehir tarafından yutuldu. 1978’de şehre 150 metre boyunda devasa bir gökdelen dikilip tepesine de dev bir top konduruldu. Bu ucubik toplu bina Dallas’ın en yüksek binası oldu ve adına da, inşa edildiği mahalleden hareketle Reunion Kulesi dendi. Burası, Avrupalı sosyalistlerin bir zamanlar farklı bir dünya kurmak istedikleri yerdi. Ne var ki Dallas buna izin vermeyecek, adını ellerinden alıp üzerine de kuleyi devasa bir mezar taşı gibi konduracaktı.
Kısacası, tıpkı Night City gibi, Dallas da var olmaması gereken bir yer. Ülkenin orta yerinde, dümdüz, koca bir alana kondurulmuş devasa bir şehir. Coğrafi özellik olarak neredeyse hiçbir ayırt ediciliği yok. Etrafında bir dağ, tepe, orman yok, üstelik su kaynakları da oldukça kısıtlı. Ama bolca deposu ve otoyoluyla, isteyeni şehrin dört bir yanına götürebilecek karmakarışık bir altyapısı var. Dahası bu yol boyunca aklınıza gelecek hemen her şeyi satın alabilirsiniz de. Dallas’ta bir yerlerde üstünde adınızın yazılı olduğu, bulunduğu Amazon deposundan yakında ülkenin başka bir yerine doğru yola çıkacak olan bir paket daima bulunur. Şehrin havalimanı, yüz ölçümü olarak Manhattan yarım adasından daha büyüktür. Bunu nasıl mı biliyoruz? Çünkü şehre girerken ve çıkarken gözden kaçırılması imkânsız büyüklükteki billboardlar bu gerçeği gururla haykırıyor da ondan.
Dallas da tıpkı Night City gibi ilgiye aç. İkisi de grotesk, cafcaflı ve kötücül yerler. İkisi de, zenginlerin kendi yalanlarına inanmayı tercih ettiği yerler. Tüm o çarpıcı ve gösterişli yanlarıyla oyuncuyu etkileme çabalarına rağmen, Cyberpunk 2077 teknolojinin hayatlarımıza soktuğu yepyeni korkuları ve çılgınlığı resmetmekte yetersiz kalıyor. Eğer Night City size yabancı ve fütüristik geldiyse, henüz Teksas’ta yeterince dolaşmamışsınız demektir.