Geekyapar sitesinin hazırlamış olduğu bu Post-hakikat hakkındaki yazı, şu an içinde bulunduğumuz ve ilerlediğimiz çağı ince detayları ile anlatıyor. Son derece kolay ulaşılabilir olan ”bilgi”, yanında fazlası ile ‘‘bilgi kirliği’‘ de getiriyor.
Önce bu kavranması zor tabiri tanımlayalım biraz. Bilmeyenleriniz için, Oxford English Dictionary’ye göre 2016’nın kelimesiydi post-truth. Bir şeylerin başına “post” takısı gelmesine ülkecek alışık olduğumuz için, “truth” kelimesini de bir çeviri olarak doğruluk ya da gerçek olarak aldığımızda tam da oturmadığı için; kabaca bu şekilde çevirdik. Post-hakikat. Hakikat sonrası. Hakikatin önemli olmadığı topraklar.
Siyasi analistler bu durumu, 2010’lu yılların başından itibaren yükselmeye başlayan, en nihayetinde de 2016’da büyük iki Batı ülkesinde meydana gelen iki siyasi anomali ile pik yapan bir duruş olarak tanımlıyorlar. Buna göre, post-hakikat politikaları bulgularla ilgilenmiyor; politikalarını veya seçim vaatlerini de bunun üzerine koymuyor. Somut olan değil, soyut olanla ilgili bir gidişat var. Retorik duygularla kuruluyor.
Elbette Batılı siyasi bilimcilerin bunu şimdi fark ediyor olmaları, Brexit ve Donald Trump’ın seçimi sayesinde meydana gelebilmiş bir aydınlanma. Tüm Asya adına konuşamam, ancak Orta Doğu çok uzun bir süredir post-hakikat döneminde yaşıyor. Misal biz, memleket olarak “gemi değil, gemicik” cümlesinden beri külodumuza kadar post-hakikate batmış vaziyetteyiz. Siyasi münazara düzlemi tamamıyla hissiyatlar, kimlikler, aidiyetler gibi soyut kavramlarla belirleniyor ve bu belirleniş iktidarın yerini sağlamlaştırıyor.
Ancak bunun ötesinde de yapılması gereken bir tespit var. Evet, post-hakikat dünyasındayız. İnsanlar Dünya’nın düz olduğuna ciddi ciddi inandıkları topluluklar kuruyorlar. Illuminati’nin varlığına inanan sayısı, itiraf edelim, muhtemelen inanmayan insanların sayısından çok daha fazla. Dünyayı gizli gizli yöneten bir grup aile olduğuna yemin üstüne yemin edecek, ama bununla ilgili bir kuş gagası kadar malumatı arka arkaya dizemeyecek insanları benim evden yerleştirmeye başlasak İzmir’e gayet yıkılmaz bir insan köprüsü inşa edebiliriz.
Peki bunun sorumlusu ne?
Tanıştıralım:
Şimdi, yazıyı bir adım dışarıdan takip etmeye başlıyoruz. Yukarıdaki cümleyi bir inceleyelim. Kategorik olarak, bunun adına bilgi diyoruz, değil mi? Bu bir bilgi. Ben bu bilgiyi üretmedim, başka bir yerden edindim (“araştırmak”), ve size aktarıyorum. Siz bu bilgiyle ilk defa karşılaşıyorsanız, sizin için başlangıç noktası bu. Benim için bu bilginin başlangıç noktası Wikipedia. Wikipedia için bu bilginin başlangıç noktası Jimmy Wales’in konuya istinaden kaleme aldığı bir journal makalesi. Jimmy Wales için bu bilginin başlangıç noktası ise algısal. Yani, Jimmy Wales için bu bilgi, araştırarak değil, tecrübe edilerek öğrenildi.
Bütün bu senaryo içerisinde, sahip olduğu bilgiye en yüksek itimatla güvenebilecek olan tek kişi de o. Başka bir örnekle gidelim.
Tekrar bir adım dışına çıkalım yazının. Bu da bir bilgi. Bunu muhtemelen şu an öğrenmediniz… Peki nereden öğrendiniz? Nereden biliyorsunuz? Kuvvetle muhtemel, siz bu bilgiyi bir Hayat Bilgisi kitabından edindiniz. O Hayat Bilgisi kitabı bir öğretmen tarafından yazıldı. O öğretmen onu başka bir kitaptan edindi. O kitabı bir bilim insanı yazdı. O bilim insanı asırlardır sağlaması yapılmakta olan sonsuz deneylerden edindi bilgisini. En nihayetinde, bilginin başlangıç noktası da o deneylerdi işte. Bakın, altını çizmek gerek. Araştırarak değil, deneyerek oluşturuldu o bilgi.
Şimdi size dönelim. Elinizde iki bilgi var. Wikipedia, 2001 yılında Jimmy Wales ve Jerry Sanger tarafından kuruldu. Ve Dünya yuvarlaktır. Bu bilgilere güveninizi nasıl sağlayacaksınız? Nasıl yaklaşacaksınız bu bilgilere? Bunlarla ne yapılması gerektiğine nasıl karar vereceksiniz? Üç şansınız var.
Ya kendiniz beş hissinizle tecrübe edene, yanlışlanabilir bir düzlemde deneyene kadar hiçbir şeyi “bilgi” olarak kabul etmeyeceksiniz. Tek kriteriniz o olacak.
Ya mantık kullanacaksınız, bilginin size gelişindeki boşlukları doldurup, kendi kafanızda bugüne kadar öğrendiklerinizle mukayese ederek çıkarım yapacaksınız.
Ya da bilgiden komple şüphe edeceksiniz. Bu bilgiden değil. Teorik olarak bütün bilgilerden. Yani kıvamınız “bilgi neymiş abi” şeklinde olacak.
Post-hakikat dünyasında, yeni bir cins insan var. Ne empirik, ne rasyonel, ne de şüpheci. Empirik değil, çünkü çıkıp yeni bir bilgi/hakikat oluşturmak için deney yapmıyor; kendi bilgi/hakikatlerinde deney aramıyor. Rasyonel değil, çünkü çıkarım yapmadığı her hâlinden belli, siyasetçilerin tutarsızlığı onu rahatsız etmiyor mesela. Şüpheci hiç değil, çünkü tüm bilgileri eşit bir düzlemde, eşit bir ateşle sorgulamıyor. Post-hakikat dünyasının müthiş insanı, bilgiyi hislerine göre seçiyor.
Ve bunun sebebi Wikipedia.
Tek başına o değil elbette. Ve Facebook. Ve Twitter. Blogosfer, YouTube, Spotify, Photoshop, Audacity. Külliyen bir ad verecek olursak, bilginin demokratizasyonu.
Şöyle gelişti olaylar: Bilgi, alim dediğin insanların elindeydi önceden. Matbaadan önce “bilgi” dediğin şeyin üretimi tekeldi. Hayat bilgisi kitabı vardı ya hani söylediğimiz? Oydu işte. Sen bilgini oradan almazsan, gidip kütüphaneden alıyordun. Kütüphanede tanıştığın bilgileri üretecek adamların belirli bir mertebede olmaları gerekiyordu, çünkü kitap yazmak, onu kütüphaneye kadar ulaştırmak zordu. Sonra matbaa, bilgi tüketimini halka indirdi. Devrim oldu. Reform oldu. Matbaa her şeyi değiştirdi. Bir süre boyunca, her şey iyiydi. Sonra internet geldi. Bilgi tüketimi daha da aşağı halkalara inecek sandık. Coştuk, alkışladık. Çok da tahmin edilememiş bir şey oldu sonra.
Bilgi üretimi demokratize oldu.
Sen Wikipedia’ya makale yazmaya başladın. Photoshop’ta grafik manipülasyon yapmaya başladın. Devrim meydanlarından tweet attın. Audacity’de ses montajladın. YouTube için haber programı hazırladın. Bilgi üretimi, şüphesiz yozlaşmış ve iktidarın kucağında maymuna dönmüş bir tekelden; Peyami Safa sokağındaki kahveyi işleten Hilmi abiye indi bir anda çok sert bir şekilde.
Bu iniş esnasında bir süre boyunca cümleten skeptik takıldık bir ara. Mezenformasyon ve dezenformasyon arasındaki farkı öğrendiğimiz dönem bu aralığa tekabül eder. Orada durmadık yalnız. Bir noktadan sonra, toplum bilgi sorgulamanın getirdiği sıkışıklığa dayanamayıp o yeni cins insanı doğurdu. Post-hakikat adamı geldi aramıza. O mez/dez bakmadan, istediği enformasyonu seçmeye başladı. Bilgi üretimi, hakikatten kopuk bir hızda sağlanabildiği ve hangi bilginin hangi hakikate bağlı olduğunu araştırmak çok büyük teferruat olduğu için, hakikat konuyla ilgisiz bir hâle geldi.
Ve biz artık buradayız. Post-hakikat dünyasında. Biz işimize gelen bilgileri seçiyoruz artık. Gerekiyorsa, alternatif hakikatler yaratıyoruz.
Artık 2+2=5.
Orwell çok, çok haklıydı yani esasında.
Kaynak: Yiğitcan Erdoğan (Geekyapar)