Salieri Kompleksi

Salieri kompleksi nedir? Çok basite indirgersek “kıskançlık” diyebiliriz, ama asıl irdelememiz gereken bilim, sanat ve akademik hayatta görülen şeklidir. Bu terim Peter Shaffer’ın 1979 yılında kaleme aldığı “Amadeus” romanı ve Milos Forman’ın 1984 yılında yönettiği aynı isimli filmle hayatımıza girdi. Filmde F. Murray Abraham’ın canlandırdığı saray bestecisi Antonio Salieri, genç Amadeus’un müzikal dehasını kıskandığı için onun hayatını zorlaştırıyor, hatta zehirleyerek genç yaşta ölümüne neden oluyordu. Buradaki “filmde” ibaresinin altını çizmek lazım, zira yönetmeni Milos Forman’ın da dediği gibi filmin herhangi bir “tarihsel gerçeklik” iddiası yoktur.

Antonio Salieri, Franz List ve Schubert gibi isimlerin hocasıdır. Ayrıca Beethoven’a vokal tekniği dersleri vermiştir. Öte yandan vasat (kötü anlamda vasat değil, ortalama anlamında) bir yeteneği ve dehası vardır. Ölümünden sonra eserlerine ilgi gösteren olmamıştır, oysa Mozart’ı hala dinliyoruz. Filmdeki Salieri karakterinin iki dayanağı var; birincisi Mozart ile babası arasındaki yazışmalarda (mektuplaşmalarda) her hüsran sonucu bu adamı suçlamaları, ikincisi böyle kurgu roman veya filmlerdeki “kötü karakter” ihtiyacı. Biz bu yazıda Salieri’nin gerçek kişiliği ile değil, filmdeki komplekse adını veren rolü ile ilgileneceğiz.

Mozart ve Salieri

“Tanrım madem bana Mozart’daki gibi bir yetenek vermedin onu anlamamı sağlayacak zekayı da vermeseydin.”

Salieri’nin durumu, en iyi şekilde bu cümlede kendini göstermektedir. Salieri vasat bir yeteneğe sahip olduğunu bilmektedir ve Mozart’ın dehası üzerinden Tanrı ile bir hesaplaşmaya gider. Bu anlamda Mozart’a bolca deha bahşedilmişken, onunsa bir şeyler ortaya koymak için çok çalışması gerekmektedir.

“Yazgımın ne olacağını biliyorum. Hazret-i Adem çıplaklığını nasıl hissettiyse, ben de boşluğumu öyle hissediyorum, hayatta ilk defa olarak. Bu gece bu şehrin hanlarından birinde kıkır kıkır gülmekte olan bir çocuk bilardo topunu bir kenara itmek gereğini bile duymadan kağıdın üzerine öyle notalar serpiştirebilir ki benim binbir emekle düşüne taşına ortaya çıkarttığım sonuç onunkilerin yanında cansız birer çentik gibi kalır.”

Mesela siz yazar olarak bir roman yazmak için yıllarınızı verirken, bu işte doğuştan yetenekli başka birinin günle içinde çok daha muhteşem bir eser ortaya koyduğunu düşünün. İşte durum buna benzer. Buradaki çatışmanı altında deha ve zorlu çalışmayla ulaşılan konum vardır. Bir sanat eserinin önemli bir kısmı zanaat, bir kısmı da sanattır. İşte deha ne kadar artarsa, başka bir sanatçının kıskançlığını da o oranda üzerine çekelebilir.

John Flamsteed

Salieri kompleksi nerelerde olabilir? Resim, müzik, heykel, edebiyat, sinema, tiyatro, akademik çevrelerde ve bilim dünyasında… Örneğin Kraliyet gökbilimcisi John Flamsteed, Newton’ı bilimsel alanda yok etmeye çalışmıştır. Edmond Halley olmasa bunu başaracaktır da… Halley, küskün bir şekilde inzivaya çekildiği yerde Newton’u bulmuş, ünlü eseri The Mathematical Principles of Natural Philosophy’i yazmasını sağlamış, ayrıca kendi parasıyla bastırtmıştır.

Akademik anlamda önemli bir konuma gelmiş kişi, çok yetenekli bir eğitmenin yolunu kesebilir. Zerre yönetmenlik yeteneği olmayan bir eleştirmen genç ve yetenekli bir yönetmenin kariyeriyle oynayabilir. Yayınevinde bir editör, çok yetenekli bir yazarın edebi kariyerini başlamadan bitirebilir… Buradaki önemli nokta şu olmalı: Sinema eleştirmeni ama yönetmen olma hırsı var ve bir nedenle engellenmiş veya yeteneği yok… Editör olmuş ama çok büyük bir yazar olma isteği içinde kalmış… Resim yeteneği var ama sadece öğretmen olabilmiş… Örnekleri çoğaltmak mümkün. Yani;

  • İstek var, yetenek yok
  • Yetenek yok ama dehayı, yeteneği anlayabilecek durumda
  • İçindeki hasetliği kullanabileceği bir konumda
J.D. Salinger

Resim ve müzikte Salieri kompleksi olanların işi daha kolaydır, nice iyi ressam ve müzisyen baltalanmıştır. Edebiyatta ise biraz daha zordur, ama var mıdır? Vardır. Örneğin J.D. Salinger’in 20. yüzyılın en iyileri arasında sayılan “Çavdar Tarlasında Çocuklar” adlı eseri için yayınevinin bir editörü hariç hepsi ret oyu kullanmış, tek onaylayan o editör aynı zamanda baş editör olduğu için basılabilmiştir. Kimi edebiyat klasikleri yirmiden fazla yayınevinden ret cevabı almıştır. Örneğin Jack Kerouac’ın ünlü eseri “On The Road” çok sayıda ret cevabı alanlardandır. Ama yeteneği veya eseri anlamamak ile Salieri Kompleksini karıştırmamak lazım. “The Beatles’ı reddeden adam” diye tarihe geçen Dick Rowe, Decca müzik şirketinin genç yetenekler uzmanı iken “Artık gitar grupları dönemi bitti” diye efsanevi gruba hayır demişti.

Salieri kompleksine sahip olanların dehaları ve yetenekleri tek yok etme yöntemleri reddetmek değildir:

  • Yanlış yola sokabilirler, sanatçının zayıf yönlerini överken, iyi yaptıklarını kötüleyebilir.
  • Yeteneğe kötü bir fikir üzerinde çalışma fırsatı verip çıkmaz sokağa girmesini sağlayabilir. Mesela rock müzisyenini popa zorlayarak.
  • Fırsat verir ama imkan vermez. Örneğin genç bir yönetmenin kendisine rakip olacağını anlar, stüdyonun ona bir proje vermesini sağlar ama bütçesi azdır, yanlış oyuncular vardır, ekibi kötüdür.
  • Yetenekli sanatçının en kötü eseriyle çıkış yapmasını sağlar.
  • Ek yakın dostu veya en büyük destekçisi gibi görünür ama dedikodusunu yapar, kuyusunu kazar.
  • Sanatçının elinde koz yokken fazla özgüven sahibi olmasına neden olacak şekilde övebilir, amiyane tabirle gaz verir ve kötü duruma düşmesini sağlar.
Soldan sağa: Arthur C. Clarke, Peggy Campbell, John Wyndham, John W. Campbell, Ted Carnell

Görülebileceği gibi tek yöntem direkt düşmanlık değildir. Bir kişi hasmının dostu ve destekçisi gibi görünerek de o kişinin kariyeri ile oynayabilir. Bilimkurguya gelirsek, özellikle altın çağ’ın yaşandığı Amerika’da iki editör nedeniyle şanslı durumdayız. Hugo Gernsback birçok yazarı yetiştiren, ortaya çıkmasını sağlayan bir editördü. Hugo Gernsback kendisi de yayıncı, yazar ve mucitti ama özellikle edebiyatta yeteneği çok parlak değildi. Yetenekli olanları bulmuş ve ortaya çıkmalarına imkan sağlamıştı. Başka bir efsanevi editör John W. Campbell ise, Isaac Asimov’a çok katkıda bulunmuştu. Bu konuda bilimkurgu kulübü sitesindeki bazı yazılarda bilgi var: 1 & 2 & 3

Asimov’un Üç Robot Yasası dahil birçok eserinde etkisi olan John W. Campbell’ın, ünlü Vakıf üçlemesindeki politik bakışın da sahibi olduğunu biliyoruz. Nitekim Asimov otobiyografisini yazarken bunu belirtmiştir ve yıllar sonra Vakıf üçlemesine yeni kitaplar eklerken kendi bakış açısındaki farkları hissederiz. Gerek Hugo Gernsback, gerekse John W. Campbell “Salieri kompleksi”ne sahip değil gibi gözüküyor; bilimkurguya birçok yazar kazandırdılar ama konum itibariyle yazarları yolun başındayken yok edebilecek güce de sahiptiler. Yani bu açıdan bir şey bilmiyoruz. Tarih galipleri yazıyor; çıkarttıkları yazarları biliyoruz, yok ettiklerini değil!

Türkiye’de bilimkurgunun gelişmesi yönündeki en önemli engelleyici güç yayınevi editörleriydi. 2000’li yıllarda yabancı bilimkurgu eserleri yayınlayan bir yayınevi editörü, “Türkler bilimkurgu yazamaz,” diyordu. Ben yolun başındayken, daha ilk öykülerimi yazarken, “Yazarlık bitti,” diyen bir tanıdığım vardı mesela. Belki yirmi yıldır yazarlığın bittiğini, kitabın ömrünün sona erdiğini söyleyen çok kişi duydum. Vasat yeteneği olduğunu düşündüğüm bir yazar yıllarca benim aleyhime çalıştı. Yöntemi ise yanına birilerini alarak benim dışlanmamı sağlamaktı. Hatta katıldığım etkinliğin tekinde bir yazar yanıma gelip, eserimin bir yayınevi tarafından reddedilmesini sağladığını itiraf etmişti. Kitabım için ondan değerlendirme istemişler ve o da “Reddedin,” demiş. Söz konusu kitabım Altın Kitaplar tarafından basıldığı zaman çok satanlara giren ve yıllardır beğenilen “Kızıl Vaiz”di. Ben de kendisine, “Reddedilmesini sağlamanız hayırlı olmuş, büyük bir yayınevinden çıktı,” demiştim.

Sözün özü: Yeteneğin hak ettiği yeri bulması her zaman mümkün değildir. Sanat tarihine baktığımız zaman Salieri kompleksi olanlara karşı bir galibiyet varmış gibi gözüküyor, ama silinen yetenekleri bilemeyeceğiz. Edison, Tesla’nın dehasını büyük oranda engelleyebildi. Öldükten sonra değeri anlaşılan bir deha oldu Tesla. Edgar Allan Poe, H.P. Lovecraft yaşarken eserlerinin sattığını, çok okunduğunu göremediler. Onları kimler engelledi, kimler önlerine taş koydu bilemiyoruz…

Hazırlayan: Orkun Uçar

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

mukemmel dunya

Barışçıl Uzaylılarla İlk Temas: Mükemmel Dünya

“Önde gelen bilim insanlarımızın yıllardır söylediği gibi, canlıların yaşadığı tek gezegenin Dünya olduğunu düşünmek büyük …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin