Çoğu zaman, yıldızlararası bir yolculuğun yalnızca “dış görünüşü” etkileyeceği düşünülür. Hatta zorlu yolculuğu atlatıp yıldızlara ulaşan insanların artık bilinen anlamdaki insanlardan tamamen farklı bir şeye dönüşebileceği söylenir. Nihayetinde insanlar Dünya şartlarına göre evrimleşti fakat yıldızlararası yolculuklarda, insanlar Dünya’nın sunduğu pek çok korumadan yoksun kalacaklar. Peki sadece dış görünüşleri ve bünyeleri mi değişecek? Ya davranış biçimleri? Mesela dil?
Dil bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmış olmalı. Dilin ortaya çıkışı ile alakalı pek çok teori var ama kesin bir senaryo yok, olması şu an için mümkün gözükmüyor. Teorilerden bir tanesi dilin insanların doğadaki sesleri taklit etmeye başlamasıyla ortaya çıktığını söylüyor, bir diğeri de insanların acı, öfke, şaşkınlık anlarında çıkardığı seslerin giderek evrimleşip kompleks bir iletişim aracına dönüştüğünü. Bunların hepsi ayrı ayrı zayıf ve güçlü yönleri olan ama birbirini tamamlamadıkları sürece eksik kalan teoriler.
Yıldızlararası bir yolculukta (ya da yolculuğun sonunda) dil ya yeniden “doğabilir” ya da Dünya’nın hatırası ile birlikte insanların hafızasından silinip gider. Yıldızlararası yolculuk için düşünülen en yaygın metotlardan biri “nesil gemileridir” ve bu gemiler mikro-dünyalar halinde, bir daha geri dönmemek üzere, narin karanlığa açılıp hedeflerine doğru sürüklenir. Gemiye binen ilk nesil, yolculuğun sonunu göremeyeceklerini biliyordur ama eninde sonunda yirminci nesilden torunları o hedefe ulaşacaktır.
Dünyada dahi aynı dili konuşan insan toplulukları arasındaki mesafe uzadıkça dil farklılıklar göstermeye başlar. Bu mesafe hem sosyal hem de coğrafi olabilir ama en nihayetinde baz alacağımız zemin ortak bir dildir. Nesil gemisine binen insanlar çeşitli arka planlardan geliyor olsalar da, nihayetinde birbirleri ile anlaşmak için ortak bir dile ihtiyaç duyacaklardır. Mesela, uzay görevlerinde ortak çalışan Rus ve Amerikalı astronotlar birbirleriyle Runglish dedikleri kırma bir dille anlaşıyor. Bir Rus, eğer işaret ettiği nesnenin İngilizcesi’ni bilmiyorsa Rusça’sını söylüyor, Amerikalı da bunu anlıyor ve ortak bir dil ve bu dile ait bir kelime havuzu ortaya çıkıyor…
Bir nesil gemisindeki insanların ise görevi “ömürleri” boyu sürecektir. Bu insanlar yirmi nesil boyunca o gemide yaşayacak, Dünya’dan uzaklaştıkça kendi mikro-evrenlerinde kendilerine has bir kültür geliştireceklerdir. Kullandıkları ortak dil ve kendi arka planlarından gelen diller, nihayetinde bir potada eriyip bambaşka bir şeye dönüşecek. Örneğin, dilin çok kadim çağlarda “tabular” ile şekillendiği söylenir. Mesela ava çıkmadan önce tabu olan kelimelerin kullanılması yasaklanırmış, çünkü bu kelimeleri kullanmanın uğursuzluk getireceği düşünülürmüş. Hatta örneğin ayı için, gerçek ismini değil, onu ifade eden başka bir isim kullanıldığı söylenir. Çünkü ayı korku, dehşet ve ölümdür ve onun gerçek ismini anmak demek bu varlığı çağırmak anlamına gelir…
Üstelik dil insan topluluklarının yaşadığı ortamlara göre şekillenir. Mesela çöllerle kaplı bir bölgede yaşayan insanlar kumu ifade etmek için çeşitli kelimelere sahip olabilir ama çöllerden çok uzakta, ormanlarla kaplı bir arazide yaşayan insanlar kumu ifade etmek için yalnızca tek bir kelimeyle yetinebilirler. Bir nesil gemisi insanların akıl sağlığını tehlikeye atacak türden yavanlıkta olmayacaktır ama bir o kadar da karmaşıklıktan uzak duracaktır. O yüzden zaman içinde gemideki insanların kelime hazinesinden bazı şeyler silinip gidecektir… Çünkü o kelimelerin ifade ettiği şeyler artık etraflarında yoktur.
Bunlar haricinde nesil gemisindeki insanlar tuhaf inançlar geliştirebilir ya da bahsettiğimiz tabu örneğindeki gibi bazı kelimelerin kullanılmasını yasaklayabilir. Hatta yolculuğun bir kısmında bizim asla tahmin edemeyeceğimiz türden trajik bir olay gerçekleşir ve dil, hızla bizim bildiğimiz anlamda dil olmaktan uzaklaşmaya başlar. Çok daha egzotik, belki saldırgan ve büyüleyici bir şeye dönüşür. Kim bilir belki de nesil gemisindeki insanlar birbirlerinin vücudunu kelimeler ile kontrol etmeye başlayabilirler. Bunlar “otur, kalk, yürü” gibi komutlar değil de, belki de ortak bir sinirsel ağ yaratacak türden anahtar kelimeler olacaktır.
Nihayetinde dil, insanları birbirine bağlayan görünmez bir ağ gibidir. Bu ağ, nesil gemisi gibi feci halde izole edilmiş bir ortamda bizim tahmin edemeyeceğimiz kadar farklı türde örüntüler geliştirebilir ve nihayetinde insanlar onu neredeyse fiziksel bir varlıkmış gibi algılamaya başlayabilir. Sanki bir sihir kelimesi söyler gibi anahtar bir kelimeyi söyleyerek birbirlerinin zihinlerine girebilir ya da ortak bir bilinç yaratabilirler. Belki de bu tarz ilginç olaylar yerine, nesil gemisine binen insan topluluğunun geliştirdiği dil ile ana dil arasındaki fark, Afrikaans ve Felemenkçe arasındaki fark kadar olacaktır.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade