Distopya mı dedi biri? Aman Allah… sokaklar baştan başa karardı, perdeler indi, ışıklar söndü. Caddelerde postal sesler rap rap rap yankılanıyor. Tanklar falan geçiyor. Bir adam megafonla bağırıyor. Bağıran adam propaganda sloganları atıyor. Jet uçaklar gökyüzünü yırtıp geçiyor. Düşünce polisleri her yanda, dil polisleri, aşk polisleri, her türlü polis dışarıda. Her şey kontrol altında. Bir fetüs bile. Gökdelenler her yanda yükseliyor, fabrikalar kırsalı yok ediyor. İnsanlığın yerini robotlar dolduruyor… bir yapay zeka her şeyin kontrolünü ele almış. Özgür düşünce yasak, birey olmak bir günah… şehirler yanıyor, yandıkça yeniden inşa ediliyor.
Ama bana inanın çokluevren bunlardan daha fazlasına sahip pek çok distopyayı barındırıyor. Aşağıda birkaç tanesi sıralanmış bir halde.
Asalaklar Distopyası
Bu distopya insanın içine karartmaktan ziyade şaşkınlığa düşürüyor. Çünkü her yerde insanlığın tamamen ötesinde bir saçmalık görebilirsiniz. Örneğin gençler dudaklarıyla çıkardıkları bbzzzt bzzzt sesleriyle müzik yapıyor, geceleri çok geç saatlere kadar sokakta öylesine dolaşıp evlerine dağılıyorlar. Eğlence anlayışı bundan ibaret. Geceleri sokakta dolanmak. Üç dört kişilik gruplar halinde adeta morfin çekmiş gibi anlamsız bir ifadeyle yürüyorlar. Tüm dünyada popüler olan tek bir televizyon kanalı var. O da dünya yörüngesinde dönen bir uyduda yaşayan yapay zekanın gördüğü rüyaları yayımlıyor. Tüm insanlar bu şeyleri keyifle izliyor. Yapay zeka bir köpeğin Ay’a fırlatılabileceğini söylüyorsa, insanlar roket kapsüllerine köpekler koyup Ay’a fırlatıyorlar.
Sokaklarda biraz dolaşınca, esasen tüm şehirlerin aynı mimariye, aynı düzene ve tertibe sahip olduğunu göreceksiniz. Tam merkezde ışıltılı cam bir yüzeyle kaplı kocaman plazalar bulunuyor. Bu plazanın kalbinde ise kocaman bir uzaylı silyası var. Tüm Dünya tanrısal bir uzaylı parazitin istilasına uğramış. İnsanlar ona karşı çok bonkör davranarak tüm tapınaklarını sunmuşlar. Artık küresel bir din var dünyada. İnsanlar o koca kozmik parazite tapıyor. Küresel parazitin gücü azaldıkça, insan kültürlerinin birbiriyle kaynaşmasını ve bu kaynaşma sayesinde kendi gücünün daha da açığa çıkmasını istediği için herkesin seyahet etmesini sağlayan hormonlar salgılıyor. Tüm dünya bir anda turizm çılgınlığına kaptırıyor kendini… mevsimler, günler ve aylar bile o kozmik parazitin duygudurumuna göre belirlenmiş. Turizm Mevsimi’nde bu distopyada olmak isterdiniz.
Mutsuzluk Distopyası
Bu distopyanın bulunduğu mekan diğer distopyalara kıyasla çok daha farklı ve egzotik. Çünkü çokluevrenlerde yolculuk ederken rastladığım en tuhaf mekanlardan biri zaten burasıydı. Bunu okuyacak olan küresel-dünya insanları böyle bir şeyin varlığına karşı oldukça tepkili yaklaşacaktır fakat ‘Mutsuzluk Disopya’sının kurulduğu dünya bir disk şeklinde. Evet… bir düz dünyadan bahsediyorum. Tahmin edersiniz ki bu düz dünyada bulunan otoriteler ‘küresel-dünya’ fikrine karşı oldukça agresifler. Kainattaki her gezegen, her gök cismi, her türlü obje küresel olmasına karşın, bir tek onların yaşadığı dünya düz olduğu için bu distopyada herkes mutsuz. Mutlu olan tek insanlar muhalifler. Onlar da dünyanın düz değil, küresel bir biçme sahip olduğuna inandıkları için mutlular zaten. Geri kalan herkes aşırı derecede mutsuz ve kozmik bir ızdırap içinde.
Bu distopyada intihar bile yaygın değil. Herkes yaşlanıp iyice çürümeyi ve dünyada kahır çekmeyi istiyor. Bu kahrı çektikçe çünkü bir sonraki boyutta, dairesel bir şekle sahip cennet-dünyasında uyanacaklarına inanıyorlar. Zavallılar. Sürekli mutsuz kalabilmek ve yaşadıkları dünyanın düz olduğunu birbirlerine hatırlatmak için şehirlerine kocaman plazma ekranlar koymuşlar. Uzaya yollamayı başardıkları birkaç uydu sürekli ‘gezegenleri’nin (gezegen demeye dilim varmıyor inanın) bozuk şeklini yayınlıyor hiç durmadan. Bu ekranların karşısında bir de öteki gök cisimlerinin kusursuz küresel şekillerini gösteren görseller var. O distopyadaki tüm teleskoplar kozmik bir kıskançlık ile kürelerle dolu uzayı tarıyor ve herhangi bir ‘düz-dünya’nın varlığını arıyor umutsuzca. Buradaki zavallı insanlar karşılarına bir uzaylı medeniyetinin çıkacağına dahi inanmıyor. Bu dünyada ‘ilk-temas’ denen bir bilimkurgu alt türü dahi yok. Çünkü edebiyatlarının, sanatlarının ve de yaşayış biçimlerinin tümü, düz bir dünyada yaşıyor olmanın verdiği eziklikle dolu.
İntihar Distopyası
İnsanlar artık birbiriyle savaşmayı bırakmış. Sınırlar gittikçe soluklaşan çizgilere dönüşüyor. Hükümetler uzay programlarını birer birer iptal ediyor. Çünkü uzayda derine gittikçe insanlar biraz daha umutsuzlaşıyor. Dünyayı gizli gizli yöneten bir şebeke uzay programları sonucu elde edilen bilgileri çarpıtmaya başlamıştı. Uzaydan gelen görseller, insanların ruhundaki o bilinmezliğe karşı duyulan korkunun nüvesini kıpırdatacak cinsten yeniden yaratılıp küresel yayın ağlarında paylaşıldı. Ardından bir filozof belirdi. Bir kitap yazdı. Önce insanlar onunla dalga geçti. Fakat kitabını okudukça onunla en çok alay eden komedyen bile intihar etti. Koca bir ülke doğal afet seviyesinde bir kriz durumu ilan etti. Medya ve sosyal şebekelerin tümü kapatıldı. Sokağa çıkma yasakları ilan edildi fakat ‘intihar salgını’ önlenemedi. Bu salgın diğer ülkelere de sıçradı. Uzaydan gelen ve çarpıklaştırılan görüntülerin üzerine, İntiharcı Filozof’un yazdığı kitap Dünya’yı derinden sarsmıştı. İnsanlar artık sonun geldiğine emindi.
Her şey acı verici, monoton, renksiz ve de küskün görünüyor bu distopyada. İntihar Önleme Polisleri evlere sistematik baskınlar düzenleyip kendi hayatını sona erdirme potansiyeli olan kişileri göz altına alarak ‘Serotonin Kamplarına’ yolluyor. Bu distopyaya ayak bastığınız zaman kendinize önce bir otel odası ayarlayın. Ardından distopyadaki sosyal medya şebekelerinden birinde bir hesap açın. Hiç zaman kaybetmeden ne kadar depresif ve üzgün olduğunuzu anlatan gönderiler paylaşın. Polisler sizi de yaka paça alıp Serotonin Kampına götürecek ve hayatınızda hiç tatmadığınız manyakça bir öforyayı orada tadacaksınız. Tamamen yasal, tamamen güvenli ve devlet gözetimi altında…
Özgürlük Distopyası
Distopyalar genelde kısıtlanan özgürlükler, yok edilen bireysel haklar ve de despotik rejimlerle doludur. Fakat çokluevrende bir distopya var ki sormayın gitsin. Burada herkes özgür, hatta bırakın özgürlüğü, özgür olmak zorundalar. Bu distopyadaki ‘bireyler’ işi o kadar ileri taşımış ki, “özgürsen, özgür olmak zorundasın ve özgürsen tek bir cinsiyete bağımlı kalamazsın” diye bir düstur edinmişler. Artık bu distopyada erkek ve kadın ayrımı yapmak imkansız. Çünkü bu iki ana cinsiyet tamamen yok edilmiş durumda. Bireysel cinsiyetler mevcut. Herkes tüplerde yetişiyor ve henüz tüpteyken distopyanın tüm mantığı empoze ediliyor insanlara. Dolayısıyla insanlar tüpten çıkınca, cinsiyetten yoksun düz vücutlarını “İşleme Şebekeleri” ile rengarenk bir hale getiriyorlar. Her birey, tüpteki amniyotik düşleri sırasında geliştirdiği iç dünyasını yansıtan bir cinsiyete sahip oluyor böylece. Akıl almaz derecede karmaşık cinsiyet organları, cinsiyet tanımlamaları ve de cinsiyet eklerinden yoksun dillerin yarattığı kocaman bir lingüistik boşluk. Bu distopyada çıldırmanız garanti.
Fakat iş sadece cinsiyetlerle bitmiyor. Özgürlükçüler kafayı dinlere de takmış durumda. Organize dinler insanı köleleştiren ve özgürlüğünü elinden alan zararlı sistemler olarak görülüyor. Dolayısıyla herkes kendi bireysel tanrısına sahip. Hiçbir tanrıya inanmak istemeyenler de tarot falı bakıyor, ametist taşlarını okşayarak geçiriyor günlerini. Bu distopyada bu şekilde birkaç yüz yıl daha ancak dayanabilir, bireysel özgürlüklerin yarattığı kaos oraları yıkmadan, gidip ziyaret etmenizi şiddetle öneririm.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade