Hep, “evrenin bir köşesinde bizim gibi zeki varlıklar var mıdır?” diye merak etmişizdir. Evrenin büyüklüğü düşünülecek olursa muhtemelen var. Lakin onları bulsak bile temasa geçemeden büyük ihtimalle ya onlar ya da biz yok olacağız. Yüz milyon ışık yılı uzaklıkta bir medeniyet bulduğumuzu düşünün. Elde edeceğimiz tek sonuç evrende hâlâ yalnız olduğumuzdur… Çünkü onlarla iletişim kurmak bile anlamsız bir çaba. Bulduğumuz medeniyet, aslında onların geçmişten gelen bir yansıması. Yüz milyon ışık yılı… İşte Arrival filmi tüm bu korkunç olasılıkları, uzayın gaddar mesafeleri ile dil ve uzaylı temasını birleştiriyor. Sahiden uzaylıları bulduğumuzu ve onlarla iletişim kurmamız gerektiğini düşünelim. Biz onları, onlar bizi nasıl anlayacak? Üstelik iletişim unsurundan haberi olup olmadıklarını bile bilmiyoruz. O zaman şu soruyu kendimize sorma vakti gelmiş demektir: Tüm bu senaryolara ne kadar hazırlıklıyız?
Seth Shostak, Kaliforniya’da bulunan Mount View’deki SETI’nin önemli isimlerinden. Dünya dışı varlıklardan gelecek radyo sinyallerini bulmakla uğraşan bir bilim insanı. Kısacası bu olasılıklar üzerine belki de gezegendeki herhangi birinden çok daha fazla kafa yoruyor. Uzaylılarla iletişim için bir ‘plan’ var mı sorusuna cevap verirken, “bazı protokoller var tabii,” diyor. 1990’larda Shostak, IAA yani Uluslarası Astronotik Akademisi’nde bir kurulun başkanlığını da yaptı. Bu kurul radyo teleskopları kullanarak uzaylılardan gelmesi muhtemel sinyalleri arayan araştırmacılar için “keşif sonrası protokollerinin” revize edilmiş bir halini hazırladı. Bu tarz protokoller ilk kez 1980’lerde, Amerikan ve Sovyet bilim insanlarına herhangi bir dünya dışı zeka ile karşılaştıkları zaman yardımcı olması için hazırlanmıştı. Fakat içerikleri hükümetler ve bilim insanları içindi. Herhangi bir dünya dışı temas ile karşılaşılması durumunda küresel hareketliliği kontrol etmeyi kapsamıyordu.
Siyah Giyen Adamlar
Arrival filminde uzay gemileri pek çok şehre iniyor. Uzaylıların neden Dünya’yı ziyaret ettiklerini anlayabilmek için uluslararası bir seferberlik başlıyor. Bir dilbilimci olan Louise Banks ile bir fizikçi olan Ian Donnelly, bu muammayı çözmeleri için görevlendiriliyor. Gerçek hayatta şu malum protokoller haricinde uzaylılarla yapılacak bir temas için hazırlanmış hükümet düzeyinde bir plan olup olmadığı bilinmiyor. Büyük ihtimalle Men In Black (Siyah Giyen Adamlar) filmindeki gibi uçuk kaçık UFO araştırmacısı hükümet ajanları da yok. Zaten Shostak, “Eğer Men in Black tarzı bir kuruluş açacak paraları olsaydı SETI’yi de desteklerlerdi,” diye dalgasını geçiyor.
Gelgelelim ABD, dünya dışı zeka araştırmalarına öyle ciddi bir ilgi göstermiyor henüz. Shostak diyor ki, “Elbette bu, hükümet tarafından yaratılan bir program değil, yani onların bu meseleyle hiçbir alakası yok. Yine de onların da bu meseleye biraz ilgi göstermesini isterdim ama daha hiçbir şey görmedik.” Bir kez ciddi anlamda heyecan verici bir sinyal yakalandı. Sonradan o sinyal de Avrupa’dan yollanan bir uyduya ait çıktı. Shostak olayı şöyle anlatıyor: “1997’de ciddi anlamda bir sinyal yakaladık. ‘İşte bu’ dedik kendi kendimize. Siyah Giyen Adamlar’ın ortaya çıkmasını bekledik ama gelmediler… Pentagon’un, Beyaz Saray’ın aramasını bekledik, ama arayan soran olmadı. Onlar yerine New York Times aradı…”
Yakın Temaslar
1979’da yazar ve bilim insanı Robert Freitas‘ın yazdığı “Xenology: An Introduction to the Scientific Study of Extraterrestrial Life, Intelligence and Civilization” isimli makalede, 1950’de Washington D.C’de yapılmış sözde bir askeri birifing tasvir ediliyor. Brifingin amacı ise Amerikan’ın bir uzaylı temasına verebileceği potansiyel cevapları tartışmak. Bu sözde plan, “Temas İçin Yedi Adım” olarak bilinecek ve 1967’de UFO’lar hakkında Frank Edwards tarafından yazılan bir kitapta da kullanılacaktı. Gerçi Shostak, Amerikan hükümet ajanslarından da askeriyeden de herhangi bir dünya dışı atılım için hareket sinyali olmadığını söylüyor. Uzaylılardan gelecek bir radyo sinyalini bulmakla Dünya’ya uzaylı gemilerinin inmesi bambaşka şeyler, fakat Shostak o protokollerin olası bir durumda pek de büyük bir rol oynamayacağını düşünüyor. “Bazı kişiler konferanslarımda ‘eğer uzaylılar gelirse ordu ne yapacak’ diye sorup duruyor. Bildiğim kadarıyla bir planları yok diyorum.”
Shostak, “herhangi bir uzaylının buraya gelmesi için asırlara, hatta bin yıllara ihtiyacı var ve tabii bizim şu anki durumumuzdan çok daha ileride olmalılar,” diye not düşüyor . Bu yüzden dünya dışı yaşam ile bir temasın yaratacağı etkiler bile imkansızken nasıl bir plan hazırlansın? “Bu neandertallerin, Amerikan hava kuvvetlerinin tepelerinde belirmesine karşı bir plan yapmasına benzeyecektir,” diyor Shostak.
Dünyaya Çağrı
Arrival filmindeki uzaylılar, ışıktan hızlı araçları sayesinde Dünya’ya gelip bizimle konuşmaya hazır olsalar da gerçek hayatta en fazla dünya dışı akıllı bir varlığın yaydığı radyo sinyalini yakalayabileceğiz, ki bu da en iyi ihtimalle yüzlerce ışık yılı öteden gelecek. Eğer hâlâ oradalarsa ve bizden bir cevap bekliyorlarsa, o cevabı almaları yüzlerce yıl sürecektir. Yani ne söyleyeceğimizi düşünmek için acele etmeye gerek yok. Bazı bilim insanları -buna Stephen Hawking de dahil- aktif dünya dışı akıllı varlık arama programları ile alakalı endişelerini açığa vuruyor. Uzaya yolladığımız çağrıları biri dinliyor olabilir. Hawking böylesi bir duruma karşı bizleri uyarmıştı. Uzaylılar bizlere tamamen yabancı ve verebilecekleri tepki de tam anlamıyla muamma.
Peki ama, eğer uzaylılarla iletişime geçersek onlara kendimizi en iyi nasıl tanıtabiliriz? Onlara kendimiz hakkında kötü şeyleri mi, iyi şeyleri mi söylemeliyiz? Yoksa her ikisini birden mi? Ya sinyal göndermek yerine bizzat gelmeyi seçerlerse ne olacak? Dünya’yı ve insanlığı kim temsil edecek? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri falan mı? İyi ama o sadece bir bürokrat ve bu tarz ciddi bir mesele için gerekli yetenek ve uzmanlığı da yok. “Kimin var ki?” diye düşünebilirsiniz ama en azından bir dilbilimci ya da bir matematikçi göndermek bile Birleşmiş Milletler Genel Sekreterini göndermekten daha akıllıca olurdu. Shostak bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bu tarz hesapların berbat bir şekilde kasıntı olduğunu düşünüyorum. Bana göre, bu tarz bir hesaplama yapmak, Avusturalyalı aborjinlerin Kaptan Cook’un gemisini ufukta görünce ‘dur hele bir konferans düzenleyelim de şu elemanla ne konuşacağımıza ve hangi dili kullanacağımıza karar verelim’ demesine benziyor.” Shostak şu konuya da dikkat çekiyor: “Eğer sessiz kalmamız gerekiyorsa çok geç kaldık çünkü uzaya onlarca yıldır bir şekilde sürekli sinyal yolluyoruz. Bu sinyaller İkinci Dünya Savaşından beri uzaya dağılıyor. Yani onlara yerimizi çoktan bildirdik.”
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak