Isaac Asimov’un “Vakıf serisi” ile ortaokul yıllarımda tanıştım. Seriyi o kadar çok okudum ve düşündüm ki sadece olaylara bu gözle bakmadım, kendi hayatıma da “psikotarih” uyguladım. Vakıf ve Türkiye’yi karşılaştırmadan önce Vakıf serisini okumamış olanlara kısa bir özet geçeyim:
Geleceği matematik formülleriyle görmeye dayalı psikotarih isimli bir bilimin yaratıcısı olan Hari Seldon, Galaksi İmparatorluğu’nun çöküş sürecine girdiğini hesaplar. İmparatorluk çöktükten sonraki anarşi ve barbarlık dönemi 30 bin yıl sürecektir. Bu süreyi azaltmak için galaksinin iki ucunda birer vakıf kurar. Birinci vakıf galaksinin merkezine uzakta, kaynakları az bir gezegendedir. Terminus adlı bu gezegene yerleştirilen bilim insanları ve aileleri, bir Galaksi Ansiklopedisi yazmak için görevli olduklarını sanmaktadırlar. Oysa Hari Seldon onlara yeni bir galaksi imparatorluğu kuracakları geleceği çizmiştir. İkinci Vakıf ise çökecek imparatorluğum merkezinde, yani Trantor’da gizli ve küçük bir oluşumdur. İmparatorluk önce çevreden çözülmeye başlar. Terminus kendisini yutmaya hazır dört krallık arasında kalır.
İlk kriz: Birinci Vakıf önce bilimi kullanarak çevresindeki dört krallık tarafından yutulmamayı başarır. İkinci kriz: Bilimi din kisvesiyle dört krallığa verir ve sonunda hepsini ele geçirir. Üçüncü kriz: Bilim ve din yanında ticareti kullanır. Dördüncü kriz: Ticareti kullanır. Genişlemeyi sağlayan krizlerin hepsinin ortak özelliği aynı anda iç ve dış gerilimlerin en yüksek noktaya ulaşmasıyla görülür.
Fakat psikotarihin göremediği, Seldon planında yeri olmayan bir mutant ortaya çıkar: Katır. Katır insanların beynini etkileme gücüne sahiptir. Katır, Birinci Vakıf’ı yener fakat bu sefer İkinci Vakıf devreye girer ve onu hallederek plana dönüşü sağlar…
Bu kadar özet yeter sanırım. Gelelim Vakıf ve Türkiye karşılaştırmasına:
Trantor = Osmanlı
Osmanlı çökmektedir. Bu çöküşe önce engel olmak istenir ve reformlar yapılır: II. Mahmut. Çöküşe engel olunmayacağı anlaşılır, yeni yapının kurulması için bir örgüt kurulur. Bir akıl hocası ve Mustafa Kemal adlı bir paşa imparatorluğun içlerinde, imkanları kısıtlı bozkırın ortasında yeni imparatorluğun temelini atacak planı çizerler.
Bu akıl hocasına II. Abdülhamid diyebiliriz. II. Abdülhamid Demerzel ise Atatürk’e de Hari Seldon diyebiliriz. (Demerzel’e de Hari Seldon’un akıl hocasıdır aslında.) Pek bilinmez ama II. Abdülhamid’in hatıralarında Mustafa Kemal geçer:
“İşte bu sırada rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman tasını tarağını toplamış askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal Bey adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun. Uzun bir müddet sonra oğlum Abit Efendi, benimle konuşurken bu Mustafa Kemal Bey”le tanıştığını söyledi. Sonradan Paşa olmuş…Hem de burada Beylerbeyi sarayında tanışmışlar! Teaccup ettim (Şaştım). Burada ne arıyormuş dedim. Yüzbaşı Salih Bey (Bozok) arkadaşı cevabını verdi. Ara sıra arkadaşını görmeye geliyormuş. Abit Efendi ile bu münasebetle dost olmuşlar. Hatta Mustafa Kemal Paşa, kendisine iki ceylan yavrusu hediye etmiş.
Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir Paşa’nın Abit Efendi’ye yakınlık göstermesi bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu. Oğluma münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti halim olsa “Bir altın saat” diyecektim ama hem dedikodusundan çekindiğim hem oldukça müzayeka (geçim sıkıntısı) olduğum için bir şey söylemedim. Bir daha arkadaşına gelecek olursa haber ver, ben de göreyim demekle iktifa ettim.”
Abdülhamit devamında Mustafa Kemal’i bir defa uzaktan gördüğünü ve sıradan askerlere benzemediğini, kendisine başarı için dua ettiğini belirtmektedir. Bu anılar tartışmalı olsa da II. Abdülhamid’in Mustafa Kemal’in imparatorluğu yıkacağı kehanetinde bulunduğunu, sohbet ettiklerini, gelecek üzerine konuştuklarını da anlatan tartışmalı kaynaklar vardır.
Birinci Vakıf = Türkiye
Birinci Vakıf Terminus’ta kurulmuştur. İmkanları kısıtlıdır, madeni azdır. İlk kuranlar eski imparatorluğu kurtaracaklarını düşünmektedirler. Ankara’ya gelenler ise Osmanlı’yı, işgaldeki imparatorluğu kurtaracaklarını düşünmektedirler. Oysa Mustafa Kemal daha İstanbul işgal altında iken, Şişli’de Kurtuluş Savaşı’nın planlarını yaparken arkadaşı Fuat Paşa’ya Eskişehir’de emrinde bulunan birliklerle Ankara’ya gidip kendisini beklemesini söyler. Onun planları en baştan bellidir.
İlk belediye başkanı Salvor Hardin ise Hari Seldon’un planını anlamıştır. İç düşmanlar imparatorluk yanlıları, dış düşmanlar işgal kuvvetlerini yener. Bu açıdan Atatürk ve İsmet İnönü uyuşuyor. Yani Hari Seldon, Salvor Hardin. İsmet İnönü’nün Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutması da Terminus’un ilk dönemlerine denk düşer. Ülkeyi geliştirmek için dini kullanma Adnan Menderes ile başlıyor. Daha sonra Süleyman Demirel, Turgut Özal tarikat ve ticareti kullanmaya başlıyor.
Tayyip Erdoğan bu açıdan şuna denk geliyor: Türkiye cumhuriyeti genişlemek için ticareti kullanmalı ama dini atmalıdır. Din artık gelişmeye ket vurmaktadır. Ama Tayyip bunu anlamıyor. Terminus’ta buna denk bir dönem var. İşte burada şu da oluyor: Tayyip Katır değilse, Katır Fethullah Gülen’e, Tayyip ise İndbur’a denk düşüyor. (İndbur Terminus’un gelişmesini durduran bir yönetici. III. İndbur. Bu açıdan Tayyip’in özellikle ustalık dediği üçüncü dönemiyle benzerlik gösteriyor.)
Katır gerçek ismi değildir. Kısır olduğu için alır bu ismi. Zihinleri etkiler. Fethullah Gülen evlenmemiştir, çocuğu yoktur, zihinleri etkiler. (Katır çıkmadan önce bir iç mücadele örneği var Terminus’ta. Kokuşmuş İndbur yönetimine karşı haklı bir karşı çıkış oluyor, bu da Gezi Eylemlerine denk düşüyor.) Belki ülkeye dönecek (gerçi Katır Terminus’u ele geçirdiği halde Kalgan adlı kendi başkentinde yaşamaya devam ediyor.) Katır ve Cemaat ülkenin üstüne çökecek ama bu çok kısa bir dönem olacak.
İkinci Vakıf, yani eski imparatorluğun merkezinde gizli, planın koruyucuları onu etkisiz hale getirecek. Bu da demek oluyor ki cemaati, İstanbul’da gizli bir yapı yenecek. O yapı, planı eski rayına oturtacak: Ticareti stratejik olarak genişlemek için kullanan bir döneme girilecek, dinin etkisi azalacak ve bilimsel, teknolojik patlama olacak.
Birinci Vakıf gelişirken şu tartışma da oluyor: Terminus çok kenarda kalıyor, Trantor’u yeni başkent yapalım. Dikkat ederseniz Türkiye Cumhuriyeti’nde de Ankara yerine tekrar İstanbul’u başkent yapalım tartışmaları oluyor. Vakıf serisinde Terminus başkent kalıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nde de Ankara.
Vakıf serisi ile Türkiye Cumhuriyeti üzerine kaba bir karşılaştırma yaptım zira Vakıf serisini okumamış veya bu stratejilere çok uzak insanların da anlayabileceği basitlikte yazmak istedim.
Çatı:
Kuruluş
Yapılanma
Bilimsel alt yapı
Din ile ticaret (Japon zaibatsu gelişim yapısının tarikat-ticaret hali)
Dinin gelişmeye ket vurması ve dışlanması
Ticaret, teknoloji, bilim
Kültür emperyalizmi
Süper güç
Notlar
1- Vakıf serisini ilk üç kitabını Isaac Asimov, 20’li yaşlarında efsane editör John W. Campbell akıl hocalığında yazmıştır. Serinin diğer kitaplarını bu analizde kullanmadım zira benim için John. W. Campbell’ın kurduğu çatı daha gerçek. Vakıf serisi temel olarak Roma İmparatorluğu tarihinden etkilenmiştir. John W. Campbell daha sağcı görüşlere sahiptir. Bu nedenle serinin ruhunu onun beyni oluşturur.
2- Isaac Asimov’un babası Rusya’da ABD’ye göç etmiştir. Bu aile Yahudi’dir ama Isaac Asimov’un kendi biyografisinde yazdığı gibi Hazar Türkü soyundan gelen yahudilerdendir. Tıpkı Rothschild Ailesi gibi.
3- Dünya’nın en zengin ve karanlık ailesi Rothschidler de dediğim gibi Hazar Türkü soyludurlar, her ne kadar bu kadar büyük bir servetin milliyeti olmaz ve ailenin Türklük ile ne kadar alakası kaldığı tartışılır ama bu aramızda kalsın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına, Kurtuluş Savaşı’na yardımları olmuştur. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nda Fransa, İtalya ve İngiltere’nin pasif kalışına, sadece Yunanistan ile karşı karşıya kalışımıza.
4- Atatürk’ün askeri deha olmasının yanında çok önemli bir diplomat, analist ve stratejistyen olduğunu şundan da anlıyoruz: Kurtuluş Savaşı sırasında Türklere düşman bir İngiltere hükümeti vardır. Bu hükümet koalisyon üzerine kuruludur. Bir şekilde Atatürk bu koalisyonun bozulmasını sağlar. Yeni gelen hükümet kurulacak Türkiye Cumhuriyeti yanlıdır, bu sayede İstanbul işgalde kurtulur, Lozan Anlaşması yapılabilir.
5- Bakmayın dincilerin kötülemesine İsmet İnönü tam bir ikinci adam ve dahiydi. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki yaptıkları ders olarak okutulmalı.
6- Türkiye Cumhuriyeti’nin liderleri çok eleştirilir: Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal… Kimse kusura bakmasın ama sadece yurt içi değil, 20. Yüzyılı global anlamda inceleyen herkes bunların çok önemli zekalar ve dehalar olduğunu görür. Belki gerçekten hakları 20-30 yıl sonra verilecek. (Tansu Çiller, Mesut Yılmaz bu açıdan başarısız ve ikinci sınıf kalmışlardır ama yine de önemli çabaları olmuştur.)
Hazırlayan: Orkun Uçar