Okyanuslarda Yeni Bir Ekosistem: Plastisfer

Ömrümde okyanusa kıyısı olan herhangi bir ülkede bulunmadım fakat iletişim çağı sayesinde okyanuslar hakkında bir hayli ahkam kesme şansım var. Hiper-gerçeklik bu işte. Benim için okyanuslar artık canlılığın tehlike altında olduğu, dengesinin bozulduğu ve de balina avlayan trollerin üzerinde keyifle yüzdüğü bir imgeden ibaret. Fakat hakikat bundan çok daha büyüktür elbette. Örneğin, az da olsa bir zekaya sahip deniz canlısı neden okyanusta yüzen bir pet şişeyi yemek ister ki?

Bir balık olsam herhalde yapmak isteyeceğim son şey bu olurdu ama bu arkadaşların kafası bizimkinden farklı çalışıyor. Anatomileri muhteşem bir kıvraklığa sahip, milyarlarca yıllık bir evrim estetiğinin metalsi pulları ile kaplı yüzeyleri. Yer çekimi bize etki ettiği gibi etki etmiyor onlara, biz basıncın hem içten hem de dıştan saldıran etkilerine karşı yaşarken onlar okyanusların serin ve masmavi lifleri içerisinde oradan oraya savruluyor. Fakat okyanusun bu müzikal bütünlüğü artık içinde çözünmüş plastik parçacıkları ile lekelenmiş bir halde.

Bu durum bir lekelenmeden ziyade belki de yeni bir çağa girdiğimizin en hakikatli göstergesidir. Artık okyanusların müziği de bir başka olacaktır belki de. Antroposen ışıltıları altında dalga dalga, oluk oluk kıpırdayan plastik okyanusları ve evrimleşip kuvvetli çeneler geliştiren, yepyeni metabolizmalara sahip olan sümüksü ekolojik müttefiklerimiz. Şimdilik, o kuramsal müttefiklerimizin ataları hâlâ daha organik bir renk ve biçime sahip. Plastik kirliliğinin yarattığı tahribata karşı acizler. Örneğin görünüşlerine aldanıp yiyecek sanıyorlar plastik çöpleri. Onları yiyerek kendilerini acı verici ve tıkanık bir ölüme sürüklüyorlar hiç bilmeden. Zavallı hayvanlar başlarına ne geldiğini anlayamadan yapayalnız bir kıyıda, hatta belki de bir kıyı dahi bulamadan çırpıntılı bir hiçliğin ortasında ölüveriyor. Acılar içinde hepsi. Kayıtsızlığın ve antroposen işkencenin etkisi altındalar. Sindirimin tamamen kıstırıldığı, vücudun kendi içine doğru çökmeye başladığı, korkunç ve sancılı bir ölüm ile varlıktan süzülüp gidiyorlar.

Bu hayvani kayıtsızlık yanı başlarından geçen kruvazörler, balık avlayan troller ve üzerlerine yığılan çöp dağları ile ya da şehirlerin kalın bağırsaklarından fışkıran cerahat karşısında bir bilinç haline dönüşebilir mi? Belki de doğal seçilim bu varlıkların yaşamı için onlara kainatta karşılaştığımız en büyük bilinç ile, evrim ile müdahale edebilir. Bu müdahale şimdiden başlamış olmalı… çünkü plastik çöpler sadece yemek olarak görünmekle kalmıyor, aynı zamanda ‘yemek’ gibi kokuyorlar. Sahiden de denize fırlattığınız bir pet şişe zaman içinde deniz gibi, balık gibi kokmaya başlayacaktır. Bu durum heyecan verici, kaygınlandırıcı ve konumuzun esas dayanağı. Çünkü bu durum okyanusta yeni bir ‘ekosistem’in ortaya çıkmış olabileceğini gösteriyor…

Plastik malzemelerin kokmasına yol açan bu duruma ‘plastisfer’ deniyor. Yani malzemenin ince bir mikrop tabakasıyla kaplanması. Yani bazı mikro-organizmaların artık bu atıklar üzerinden besleniyor olabileceği ihtimali ve daha da ilginci plastiği ayrıştırmaları!.. Plastisfer ‘insan yapımı plastik habitatlarda’ varolmaya uyum sağlamış tüm ekosistemleri tanımlamak için kullanılıyor. Plastik yüzeyler hidrofobik bir doğaya sahiptir. Bunun sayesinde üzerlerinde hızlıca biyofilm oluşumları meydana gelebilir. Bu biyofilmler geniş eksenli pek çok metabolik faaliyete sahip olabilirler. Bir araştırmaya göre mikroplastik atıklara yapışmış bir halde yaşamını sürdüren binden fazla bakteri ve yosun çeşidi var. Bu bakterilerden bazıları Vibrio denen bir cinse ait; kolera gibi hastalıklara neden olan bir cins. Bu kolonilerden bazıları güya ‘parlıyor’. Bu özellikleri sayesinde üzerine yapıştıkları plastik parçacıklar balıklar için davetkar bir hale geliyor. Balık onları yutunca ise balığın midesinden beslenmeye devam ediyorlar.

Şüphesiz ki plastik parçalar geri dönüştürülebilir parçalara göre çok daha iyi bir vasıta sağlıyor bazı organizmalara. Ne yazık ki bu avantajları sayesinde plastiklere yapışmış mikro-organizmalar uzun mesafeleri aşıp yeni ekosistemleri istila edebilir hatta insanlarda da hastalıklara yol açabilirler. Çöpleri taşıt olarak kullananlar sadece mikroplar değil. Deniz minaresi dediğimiz canlılar da örneğin kendilerini bazı plastik çöplere yapıştırarak koloniler halinde seyahat edebiliyor. Hatta daha önce okyanus üzerinde kendine yaşam bulamayan bazı böcekler dahi plastik parçacıkları bir yuva olarak kullanıyor.

Plastik parçalar ya da diğer atıklar kimi canlılar için kalkan görevi görebilir ve onların taşınmasına yardımcı olabilir. Bu da bir çeşit plastisfer oluşturuyor. Fakat plastikten beslenen mikro-organizmalar plastik kirliliğini çok daha tehlikeli ve tahribat seviyesini tahmin edemeyeceğimiz bir boyuta taşıyabilir. Çünkü plastikten beslenerek gittikçe daha da farklılaşan bir organizma en nihayetinde sadece zehir ifraz eden bir şeytana dönüşebilir. Öyle ya da böyle parçalanan bir plastik, çok daha küçük, mikroskobik plastik parçacıklarına dönüşecektir ve planktonlar tarafından yenecektir. Bu şekilde zaten besin zincirine dahil olacaktır plastik. En nihayetinde de sofralarımıza gelen balıkların içerisinde de kendi yarattığımız çöpün izlerini bulacağız. Yakın bir zamanda artık çiftlik balığı harici balık yemek gerçekten tehlikeli olmaya başlayabilir.

Geniş plastik tabakalar okyanusları dolduruyor her an ve öyle görünüyor ki tabiat buna bir şekilde adapte olmaya çalışıyor. Fakat bu adaptasyon ileride bize zarar vermeye başlayabilir. Plastik kullanımı için yeni bir alternatife ihtiyaç var dolayısıyla. Aksi halde gezegenimiz korkunç sancılarla dolu bir Plastik Çağı’na girecek. Yanı başınızda yükselen plastik çöpler insan tabiatının doğal bir çıkıntısı, pespaye bir resmi olacak. Tabaktaki balık bile bir legoya dönüşecek neden sonra. Kıyamet senaryolarından hoşlanmam yine de. Ben bir umuda sahibim henüz. Geç kalmadık. Harekete geçmek için tam zamanı. Büyük bir sınavla karşı karşıyayız. Ya başarılı olacağız ve ekosistemin dengesini mükemmel bir şekilde tanzimleyeceğiz ya da bizim yüzümüzden dünyada ucube ekosistemler hatta tahrip gücü yüksek egzotik mevsimler ortaya çıkacak.

Belki de bu sınavdan kötü bir sonuç alacağız. Korkutucu. Plastisfer, okyanuslarda beliren heyecan verici bir küf olmaktan çıkıp hakikatin ta kendisine dönüşecek. Deniz yaşamının nasıl korkunç bir tahribata maruz kalacağını ve bu ortamların nasıl değişeceğini tahmin bile edemiyorum. Okyanuslar plastik çöpün yanı sıra devasa alg ve yosun kütleleriyle kaplanacaktır böylesi bir senaryoda. Güneş ışığı ve oksijen dibe gitmediği için deniz canlıları bir soykırıma uğrayacaktır. Oysaki algler ekosistem için son derece önemli bir unsurken bir anda bir katliam makinesine dönüşecekler. Doğanın kayıtsız ve hassas dengesi bu işte. Sınavımız bu.

Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

su alti uygarlik 1

Su Altında Gelişmiş Bir Medeniyet Ortaya Çıkabilir mi?

Yaşamın tam olarak nerede başladığı hâlâ tartışma konusu olsa da, edinilen bulgular su altındaki yanardağları …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin