Bank of England, geçtiğimiz günlerde kıyametvari düzeyinde bir kıtlık uyarısında bulundu. Gıda fiyatlarının daha önce görülmemiş ölçülerde artacağı, dünya geneline yayılmış bir açlık felaketinin başlayacağı öngörülüyor. Covid-19 salgını ve iklim değişikliği, hâlihazırda hem tedarik zincirini hem de mahsul ekimini sekteye uğratmış durumda ve 2020’den bu yana gıda fiyatları durmaksızın katlanıyor. Dünya gıda ve enerji milyarderlerinin serveti iki yıl önceye göre 453 milyar dolar artmış durumda… Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte durum sıradan insanlar için durmaksızın aşağı seyreden bir grafik hâlini alıyor. Kıyamet sessizce değil, toprağın altından başlayıp sonsuzluğa uzanan derin çatlakların korkunç gürültüsüyle, açlıktan kıvranan on milyonlarca insanın yakarışlarıyla geliyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlaması ile birlikte şok dalgaları, cephe hatlarından binlerce kilometre uzaklıktaki ülkeleri bile vurdu. Örneğin Sri Lanka, zaten hâlihazırda gıda sıkıntısı çekerken, enerji fiyatlarındaki artış, elektrik kesintileri, benzin ve ilaç kıtlığının da başlamasıyla adeta bir kaosa sürüklendi. Lübnan iflas etti, ülkede zaten kırılgan olan sosyal ve politik ortam artık daha da kötü. Peru’da ordunun devreye girdiği şiddetli protestolar vuku buldu. Rus devlet medyası dünya genelindeki gıda krizinden dolayı Batı’yı, Batı da Ukrayna limanlarını kuşatma altına alan Rusya’yı sorumlu tutuyor. Gerilim yükselirken, bütün ülkeler giderek artan bir temkinlilikle gıda ihracatına ve ithalatına kısıtlama getiriyor. Bu da zaten küreselleşme ile birbirine epeyce bağımlı hâle gelen dünyada daha da artan bir krizi tetikliyor. Geçtiğimiz günlerde Antonio Guterres, Ukrayna Savaşı’nın sebep olduğu tedarik krizi yüzünden milyonlarca insanın açlığın kıyısına sürüklendiğini belirtti. Dünya genelinde yıllar sürebilecek kitlesel bir açlık ve kıtlık felaketi eşikte bekliyor.
Dünya Gıda Programı, dünya genelinde 49 milyon insanın kritik düzeyde açlık çektiğini, yaklaşık 811 milyon insanın ise her gece aç karınla yatağa girdiğini söylüyor. Örnek olarak, Afrika’nın Sahel bölgesinde açlığa sürüklenen insan sayısı, Covid-19 salgınının öncesine göre on kat daha fazla. Burası dünyanın sadece küçük bir kısmı fakat daha önce de söylediğimiz gibi, dünya artık birbirine eskisinden çok daha sıkı bir biçimde bağımlı. Bir bölgede gerçekleşen olaylar yalnızca o bölgeyi değil, bir nevi kelebek etkisiyle bütün dünyayı etkileyebiliyor. Üstelik Ukrayna ve Rusya’nın küresel buğday ihracatının yaklaşık %30’unu karşıladığı ve şimdi bu iki ülkenin ucu bucağı olmayan kanlı bir savaşa girdiği düşünülürse, durumun vahameti daha net anlaşılabilir. Seneye buğday, mısır, arpa ve ayçiçek yağı fiyatları hayal bile edemeyeceğimiz seviyeleri bulabilir. İşin gerçek anlamda bir felakete dönüştüğü durumlarda bolca paranızın olması da sizi kurtarmayacaktır, çünkü piyasada alabilecek hiçbir ürün bulamayabilirsiniz.
Bu sene Ukrayna’nın buğday üretiminde %35 azalma görülmesi olası, Rusya’nın Karadeniz’de uyguladığı abluka yüzünden ihracat yapmaları ise imkânsıza yakın. 2022’nin Mart ayında, BM Gıda ve Tarım Örgütü tarafından kaydedilen küresel emtia fiyatları tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Fiyatlar rekor seviyelerde kalmaya da devam ediyor. Covid-19 salgının kırılgan hâle getirdiği gıda tedarik ve istihdam zinciri, Ukrayna Savaşı sayesinde iyice yıprandı. İşin içinden çıkılmaz hâle gelmesine sebep olan başka etkenler de var. İklim değişikliği, gübre gibi tarım ürünlerinin de fiyatının artması ve dünya genelindeki politik istikrarsızlık. BM tahminlerine göre açlık çeken insanların %60’ı çatışma bölgelerinde yaşıyor. Suriye İç Savaşı, silahlı çatışmanın ve politik karışıklıkların nelere sebep olabileceğini açık aşikâr biçimde gözler önüne seriyor. Suriye bir zamanlar hâli vakti yerinde diyebileceğimiz bir ülkeydi, ama 2000’li yıllar boyunca ülkeyi kasıp kavuran kuraklık, büyük şehirlerde biriken işsiz nüfus ve sonrasında patlak veren on yıllık iç savaş pek çok kültür mirası barından bu diyarı harabeye çevirdi.
Gözlerden ırak bir şekilde sürüp giden Tigray Savaşı da silahlı çatışmaların ne denli korkunç acılara sebep olabileceğinin bir diğer kanıtı. Etiyopya Hükümeti, isyancı Tigray bölgesine karşı kesif bir kuşatma ve bombardıman uyguluyor, bir zamanlar kendi kendine yetebilir hâldeki bölge artık dışarıdan gelen kıt bir yardıma muhtaç durumda. Tigray bölgesindeki nüfusun yüzde sekseni ağır bir kıtlık çekiyor. Yine gözlerden ırak bir şekilde sürüp giden bir diğer kuşatma da Yemen’in Husi kontrolündeki bölgesine uygulanıyor. Koalisyon tarafından su kuyuları, tarım arazileri, hayvan sürüleri, hatta Husi yönetiminin üretip halka dağıttığı tarım araçları bile bombalanarak bu bölgede yaşayan halk açlık, susuzluk ve hastalıklarla yıldırılmaya çalışılıyor.
Güney Sudan nispeten genç bir ülke, fakat bağımsızlığını kazandığı 2011 yılından bu yana bir türlü kendine yetebilir bir seviyeye ulaşamadı. Aksine ülke çapındaki etnik gerilimler ve toprak/gıda kaynakları için sürüp giden çatışmalar durumu daha de kötüleştiriyor. Sığır hırsızlığı ve kuraklık, şiddetin ve giderek derinleşen insani krizin başlıca sebeplerinden. 2021 yılında Taliban’ın iktidarı ele geçirdiği Afganistan’da da durum giderek kötüleşiyor. Taliban, 2021 öncesinde hakimiyet kurduğu bölgelerde gösterdiği nispeten adil ve istikrarlı yönetim sayesinde sempati kazansa da, iktidarı ele geçirdikleri günden bu yana Afganistan’da durum daha da kötüye gitti. 2001’den bu yana batı tarafından Afganistan’a akıtılan milyarlarca dolar da bir işe yaramadı. Afganistan’daki durumun ilerleyen yıllarda felaket seviyesine ulaşması işten bile değil.
Çatışmalar kadar iklim değişikliği de birçok ülkeyi kıtlığa sürüklüyor. Mesela Somali son kırk yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Ülkede yağmur yağsa bile çok kısa ve aşırı bir şiddette gerçekleşiyor, faydadan çok zarar veriyor. Sellere ve çekirge sürülerinin çoğalmasına sebep oluyor. Geçen yıl Güney Etiyopya ve Kenya’da üç milyondan fazla çiftlik hayvanının telef olduğu düşünülüyor. Buna bağlı olarak 20 milyon insan aç kalabilir. Hindistan’da gerçekleşen rekor düzeydeki bir sıcaklık dalgası, ülkenin kuzey batı bölgesindeki mahsulleri harap etti. Bu sebeple Hindistan hükümeti tarım ürünleri ihracatını bir süreliğine askıya aldı. Dünya piyasaları Ukrayna Savaşı’ndan sonra tarım ürünleri konusunda Hindistan’a daha da bağımlı hâle gelmişken, bu karar durumu iyice kötüleştiriyor.
Şu ana kadar kıtlık ve açlık konusunda hep bilindik ülkelerden bahsettik. Bu ülkeler için kıtlık yeni bir şey değil fakat durum daha da kötüye gidecek gibi görünüyor. Bu ülkeler içinden çıkılmaz bir felakete doğru sürüklenirken, gelişmekte olan ülkeler de bataklığa doğru çekiliyor. Covid-19 salgını ile mücadele esnasında pek çok ülke finansal ve maddi kaynaklarını tüketti ve büyük borçların altına girdi. Covid-19 artık geride kalmış gibi görünse de, pek çok ülkenin kasası artık tam takır kuru bakır vaziyette. Özellikle orta gelirli ülkeler iyice sıkıntılı bir duruma düştü. Salgın esnasında bu tarz ülkeler, özellikle daha fakir ülkelere kıyasla vatandaşlarına bir miktar koruma sağlayabilmişti. Fakat 2020’li yıllar felaket yılları olacak gibi görünüyor, yaklaşan yeni gıda krizine karşı orta gelirli ülkeler ne kadar hazırlıklı?
Arjantin, Tunus, Pakistan ve Filipinler gibi orta ya da orta-alt gelirli ülkeler gıda ve enerji ithalatına oldukça bağımlı. Yazı boyunca sık sık tekrar ettiğimiz gibi, dünya genelinde sekteye uğrayan tedarik zincirinin bu ülkeleri daha da kötü durumlara sürüklemesi an meselesi. 2022’nin sonuna kadar dünya genelinde inanılmaz bir karmaşa hâli ile karşılaşabiliriz. Açlık hâli önce en fakir ya da en istikrarsız ülkeleri vursa da, ilerleyen yıllarda bütün dünyayı sarabilir. Dünya, hâlihazırda daha önce küresel çapta vuku bulmuş dünya savaşlarını tetikleyen süreçlere çok benzeyen zamanlardan geçiyor. Ülkeler arasındaki kutuplaşmalar, silahlanma yarışı, doğal kaynaklar ve ticaret rotaları üzerindeki egemenlik mücadelesi, giderek kötüleşen ekonomik ve sosyal durum… Bütün dünya artık patlamaya hazır bir barut fıçısına doğru evriliyor, belki de 2030’lara bile kalmadan büyük çaplı bir savaş başlayabilir.
Mesela Pakistan’da giderek artan enflasyon, birçok vatandaşın artık en basit gıda malzemelerini bile alamayacak hâle gelmesine sebep oldu. Bu, Imran Khan’ın iktidarı kaybetmesinin en büyük sebeplerinden biriydi. Şimdilerde Pakistan hem terör saldırıları, hem açlık, hem de politik istikrarsızlık ile boğuşuyor. Mesela Mısır dünyanın en büyük buğday ithalatçılarından biri. Mısır’da yaklaşık yetmiş milyon insan devlet tarafından dağıtılan ekmeğe ihtiyaç duyuyor. Geçen sene Rusya ve Ukrayna, Mısır’daki tahıl ithalatının %80’ini karşılıyordu. Bu sene ve ilerleyen dönemlerde neler olacağı belirsiz. Giderek artan bu açlık hâli, yeni bir Arap Baharı’nı tetikleyebilir mi? Gıda kıtlığının karışıklığa sebep olduğu bir diğer ülke İran. Geçtiğimiz günlerde ekmek, yağ ve süt ürünlerindeki aşırı fiyat artışı sert protestolara sebep oldu. İran, dünyanın en ağır ambargolarına maruz kalan ülkelerinden biri ve molla iktidarı ülkenin kaynaklarını çarçur etmekle suçlanıyor. İran’daki durumun giderek kötüleşmesi hâlinde, belki 2017-2018 yılları arasında vuku bulan ayaklanmaların bir benzeri, hatta daha da kötüsü gerçekleşebilir.
Dünyanın pek çok bölgesinde ne yazık ki kıtlık, kuraklık ve açlık yeni karşılaşılan sorunlar değil. Fakat durum daha da kötüye gidiyor. 2016’dan bu yana akut açlık çeken ve acilen gıdaya ihtiyaç duyan insanların sayısı neredeyse ikiye katlandı. BM, Ukrayna’nın abluka altındaki Karadeniz ve Azak Denizi limanlarının acilen tahıl ihracatına açılması gerektiği çağrısında bulunuyor. Böylece kıtlık tarafından vurulan bölgelere biraz da olsa can suyu verilebilir. Dünya Gıda Programı’nın yöneticisi David Beasley, Benin, Nijer ve Çad gibi ülkelere yaptığı ziyaretlerin ardından, “Gözümüzün önünde mutlâk bir kriz meydana geliyor,” açıklamasında bulundu. “Bizim paramız, bu insanların da umutları tükeniyor.” Artık yardım sağlamak bile karşılaması güç bir maliyete bürünmüş durumda.
Bunca ülkenin içine düştüğü kötü durumdan bahsettik ve yakın gelecekte daha çok ülkenin bu karışıklıklar ve felaketler listesine eklenmesi muhtemel. Artık dünyadaki her şeyin birbirine bu kadar bağlı olduğu bir ortamda hiçbir bölge felaketlere karşı tam korunaklı değil. Dünya adeta kumdan bir zemin üzerinde duruyor gibi ve o kumdan zemin her geçen saniye eriyip gidiyor, önce en kötü durumdaki ülkeler yıkılıyor, sonra bu ülkelerin biraz üzerinde duran görece daha iyi durumdaki ülkeler ve bunların da üzerinde duran müreffeh ülkeler… Peki ya 21. yüzyılın yeni süpergüç adayı ne durumda? ABD’ye göre Çin dünya pirinç rezervinin %60’ına, buğday stokunun ise %51’ine sahip. Yaptırımlara maruz kalan Rusya’nın gıda ve enerji satışları da Avrupa ülkelerinden kayıp Çin’e akıyor. Çin, daha ucuza bolca kaynak stoklamaya devam ediyor. Çin’in yer altına inşa ettiği karmaşık depoları, ülkeyi yıllarca sürecek bir savaşa karşı ayakta tutmaya yetecektir. Çin bunca stok ile ne yapacak? Bunlar küresel çaptaki bir savaşın hazırlığı mı?
Dünya tarihi kıtlığın bir silah hâline getirildiği vakalar ile dolu. İlerleyen yıllarda kıtlık hayatımızdaki en temel motivasyon olabilir. 2020 yılına girerken çoğumuzun geleceğe dair düşünceleri bugüne kıyasla daha olumluydu. Artık durum değişti. Hem de keskin bir şekilde. Artık seneye açlıktan ölüp gidecek miyiz, yoksa yetersiz ekipmanlarla donanmış hâlde nükleer serpinti dolu bir cehenneme umutsuz bir taarruz mu yapacağız diye merak ediyoruz. Daha gerçekçi düşünceler ise artacak olan göç dalgası üzerine. Kıtlık sadece kıtlık olarak kalmaz, daha başka felaketlere de sebep olur. Felaketler bulaşıcıdır ve komşu ülkeleri de alt üst eder. Birbirini tetikleyen göç dalgalarının nereye yöneleceğini tahmin etmek zor değil.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, küresel göç rotalarının da kalbi konumunda. Her gün akla hayale sığmayacak sayıdaki insanın sınırlardan geçiş yaptığı bir senaryo ile karşı karşıya kalmamız muhtemel. Ülke nüfusunun 100 milyonu geçtiği, büyük şehirlerin gettolar ile donandığı, asayişin ve huzurun dibe vurduğu bir gelecek bizi bekliyor olabilir…
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade