Çoğunluk bir ortalamadır ve genelde hep azınlığı takip ederler. Tarih boğumlama bir zincir halinde hep böyle işleyip gitmiş. Bunu insanların ikinci kılıfı olan kıyafetlerinde de görmek mümkün. Kıyafetler de bir sanat eseridir aslında. İnsan toplulukları birbiriyle iletişime geçmeye başladığı tarihlerde moda alışverişi doğunun etkilerini batıya, batının etkilerini de doğuya nasıl taşımıştı… Bir zamanlar Lehistanlılar, Osmanlı’ya o derece hayrandı ki örneğin Almanlar ortalama bir Lehistanlıyı Türk zannederdi. Batıda hep bir oryantal merağı vardı. Haçlı Seferleri, Marko Polo’nun seyahatleri, baharat vesaire. Moda da bu yolla güçlü bir etki olarak toplumlara yayıldı. Günümüzde ise artık neredeyse küresel bir moda anlayışı var diyebiliriz. Örneğin bir Hintli de, bir Japon da, bir Türk de ya da bir Yunan da kot ve tişört giyer. Oysa eskiden bir doğulunun dış görünüşü belliydi, bir batılının da öyle. Şimdi öyle bir şey kalmadı. Türkçe bilmeyen biri olsanız ve Avrupa’da bir yerde olduğunuz söylense bir süre boyunca Türkiye’de olduğunuzu çakmazsınız.
Kıyafetlerin tarih boyunca nasıl bir evrime sahip olduğunu seyredince, bir bilimkurgu eserinde de insanların ne giyeceği hakkında spekülasyonlarda bulunmak mümkün. Kıyafetler bir insan toplumunu, bu toplum farazi de olsa, betimlemek için en iyi araçlardan biri. Örneğin bir cyberpunk eserinde kadınlar ekseriyetle dar ve vücut biçimlerini ortaya çıkarak kıyafetler giyerler. Peki neden? Ya da neden zehirli bir biçimde neon ve parlak görünürler? Örneğin bir taytın gelecekte yeri nedir? Ya da daha geniş çaplı bir soru; insanlar neden kıyafet giyer? Güneş ışığını emebilen sensörler ile donanıp alüminyum kaplama bir organsız vücut olmak varken, kıyafet giymek niye? Şimdilik belki de bunlar için erken. Henüz tanrısal vücutlara kavuşmaya ve de bunlardan mürekkep toplumlara doğru evrilmeye müsait değil insanlık. Hoş, böyle bir şey olsa bile, birilerinin illa tam organik kalıp ayak işlerini yapması gerekecek. İnsanların çoğunluk algısı böyle işler.
Birileri büyük bir bulut zihne sahip ve bu zihni devasa metal yığınlarına doldurarak yıldızlara giderken, geride kalanlar onun dönüşüne hazırlanmak için çalışmalı. Birileri Mars’ta patates ekmeli. Birileri Plüton’da gözlem evleri kurmalı ya da birileri Eris’te, devasa ve psikotik hapishanelerde çürümeli. Şimdilik insanlar gerçek potansiyellerini gizlesin diye kıyafetler var. İnsanlık kıyafetlere çok alıştı. Onların yoksunluğu hayal bile edilemez. Atmosfer basıncına, yer çekim kuvvetine ve de tüm özelliklerine mükemmel sayılacak şekilde adapte olduğumuz bu dünyada kıyafetler sahiden ikinci bir cilt işlevi görüyor.
Fakat bir ihtimal öteki gezegenlere yayılmaya başlarsa insanlık, orada neler giyecekler? Mars’ın çöllerinde kot tişört ile mi gezecekler? Yani kolonileşmenin ilerleyen aşamalarında bile herkes koruma takımları içinde yaşayamaz. Belki de böyle bir şeyi düşünmek abes kaçabilir fakat insanlık öteki gezegenlerde evrimleşirse moda nasıl bir hal alır merak etmiyor değilim. Örneğin yer çekiminin düşük olduğu bir gezegende insanlar kemik ve kan dolaşımı problemi yaşayacaktır. Kemiklerin, mesela omuriliğin, dizlerin vesaire kıkırdakların birbirinden ayrılmasını engellemek için sıkı kıyafetler giymek bir avantaj sağlayabilir mi? Ya da kolonileşmenin ilerleyen aşamalarında insanlar o dünyada dolaşmaya başladığı zaman, böylesi kıyafetler stratejik avantajlar sağlayabilir mi? Daha hızlı ve keskin manevralar…
Öteki gezegenlere giden insanların hayatları son derece zorlu koşullar altında geçecek. Ruhani ve fiziksel sağlık açısından çok büyük sıkıntılar yaşayacaklar. Bunları bir nebze atlatsalar bile genetikleri bozulacak. Belki de sırf bu sebepten dolayı insanlık uzaya yayılamayacak hiçbir zaman. Fakat uçaklar da bir ara imkansızdı. Her neyse. Moda yabana atılacak bir şey değil. Hele bir bilimkurgu eserinde çok önemli, estetik bir işlevi vardır. Bir insan toplumunun tahayyülü yüzeysel ve karikatür biçiminde olmamalı. Ufak detaylar çok detaylı bir kurgusal tarihe göndermeler yapabilir.
Mesela tayt giyme takıntısının olduğu bir dünya düşünün. Bu gün tayt giyen erkekler de var. Bunun ne kadar saçma olduğunu falan sorgulamayalım şimdi. Fakat kurgusal evrende insanları bu tayt giyme takıntısına sürükleyen olay ne olabilir? Mesela insan vücudunun kutsal olduğuna inanan bir küresel din… ya da insan vücudunun biçmen bozulmaya başladığı bir çağda insanların görünüşlerini toparlamak için bir nevi tüm vücutlarını saran korseler icat etmesi, ya da böylesi bir dünyada mükemmel vücut oranlarına sahip olanların bunları sergilemek için giydiği kıyafetler?
Yukarıda kolonileşme örneğinden bahsetmiştik. Koloni için kıyafetler tasarlayan bir yapay zeka gezegenin koşullarına en çok uyan kıyafeti üç boyutlu yazıcılardan çıkarırken bolca tayt üretebilir. Zamanla insanlar tayt giymeye alışır gider. Sadece tayt gibi basit bir kıyafet bile bilimkurguda kendine yüzlerce biçimde yer edinebilir. Bu tarz ufak tefek detaylar bir eseri zenginleştiren unsurlardır. Bu yazıda şahsi hassasiyetlerimden bahsetmekte bir sakınca görmüyorum. Bir edebi eserde ilk olarak üsluba, sonra da kitapta bahsedilen şeylerin bütünlüğüne dikkat ederim. Bir nevi geometri gibi. Bir şey orada bulunuyorsa bir nedeni olmalı. Örneğin kısa bir süre önce Değiştirilmiş Karbon’u edindim. Şunu söylemeliyim ki, kitabın çeviri dili berbat. Gerçekten berbat. Yani şu an bu kitap elimde ve bu kitabı o yıldırıcı çeviri diline rağmen okumak zorunda olduğum için resmen göğsüm sıkışıyor.
Fakat sırf çevirmeni suçlamak da doğru değil. Kitabın yetişmesi için süre kısıtlıydı ve kitap asıl dilinde de öyle pek matah bir şey değilim sanırım. Yani elinde bir cyberpunk var, bunu kalkıp Ahmet Hamdi Tanpınar üslubu ile çeviremezsin sonuçta. Kitabın göze batan bazı detaylarını, bu yazı bağlamında değerlendirmek istiyorum. Yazar günümüzden çağlar sonra geçen bir zaman dilimini işliyor. İnsan bedenleri artık birer kılıftan ibaret. Cyberpunk dediğin zaman aklına gelen ilk şeylerin hepsinden bolca mevcut. Zenginler kötü, ‘badass’ suçlular havalı…
Daha ilk sayfalarda bir takım polis elemanlarından bahsediliyor. Bunlardan bahsederken, gerçi neredeyse kitaptaki her şey için geçerli bu, yazarın takındığı avelce üsluptan tiksindim. Elemanların Mohikan stili saçları varmış vesaire. Durmadan ‘Mohikanlar’ diye bahsediyor arkadaşlardan. Hani Mohikan stili saçlar, Allah’ın Bay City’sinde, polis memurlarında ne arar? Ne kadar ciddiyetsiz gözükse de, aklıma cyberpunk karakterlerinin genel olarak nasıl bir görünüme sahip olduğu geliyor. Yazarın da bir suçu yok hani. Google’a basitçe, “cyberpunk boi” yazdığında bile karşına bir ton avelce çizim vesaire çıkıyor.
Peki neden? Bu insanlar niçin böyle giyiniyor ya da neden böyle görünüyorlar? Bir sebebi olmalı. Bir karakterden bahsederken “göğüsleri fazlasıyla belirgindi ve dışarı taşıyorlardı, erekte olduğumu hissettim, aaauuuvv” gibisinden basit bir anlatım kullanmak ne kadar yerinde? Hadi illa böyle şeylerden bahsetmek istiyorsan bu kadar avelce yapma şunu. Değiştirilmiş Karbon’un sıkıntısı bu. Ama her neyse ne, insan öncelikle kendini satmayı bilmeli biraz. Kimse de kalkıp kaliteni sorgulamaya üşenmez. Sadece tüketmek için alır okur. Okunursun ama elbet biraz sonra unutulursun. Peki unutulmamak için ne gerek? Bir klasik olmak için ne gerek? Bu çağda artık klasik olunabilir mi?
Biraz şanslı olmak gerek aslında. Klasik olmayı geçtim, Türkiye’de isen bir Richard K. Morgan olma ihtimalin de çok düşük. Bunu düşünüp sinirleniyorum. Çok sevdiğim, saydığım bir arkadaşım var. Tam sekiz yıldır tek bir kitap üstüne çalışıyor. Gecesini gündüzüne kattı, bu kitap yüzünden sınavlarını ihmal etti. Kitabın en ufak detayına kadar düşünüp durdu. Şimdilerde o kitabı bastırmak için mücadele etse de hep red cevabı aldı. Kitabın dili öyle pek mükemmel değil kabul ediyorum, kitaba on üzerinden yedi veririm. Fakat insaf! Değiştirilmiş Karbon birden fazla baskı yaparken, benim arkadaş kitabını bastıracak yayın evi bulamıyor. Neden? Çünkü kendini satacak bir şeyi yok! Neden? Çünkü kitabının Netflix adaptasyonu yapılmadı!
Şu yazıyı okuyan kaç kişi bu halde kim bilir. Geri kalan kim bilir kaç kişi bu korku yüzünden bir şey üretmeye adım atamıyor belki. Ancak tüketmeye meyillenip duruyor insan. Daha iyisini yaratamayacağına koşullandığı için ve ötesini düşünmemeye odaklandığı için hep elindekini tüketip bir kenara atıyor, sonra yenisini bekliyor. Nitekim bu tayt ya da genel anlamda dış görünüş konusu biraz da buradan geldi aklıma. Mesela arkadaşımın yazdığı kitapta karakterler kimi zaman deforme biçimlere sahip. Bunu bilinçli olarak bir nevi fütüristik bir freak show yaratmak için yapmadı. Karakterlerin böyle olmasının bir açıklaması var. Kimisi yer altında yaşıyor, kimisi yoğun bir kirlilik içinde kimisi de radyasyon. Kitaba yerleştirdiği küçük detaylar sayesinde anlatımı havada durmuyor.
Belki de bu kadar detaycı olmak gereksiz bir hassasiyet ha? Yani bir karakteri tasvir ederken onun tayt giydiğini söylemek için durup on paragraf boyunca neden tayt giydiğini anlatmaya ne gerek var. Sadece ne kadar seksi gözüktüğünü, sadece tam bir Pigmalion olduğunu söyle yeter. Zaten “sex sells”. Fakat ne demiştik “bilimkurgu metal sütyenli kızların lazer tabancalı oğlanlar tarafından kurtarıldığı ucuz filmlerden ibaret değil.”
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade