Merkür ilginçliklerin gezegeni ve tam bir cehennem dünyası. Görünüm olarak Ay’a çok benziyor. Güneş’in etrafındaki turu ise çok hızlı. Neredeyse seksen sekiz Dünya gününe eşit. Kendi etrafında dönüşü ise yüz on altı gün. Yüzeyi bedbaht bir halde. Kraterlerle dolu, ara ara regolit havzalarının hüküm sürdüğü sönük bir görünüm. Bu milyonlarca yıldır jeolojik olarak aktif olmadığına işaret ediyor. Tamamen ölü durumda bir gezegen. Güneş’e çok yakın, atmosferi çok seyrek, yaşam olasılığı sıfır. Karanlık, gri ve ölümcül.
Venüs gibi bir cehennemle karşılaştırıldığında Merkür nispeten daha sakin ama yine de yerleşim için bir o kadar da olanaksız görünüyor. Venüs’ün çok yoğun bir atmosferi ve bizimkine benzeyen bir kütle çekim kuvveti var. Merkür’ün ise küçük boyutundan dolayı kütle çekimi de az. Merkür öyle küçük bir gezegen ki, Güneş Sistemi’nde ondan daha büyük uydular bulmak mümkün. Örneğin Titan. Merkür’den daha büyük bir gök cismi. Üstelik bir atmosferi bile var, atmosfer basıncına sahip, yüzeyinde hidrokarbon kütleleri mevcut. Yine de Merkür birçok açıdan Titan’a kıyasla yerleşime daha elverişli.
Öncelikle bir gece çıplak gözle Titan’ı gözlemlemeye çalışın. Görebileceğiniz tek şey Satürn’ün dolgun ve gizemli ışığıdır. Titan bu gaz devinin radyasyon ve çekim etkisi altında küçülüp kalmış, insanlıktan bir süre boyunca kendini gizlemiştir. Oysa Merkür tarihin ta başından beri, gözlerini açıp çöllerden, ovalardan ve nehir kenarlarından geçen insanların ilgisini çekmiştir. Bu ne demek oluyor? Dünya’ya oldukça çok yakın. Şöyle düşünelim, Merkür’e gitmek mi Titan’a gitmek mi daha uzun sürecektir?
Merkür’de yaşama fikri çok da mümkün değilmiş gibi görünüyor. Ay’a benzeyen solgun yüzeyi korkunç sıcaklıklarla kavruluyor ve gece tarafında her şey aniden soğuyor. Düşük kütle çekimi ve radyasyon da cabası. Fakat aslında Merkür’de bir koloni kurmak mümkün. Biraz zorlarsak ve biraz da bilimkurguya kaçarsak Io gibi korkunç gök cisimlerinde bile koloni kurmak mümkün. Fakat Merkür kolonisi, hiç olmazsa Io’ya kıyasla çok daha olası bir ihtimal. Çünkü Merkür kolonisinin lojistik avantajı var. Yine de bu, dezavantajlarla karşılaştırılınca çok cılız kalıyor.
Daha önce belirttiğimiz gibi Merkür’ün gündüz tarafı cehennemi bir şekilde sıcak, gece tarafı ise dehşet verici bir şekilde soğuk. Gezegenin bir atmosferi olmadığı için sıcaklıklar hapsedilemiyor. Aslında bir atmosfer var, fakat çok cılız ve belli belirsiz bir şerit halinde. Bundan dolayı Güneş’in dibinde olmasına rağmen Venüs’ten biraz daha soğuk. Bu kaotik sıcaklık değişimlerine bir çözüm getirmek için önce kutuplara yerleşilebilir. Kutuplar her daim karanlık tarafta kaldığından hiç olmazsa sıcaklık değişimi dert değil. O bölgelerde sıcaklıklar -99 dereceden aşağı düşmez.
Merkür’ün kutuplarında buz halinde su bulunduğu biliniyor. Bu buzlardaki toplam suyun miktarı hiç de azımsanmayacak kadar büyük. Bundan dolayı su gibi çok temel bir ihtiyaç gezegenin kendisinden sağlanabilecek. Hatta kutup haricinde, bazı kraterlerde de buzların birikmiş olması muhtemel. Bu kraterlerin içine güneş ışığı hiç ulaşmadığı için sıcaklık hepsi eksilerdedir ve bu tarz kraterler bir şehir kurmak için uygun başlangıç noktaları olabilir.
Kutuplara ya da kraterlere şehirler inşa etmek tek bir günde başarılacak iş değil. Merkür’de insanlardan oluşan bir ekip çalıştırmak da çok zor, belki de imkansız. Çünkü bu insanlar daha koloninin ilk katmanları belirmeden ölmeye başlayacaktır. Hem de korkunç şekillerde. Ruhani ve de fiziki açıdan tahribatın boyutlarını hesaplamak çok zor. Onlar için Dünya’nın rüyalardaki biçimi bile bozulmuş olacaktır bir zaman sonra. Her yan karanlık, sadece regolit renkleri var. Bir kraterin içinde belli belirsiz bir geleceği inşa etmek için çalışıyorlar, her taraf yapay ışıklarla aydınlanmış, insan hünerinin trajik imgeleri metal kuleler halinde yükseliyor dört yandan ve bir zaman sonra ekipteki ilk çatlaklar baş gösteriyor…
İnsanlardan oluşmuş ekipler yerine koloni kurulacak bölgeye malzemeler parça parça gönderilebilir ve bunları yapay zekalar ile donanmış üç boyutlu yazıcılar, robotlar işleyebilir. Dünya’daki insanlar da onları bilgisayarlar aracılığıyla denetleyebilirler. Koloninin tam anlamıyla inşa edilmesi uzun bir zaman alacaktır. İnsanlık da bu esnada uzay teraryumları inşa etmek hünerlerini geliştirecektir. Belki de Merkür ya da Venüs yörüngesine sabitlenmiş uzay istasyonlarında yaşamaya başlayan yeni ve küçük teknokrat uluslar ortaya çıkacaktır.
Merkür’deki fanus kentlerinde yaşamı renklendirmek başlı başına bir uğraş olacaktır. Çünkü alabildiğine her yan gri, siyah ve ölü. Merkür öyle bir gezegen ki jeolojik aktivitesi bile durmuş. Fakat en büyük avantajı güneş enerjisinden yararlanılabilecek olması. Merkürlüler bilimsel çalışmalar yapan ya da sistemin enerji lortları olan bir ulusa dönüşebilir. Uzak bir gelecekte gaz devleri etrafındaki koloniler ile Merkür gibi güneş enerjisi hasat eden kolonilerle çatışmalar yaşayabilir.
Merkürlüler düşük kütle çekiminden dolayı sağlık problemleri yaşayabilir, etraflarını saran o ölü manzaradan dolayı bunalabilirler ve dahası büyük miktarlarda radyasyonla mücadele edecekler. Fakat Merkür’e koloni kurmak imkansız değil. Gerçi henüz Ay’da bile kalıcı olamamışken insanların Merkür’de gezindiği günleri düşünmek uçuk. Düşlemenin de zararı yok gerçi, insandaki hayal gücünün doğada eşi benzeri var mı? Belki bir yirmi yıl sonra insanlar Dünya’dan arta kalan fraktallarda birbiriyle post-apokaliptik ölüm kalım savaşı verecekler ama yine de bu gün, örneğin, Merkür’ü düşlemek, onun astrolojik konumuna göre spekülatif Merkürlülere karakteristik özellikler biçmek çok keyifli.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade