Zekâ, İdrak ve Felsefe

İnsanlar felsefeyi formel mantıktan ibaret sanıyor. Salt biçimsel zannediyor. P ise Q’lar. Öncüller, çıkarımlar vs. Ve böyle sandıkları için parlak bir zekâya sahip olmanın, –ki zekâ derken akıldan değil, IQ diye tabir edilen ve ölçülebilen bir kapasiteden bahsediyoruz- tek başına yeterli olduğunu düşünüyor. Oysa felsefenin IQ ile pek az ilgisi var. Elbette bir miktar zekâ gerekli ama çok yüksek IQ’lu olup felsefeye ilgi duymayanlar olduğu gibi, pek zeki olmadığı hâlde sezgisi (anschauung) güçlü, idrak ve yorum kabiliyeti gelişkin, hepsinden önemlisi yaşantılarından, yaşadığımız, gayet somut dünyadan sonuçlar çıkartabilen, sağlam tespitler yapabilen insanlar da var.

Küçük bir çocuk satrançta seni-beni yenebilir. Bu IQ ile ilgili bir durumdur. Felsefe ise hayatla iç içe bir etkinlik olduğundan belirli bir yaşanmışlık da gerektiriyor. Çok zeki -bir çocuk- olmanız, -tekrar edelim, zekâ derken yüksek IQ’yu kastediyoruz- tek başına Spinoza’yı, Nietzsche’yi, Badiou’yü filan anlamanıza yetmez. Felsefe, kodlama gibi, yazılım geliştirme gibi bir disiplin değil.

yapay-zeka

Gerçi bilimde de zekânın tek başına yettiği söylenemez. (Keşif bağlamı.) Bir kuramın icadında irrasyonel etmenler, düşler, ruh hâli ve yaratıcılık gibi etmenler vardır. Çok zeki birisi, sezgisi zayıf olduğu için herhangi bir yenilik getiremeyebilir. Faraday’ın matematiği pek iyi değildi ve Faraday’ın sezgisiyle (altıncı hissi kastetmiyoruz, anschauung ya da intuition diyelim, belki idrak kabiliyeti) bulduğu elektromanyetizmayı formüllere döken kişi Maxwell idi. Einstein da matematikte sıkıntı çekermiş. Kimi keşiflerini öğrencisi Grossmann’ın formülleştirdiği söylenir. (Rovelli, The World is Not What It Seems.)

Felsefeye “bulaşan” insanların mutsuz olacakları yargısı da sorunlu. “O çocuğu felsefeden kurtarmalıyız” gibi öneriler, felsefenin bu dünyaya ait olmadığı, göklerde süzülen kavramlarla iş gören, yaşamla bağlantısı olmayan bir disiplin olduğu inancına dayanıyor. Okuyan insanlar zihnen bu ideal öte-dünyada, kavramların dünyasında “yaşadığı” için, fazla okuyanın kafayı yiyeceğine veya dünyanın hâlinden memnuniyetsizlik duyacağına inanılıyor.

Formül şu:

  • Okuyan kişi mevcut olmayan düzenleri öğrenir.
  • Bu düzenlerin mevcut düzenden daha iyi olduğuna inanır.
  • Mevcut olmayan daha iyi düzenin yokluğundan ötürü mutsuz olur.

Bu formül yanıltıcı. Mevcut olmayan düzenin daha iyi olduğu su götürür. Kaldı ki, mevcut düzen öyle karmaşık bir ağdır ki, tüm parça ve mekanizmalarını bilmediğiniz bir gemiden tek bir vida sökmeye bile korkarken, tüm dünya düzenini baştan ayağa değiştirmek gibi bir hayal kurabilmeniz için idealde benimsediklerinizin olağanüstü sağlam ve ayrıntılı olması gerekir. Çetrefil dünya ağında hiç kimsenin her şeye vakıf olabileceğine ihtimal veremeyiz. Spontanlık göz ardı ediliyor.

Hazırlayan: Tamer Ertangil

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

acikbeyin video bilimkurgu

AçıkBeyin’de Bilim ve Bilimkurgu Söyleşisi

AçıkBeyin YouTube kanalında bilim ve bilimkurgu üzerine keyifli bir söyleşiye imza atıldı. AçıkBeyin‘den Sinan Canan, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin