Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü gösterdiği, gezegenin “kıymetini azalttığı” ve kilisenin öğretilerinden saptığı için Engizisyon Mahkemesi tarafından ömür boyu ev hapsine mahkum edilen, iddialarını geri alıp af dilemeye zorlanan ve kitapları yasaklanan Galileo, Giuseppe Baretti’nin 1757 tarihli bir eserinde şöyle anlatılmaktadır:
“Mahkemeden çıktığı anda önce gökyüzüne, sonra yere baktı; ayağını yere vurdu ve Dünya’yı kastederek, ‘Eppur si muove’ (Yine de dönüyor) dedi.”
Galileo’nun bu sözü söyleyip söylemediği asla kesinleştirilmemiş olsa da, onunla bütünleştiği bir gerçektir. Bu 3 basit sözcüğün altında yatan müthiş anlamlar, günümüze de ışık tutar nitelikte. İşte Haggard‘ın Eppur si Muove albümü bu tarihi olaya müzikal bir pencere aralıyor. Bilmeyenler için; Haggard’ın müzikal tarzı black metale daha yakın olmasına karşın, death ve senfonik özelliklere de sahiptir. Bazıları Eppur si Muove’nin, Haggard’ın daha önceki albümlerinden Awaking the Centuries’in bir kopyası olduğunu düşünebilir, ancak dikkat edilirse oldukça farklı olduğu görülecektir.
Awaking the Centuries’in şarkı sözleri, Avrupa’daki veba korkusu ve Orta Çağ’dan Rönesans’a geçerken yaşanan köklü değişiklikler gibi tarihi temalarıyla Nostradamus’un yaşadığı dönemi yansıtıyordu. Ayrıca şarkı sözlerinde ünlü kahinin bazı mistik düşüncelerine yer verilse de, genel olarak Orta Çağ kozmovizyonu gereği Tanrı merkezli bir anlatım vardı. Eppur si Muove’daysa durum farklı ve Galileo’nun yaşadığı dönemden ziyade keşif tutkusu, aptal insanlar yüzünden yaşadığı düş kırıklığı, fanatizmin ve cehaletin insanlığa zararı gibi daha çok Galileo’nun muhtemel duygu ve düşünceleri yansıtılmış. Çünkü artık her şeyin merkezi Tanrı değil, Rönasans felsefesindeki gibi insandır.
Klasik müzik grubu olarak Haggard, eserlerindeki gerçekçilikle de son derece yakından ilgileniyor. Bu yüzden olay veya kişilerin gerçek yıllarına yer verilmiş. Sözü edilen bu tarihler kontrol edilirse, Nostradamus’un 1503 yılında doğup 1566 yılında öldüğünü ve Galileo’nun da 1564’da dünyaya gelip 1642’de yaşamını yitirdiğini görebilirsiniz. Hatta hem Rönasans (Nostradamus) hem de Barok (Galileo) döneminde müzikal açıdan ciddi farklılıklar bulunmakta. Her iki albümde de neredeyse aynı enstrümanlar kullanılmış, ancak Awaking the Centuries gerek bazı “bard” (Orta Çağ’da halk ozanlığı) benzeri soloları gerekse de tek bir fikri, stili veya sesi ifade etme eğilimi açısından (yani, vokale eşlik eden enstrümanların notaları aynı olmasa bile birbirlerine çok benziyor) daha Orta Çağ tarzında. Öte yandan Eppur Si Muove albümünde ise enstrüman ve vokal arasında karşılıklı bir uyum var. Dahası öğretici gayelerin, süslü nota ve vokallerin yanı sıra, güzellik ve grotesk kavramları arasında dönen ikili bir oyun da söz konusu.
Gitar riffleri, brutal vokal tarzı ve işledikleri tema nedeniyle Haggard’ın müzikal tarzı black metale daha yakın olmasına karşın death ve senfonik etkileri de görmek mümkün. Awaking the Centuries, Avrupa’yı kırıp geçiren büyük veba salgınını konu alması, melodik vokali ve gitar ağırlıklı rifleriyle daha black metale uygun bir atmosfer sunuyordu. Eppur si Muove albümündeyse klasik müziğin baskınlığı söz konusu. Ama bu durum, her iki türü aynı potada eritmenin deneysel olarak farklı bir yolu. Sonuç itibariyle çeşitlilik, dinlenebilir kalmanın ve daha fazla dinleyiciye ulaşmanın temeli. Sıkı metalciler albümü belki sıkıcı ya da yavan bulabilirler, ancak senfonik veya melodik metal sevenler kaliteli şarkı sözleriyle şahane bir müzik deneyimi yaşayacaklardır.
Awaking the Centuries’in yarattığı ortam, müthiş karanlık ve uyumak ile uyanmak arasındaki ince çizgi gibi son derece kaotikti. Eppur si Muove’nin atmosferiyse tutkuyu, cehaleti ve aklın uyanışını temsil eden bazı gri noktalar barındırsa da daha aydınlık ve berrak. Bu da her iki albümün de farklı anlatılara yoğunlaşmış olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla iki albümü atmosfer açısından birbiriyle kıyaslamak pek de doğru olmayacaktır.
Kronolojik ve estetiksel açıdan Haggard’ın gerçekten eşsiz bir grup olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İki farklı müzik tarzını aynı potada eritmenin üstesinden gelebilecek çok fazla grup yok açıkçası. Bazı gruplar da parçalarına orkestra dahil edebiliyor, ancak bunu daha çok garaj gruplarından daha klas olduklarını gözümüze sokma kaygısıyla ve enstrümantal bilinçten yoksun olarak yapıyorlar. Bir başka deyişle onlar, orkestrayı “dekor” ve “süs eşyası” olarak kullanıyorlar. Haggard, metal müzik sevmeyenlere metalin vahşet dolu, paganist veya şeytancı bir müzik türü olmadığının, tam aksine neredeyse tüm diğer türleri armonize edebilecek kadar kapsayıcı bir nitelik taşıdığının ispatı. Üstelik sıkı metalcileri klasik müziğe yakınlaştırarak kültürel zenginleşmeye de katkı sağlıyorlar…
Hazırlayan: Emre İnanır | Kaynak: Spirit of Metal