Daha önce “Evde Film İzlemenin Teknolojik Standartları“nda ve ev sinema sistemlerinden bahsetmiştik. İlgili yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz. “Ev sinema sistemleri”, haliyle oturma odalarımızı birer sinema soluna çevirebilen bileşenlerdir; fakat iş müziğe gelince en yanlış anlaşılan sistemlerin de başında gelmektedirler. Sinema sistemlerinin yönetim merkezindeki A/V Receiver cihazları, kaynaktan gelen sesi ve görüntüyü alıp, “işlemek” suretiyle TV’ye ve hoparlörlere aktarır. Dolayısıyla filmlerdeki ses efektlerinin ( Dolby TrueHd, DTS-HD Master Audio gibi…) duyulabilmesi için “çözülmesi” gerekmektedir. Müzikte ise tam tersi bir yol izlenir; kaynaktan gelen sesin kaydedildiği haliyle gerçeğine en yakın şekilde dinlenmesi amaçlanır. Filmlerin hem ses hem de görüntü olarak yüksek çözünürlük destekleyen dijital (4k ,Blu-ray ya da dijital yayıncılık…) bir kaynağa; müziğin ise analog (Pikap, D.A.C…) ses üreten medyaya ihtiyacı vardır. Teknoloji marketlerinde sinema sistemlerinin film yolu değil de çalınan müzik yoluyla tüketicileri tavlamaya çalışmaları yanıltıcı pazarlama politikalarının bir ürünüdür.
Müziği en saf haliyle dinlemeyi amaç edinmiş kişiler “Odyofil” olarak adlandırılmıştır. Dolayısıyla odyofillerin “gerçek” müzik dinlemeleri için iyi bir Hi-Fi ses sistemlerine ihtiyaçları vardır. Hi-Fi setleri “giriş seviyesi” denilebilecek ürünler sunmakla birlikte, astronomik rakamlara kadar ulaşan geniş ürün yelpazesine de sahiptir. Yüksek bütçelere sahip ürünlerin “daha iyi ses” sunacağı algısı yanıltıcıdır; “doğru bütçeyle doğru ürünleri kombine etme” felsefesi benimsenmelidir. High Fidelity’in (Yüksek Sadakat) kısaltılmış ifadesi olan Hi-Fi, 50’li yıllarda ses sistemlerini tanımlayan bir terim olarak ortaya çıkmıştır. 60’lı yıllarda oturma gruplarında iyice yaygınlaşan stereo sistemler, anlaşılacağı üzere, ev sinema sistemlerine kıyasla daha köklü geçmişe sahiplerdir. 50’li ve 60’lı yıllarda stereo ses sistemlerinde yaygın olarak “vakum tüplü“ (lambalı) amfiler kullanılıyordu; meraklıları için halen üretilmektedir. Stereo ses sistemleri analog temelli olduğu için, dijital sistemlere kıyasla daha az karmaşıktırlar.
İyi bir müzik sistemi “çift kanallı” (stereo) olmalıdır; stereo bir müziğin çok kanallı (5+1, 7+1) olarak dinlenmesi anlamlı değildir. “Bass hoparlörü” (subwoofer) kullanımı Hi-Fi dünyasında kabul görmez. Sesin gerçeğe en yakın haliyle dinlenmesi amaçlandığından, “bass” frekansını gereğinden fazla öne çıkaran bir aygıt tercih konusu değildir. Aynı şekilde bass ve tiz ayarlarını değiştirmemizi yarayan ekolayzer (Eşitleyici) kullanımı odyofiller açısından en büyük “günahtır”; çünkü önemli olan, sanatçı ya da grupların albümlerini kayıt ettikleri haliyle dinlenilmesidir. Evet, subwoofer kullanımıyla bas seslerinin öne çıkarılması ilk başta etkileyici gelebilir; ama gerçekte, dinlenilen eserdeki bass frekansının ön planda olması amaçlanmamıştır. Hi-Fi sistemlerinde “ses” ile ilgili tek bir düğme kullanılır: Sesi yükseltmemizi ya da kısmamızı yarayan “ses düğmesi”. İşte herhangi bir ses ayarıyla uğraşmamıza geren kalmayan Hi-Fi sistemlerinin kalitesini belirleyen faktör, doğru bileşenlerin uyumlu olacak şekilde birbirlerine entegre edilmesidir.
Müziği “doğru” haliyle dinlemek için Hi-Fi dünyasına adım atmak etme isteyen odyofil adaylarını karmaşık görünen bir süreç beklemektedir. Her şeyden önce, eldeki bütçeye göre bir planlama yapılmasında büyük fayda olacaktır. Öncelikle bir müzik seti ve Hi-Fi sisteminin ayırımını iyi yapmak gerekir. Teknoloji mağazalarında gösterişli görünen ve özellikle bass ayarının yükseltilmesiyle tanıtımları yapılan müzik setlerinden “yüksek sadakatli” (High Fidelity) bir ses beklenmemelidir. En doğru adım, Hi-Fi mağazalarına gidip bütçeye uygun olan bileşenleri bulmaktır. Anlaşılacağı üzere Hi-Fi sistemleri, müzik setleri gibi “hepsi bir arada” olan hazır setler değildir; amfinin, hoparlörün ve kablonun ayrı olarak satın alındığı sistemlerdir. Stereo amfi ve hoparlör uyumluluğu dikkat edilecek en büyük husustur.
Bir stereo amfi ve hoparlör seçiminde direnci temsil eden Ohm değerlerine dikkat edilmelidir. Örnek olarak; Amfi 8 ohm elektriksel dirençte 100 Watt bir güç üretiyorsa, 50 Watt güç üreten bir hoparlör ile eşleştiremeyiz; 100 Watt ve üzerinde bir güçteki hoparlör tercih edilmelidir. Hem 4 Ohm hem de 8 Ohm elektriksel dirençleri destekleyen bir amfiyi standart kabul edip, müzik dinlenecek odanın büyüklüğüne ya da küçüklüğüne göre bir hoparlör tercih edilmelidir. Odamız küçük ise raf tipi (Bookshelf), büyük ise kule tipi (Tower) tam aralıklı (Full-Range) hoparlör tercih edilmesi verimlilik açısından önemlidir. Sesin frekans kaybına uğramaması için “oxygen free” (oksijenden arındırılmış) olarak tabir edilen hoparlör kabloları kullanılmalıdır.
Müzik dinlerken iyi bir “sahne hissiyatı” almak istiyorsak, hoparlörlerin odadaki konumları ve duruş açıları en önemli kriterlerden birisidir; stereo hoparlörler duvara ve köşelere belirli bir mesafede konumlandırılmalı, yüzleri müziği dinleyeceğimiz koltuğa doğru dönük olmalıdır. Odada bulunan ahşap eşyalar ve halı (mutlaka olmalı), sesi emerek yankılanma problemini büyük oranda çözerler. Eğer odamız boş ise seste büyük bir yankılanma olacaktır; bu sorunu çözmek için belirli noktalara ses emici süngerler yerleştirilmelidir. Hoparlörleri doğru konumlandırmış ve yankılanma problemini de önlediğimizde keyifli dinlemelerin önü açılmış olacaktır.
Müziğin öncelikle en çok hangi kaynaktan (Pikap, Cd çalar vb…) dinleneceğine karar verilmelidir. Evet, plaktan müzik dinlemek halen büyük bir keyif; ses herhangi bir sıkıştırılma işlemine maruz kalmadığı “gerçek” analog sesi deneyimleyebiliyoruz. Önceliğin analog mu, yoksa dijital mi olacağına karar verilmelidir; elbette ikisi bir arada da olabilir. Fakat genel itibariyle yanlış anlaşılan bir konu var: Cd ya da Flac gibi dijital kayıtlardan çalınan müzik, gene dijital ses olarak dinleyiciye ulaşmamaktadır; her türlü dijital veri, amfinin içinde bulunan ya da harici olarak alınan bir D.A.C. (Dijital Analog Dönüştürücü) sayesinde analog sese dönüştürülür; dijital kaynaktan stereo amfiye olan bağlantılar kaliteli Rca kablolarıyla yapılır. Görüleceği üzere Hi-Fi dünyasında HDMI ve Optik gibi dijital kablolar kullanılmamaktadır.
Müzikte analog kabloların kullanılmasındaki kasıt, eserlerdeki sahne algısının doğru hissedilmesini sağlamaktır. Örnek olarak; vokalin ön planda olduğu ve canlı enstrümanlarla kaydedilmiş bir eseri hem dijital hem de analog olarak dinlersek aradaki “sahne” farkını anlayabiliriz. Analog versiyonda, vokalin sahnenin tam ortasında olduğunu ve enstrümanların onu çevrelemiş olduğu algısını hissederiz; dijital versiyonda, vokalin sahnedeki konumunu tam olarak yakalayamayız (vokal bütüne yayılmış gibidir). Elektronik müzikte bir fark hissedilmeyebilir, ama “klasik” ve “akustik” ağırlıktaki eserlerde fark bariz bir biçimde hissedilmektedir. Dinlenilen albümün kayıt kalitesi en belirleyici unsurdur; ses sistemimiz ne kadar iyi olursa olsun, kötü kayıt edilmiş bir albümü yüceltemez.
Günümüzde CD satışları ciddi anlamda düşmüş durumda; plaklar maliyetli ve pikap iğneleri belirli bir kullanımdan sonra değişim gerektiriyor. Dijital müzik servisleri artık yüksek çözünürlüklü ses hizmeti verebiliyorlar. Mp3’ün yerini alan Flac gibi ses formatları, müzik parçalarını daha yüksek veri akışıyla sunmalarıyla keyifli bir dinleti yaşatabiliyorlar. Yüksek çözünürlüklü sesi destekleyen bir medya oynatıcıyla, internet üzerinden hizmet veren dijital müzik platformlarına bağlanıp müzikalite anlamında keyif alınabilir. Bir Hi-Fi sistemi kurarken öncelikle hangi kaynağın en çok kullanılacağına karar verdikten sonra diğer alternatiflere yönelinebilir.
Evet, iyi bir müzik sistemi kurmak maliyet ile doğru orantılı; fakat giriş seviyesi olarak kabul edilen aktif hoparlörler (dâhili stereo amfisi olan) hem daha uygun bütçeli hem de yüksek kaliteli ürün olmalarıyla tatmin edici bir müzik deneyimi sunabiliyorlar. Dâhili bir amfiye sahip olmaları kullanıcıları ekstra bir masraftan kurtarıyor. Bookshelf boyutlarında olan aktif hoparlörler, ortalama 50Watt Rms ses çıkış güçleriyle tatmin ediciler. Dahili amfisine her türlü kaynağı bağlayıp, kompakt yapılarından ötürü istenilen mekana taşınabilirler; eğer ufak bir odaya sahipseniz aktif hoparlörler alınabilecek en iyi sistemlerden birisidir. Görüldüğü üzere Hi-Fi dünyası en basitinden en karmaşığına kadar geniş bir ürün yelpazesine sahip.
Sesin kaydedildiği doğal haline ve bu doğallığı sunabilecek ürünlerin peşlerinde olan odyofiller, hiçbir zaman gerçek anlamıyla tatmin olmazlar. Oldukça detaycı olan bu kişilerin devasa bütçeli Hi-Fi sistemlerini incelediğinizde başınız dönebilir. Çünkü bu dünya; yalnızca bir amfi ve hoparlörden ibaret olmayıp, stereo sese hizmet amacıyla üretilen birçok üründen oluşmaktadır. Örnek olarak; her iki hoparlöre ayrı ayrı olarak bağlanan mono ve güç amfisi gibi… Tabii en iyisine belki hiçbir zaman sahip olamasak bile, bu özel dünya, bize iyi müziğin nasıl dinleneceği konusundaki kapısını sonuna kadar aralıyor.