insansiz dunya

İnsan Nesli Tükense Bizden Geriye Ne Kalırdı?

Eğer 4.5 milyar yıllık Dünya‘nın yaşını bir yıla indirgeyecek olsaydık, modern insanın ortaya çıkışı 31 Aralık saat 23:52’ye tekabül ederdi. Dünya bazlı kozmik yılın son dakikalarında ortaya çıkmamıza rağmen büyük ilerlemeler ve atılımlar gerçekleştirdiğimiz ortada. Tarımı öğrenip yerleşik hayata geçişimiz, bilimsel ve düşünsel yeteneklerimizdeki artış; ateşin, yazının, elektriğin, radyonun, televizyonun, uçakların, bilgisayarın icadı, uzaya ve Ay’a açılışımız, diğer gezegenlere araçlar gönderişimiz gibi tarihi olaylar, sadece yılın son birkaç dakikasında başarılmış şeyler… Elbette tüm bu ilerlemeler, uygarlığımızı dönüştürüp biçimlendirmeye devam ediyor. Her yeni başarı, aynı zamanda yeni hedefler belirlememize de katkı sunuyor. Mağaralarda yatıp avlandığımız ya da elektriksiz bir dünyada yaşadığımız dönemler çok geride kaldı.

Teknolojinin akıl almaz biçimde hızla geliştiği bir çağda yaşıyoruz artık. Her geçen gün yeni teknolojik ürünler ve iletişim araçları insanlığın hizmetine sunuluyor. Peki ama teknoloji bu kadar hızlı ilerlerken insan bu ilerlemenin tam olarak neresinde kalıyor? Sanayi devrimiyle başlayan teknolojik atılım, günümüzde çok büyük yol almış durumda. Her birimizin günlük yaşamı köklü değişimlere uğradı. Artık çoğu şeyi elimizde tuttuğumuz küçücük bir cihazla dilediğimiz yerden halledebilir duruma geldik. Fakat teknolojinin sağladığı bu kolaylıkların yanı sıra bir de karanlık tarafı olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle son yüzyıl içinde gezegenimizin doğal dengesini ciddi oranda bozmuş durumdayız. Örneğin, karbondioksit ölçümlerinde korkutucu bir yükseliş söz konusu. Hâl böyle olunca hepimizin aklında şu soru beliriyor: Teknoloji kurtuluşumuza mı yoksa yok oluşumuza mı neden olacak?

insansız dünya

Her şeyden önce teknolojinin bir gün uygarlığımızın sonunu getirip getirmeyeceği tartışmaya açık bir konu. Fakat hâlihazırda ortaya çıkan sonuçlar gösteriyor ki tablo pek de parlak değil. Öte yandan teknolojiden bilime, sanattan felsefeye kadar elde edilmiş tüm kazanımlar, kuşkusuz uygarlığımızın ortak birikimi ve bundan vazgeçmemiz düşülemez bile. Peki o hâlde ne yapılabilir? Aslında ihtiyaç duyduğumuz şey, insanın doğaya ve evrene dair mevcut bakış açısında köklü bir değişim. Doğayı sömürme odaklı parasal sistemlerimizi bir kenara bırakmalı ve uygarlık olarak radikal bir dönüşüm gerçekleştirmeliyiz. Kazanılmış tüm birikimlerimizi doğa ile tam bir uyum içinde yarınlara aktarabilirsek, o zaman belki işler de yoluna girmeye başlayacak. Ancak görülüyor ki şimdilik bu noktadan oldukça uzağız ve gezegenimizi tahripkâr bir şekilde sömürmeye devam ediyoruz. Bu yazıda insan ve teknolojiden ziyade, insansız bir dünya manzarasına odaklanamaya ve insanın olmadığı bir dünyada neler olup biteceğini anlatmaya çalışacağız.

Bir dakika durun ve hayal edin; Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar ansızın ölse uygarlığımızdan geriye kalanların akıbeti ne olurdu? Tüm ihtişamıyla göklere yükselen gökdelenlerimizin, karaları birbirine bağlayan güçlü köprülerimizin, azgın nehirleri dizginleyen barajlarımızın, binlerce kilometre uzunluğundaki demiryollarımızın, kısacası tüm teknolojik birikimlerimizin ve muazzam yapılarımızın geçen zamanla birlikte yok olup gideceği ve geriye bizden pek fazla bir şey kalmayacağı çok açık. Her şeyi doğadan alıyoruz ve doğa bir gün bize verdiklerini geri alacak. Şöyle bir düşünüldüğünde, uygarlığımızın tüm birikimleri saman alevi gibi yok olup gidebilir. Ama yine de arkamızda milyonlarca yıl boyunca varlığını sürdürmeyi başarabilecek şeyler kalacaktır. Eğer bundan milyonlarca yıl sonra artık üzerinde insanın yürümediği bu gezegene bir uzaylı tür gelecek olsaydı, muhtemelen geride bıraktığımız bazı şeyleri tespit edebilir ve bir zamanlar burada bir uygarlığın yaşadığını anlayabilirdi…

İnsansız Dünya 2

İnsanlığın yok oluşundan birkaç gün sonra, dünyanın çeşitli yerlerindeki elektrik santralleri bir bir devre dışı kalmaya ve yeryüzü yavaş yavaş karanlığa bürünmeye başlayacak. Enerji yoksunluğuna bağlı olarak gıdaların çürümesi ve çeşitli müzelerdeki bakımsız kalan antik eşyaların bozunumu hızlanacak, petrol boru hatları tıkanacak, evlerde ve besihanelerdeki kilitli hayvanlar ölecek, bazı kritik fabrika ve üretim yerlerinde patlamalar meydana gelecek. Birkaç hafta sonra kentlerin su kaynağı kesilecek, kanalizasyonlar tıkanacak, yağmura maruz kalan yerleşim yerlerinde su baskınları ortaya çıkacak. Birkaç ay sonra şehirler, artık iyiden iyiye hayvanların istilasına uğramış olacak. Doğal yaşam kendine yeni dengeler kurmaya başlayacak ve kimi türlerin popülasyonunda artış yaşanırken kimi türlerse yok olma tehlikesiyle yüzleşecek. Metal yapılar, düzenli olarak boyanmadıkları ve bakımları yapılmadıkları için paslanma sürecine girecek…

Birkaç yıl sonra, dünyanın çeşitli yerlerindeki asma köprüler, viyadükler iyice aşınmaya başlayacak, Uluslararası Uzay İstasyonu kontrolden çıkarak Dünya’ya çarpacak, bazı şehirler tümüyle sular altında kalarak haritadan silinecek. Rüzgâr enerjisi ile çalışan deniz fenerleri son parıltılarını saçarak usulca karanlığa gömülecek, bakımları yapılmayan binalar çürümeye başlayacak. Kentlerin dört bir yanı, yabani bitkilerin kuşatması altında artık. Birkaç on yıl sonra bazı gökdelenler ve büyük yapılar dağılma sürecine girecek, park yerlerindeki ve sokaklardaki sahipsiz otomobiller pas rengine bürünecek. 50 yıl sonra Norveç’te bulunan Kıyamet Ambarı’ndaki tohumların büyük bölümü ölecek. İnsansız ilk yüzyıla yaklaşılırken, gökdelenlerin ve köprülerin ciddi bir kısmı dağılıp yıkılmaya başlayacak…

insansız dünya 3

Birkaç yüzyıl sonra tüm canlılar tamamen vahşileşecek, eski kentlerde yeni ekosistemler oluşacak. Özgürlük Anıtı devrilecek, Eyfel Kulesi yerle bir olacak, Anıtkabir harabeye dönüşecek, şehirler tümüyle bitki ve hayvanların hücumuna uğrayacak. İlk bin yıla doğru, uygarlığımıza dair neredeyse tüm izler toprak altında kalacak; depremler, fırtınalar, seller, yangınlar ve jeolojik etkinlikler sonucu gezegenimizin manzarası değişecek, şu anda Ay‘da bulunan Apollo 15 ve Apollo 17‘nin kalıntıları tamamen çürüyecek. İlerleyen birkaç bin yıl içinde, ayakta kalmayı başarmış son yapılar da yok oluşla yüzleşmek zorunda kalacak. On bin yıl sonra ise Büyük Piramit, Çin SeddiRushmore Dağı Anıtı ve bazı devasa barajlar dışında uygarlığımıza dair gözle görülebilir kalıntılar kalmayacak… Ama ilerleyen zamanla birlikte bu yapılar da saltanatlarının sonuna gelmekten kurtulamayacak.

Peki radyo ve televizyon sinyallerimiz, derin uzaya gönderdiğimiz uydular ya da Ay’daki ayak izlerimiz? Onlar bizden geriye kalan tek şey olabilirler mi? Öncelikle Ay’daki ayak izlerimizin ömrü belirsiz. Çünkü Ay sürekli olarak mikro meteor yağmuruna maruz kalan bir gökcismi. Dolayısıyla bu izlerin de kaybolacağı bir gün gelecek. Öte yandan pek çok bilim insanı, sıradan radyo ve televizyon sinyallerimizin birkaç yıl içinde parazite dönüşeceğini düşünüyor. Yani bu sinyaller, bırakın yüzlerce ve hatta binlerce ışık yılı uzaktaki bir başka medeniyete ulaşmayı, bize en yakın yıldız sistemine bile varamayacak. Ancak Arecibo Mesajı gibi bazı özel ve güçlendirilmiş sinyallerin hedeflerine ulaşabileceğine inanılıyor. Voyager ve Pioneer 10 gibi uydular ise eğer başlarına bir kaza bela gelmezse kozmik yolculuklarını sürdürecek.

whag8

Ancak bu yok oluş rüzgârının sadece on bin yıl içinde her şeyi silip süpüreceğini iddia etmek mantıksız. Muhtemelen on bin yıl sonra gezegenimize gelecek olan bir dünya dışı uygarlık, yine de bize dair pek çok ize ve kalıntıya ulaşabilir. Evet, belki ortada gözle görülür pek bir şey kalmayacak fakat yıldızlararası seyahat yapabilecek teknolojiye sahip bir uygarlığın bu delillere ulaşması da çok zor değil. Milyonlarca yıl sonra bile lityum yapılı belli başlı malzemelerin kalıntılarından tutun da, radyoaktivite anomalilerine ve hatta fosilleşmiş kemiklerimize kadar bir zamanlar burada olduğumuza dair bir yığın kanıt bulunabilir.

Bildiğiniz üzere bazı kimseler, dünyada bir uygarlık döngüsü yaşandığını iddia ediyor. Bu kimselere göre dünyanın geçmiş zamanlarında bazı gelişmiş uygarlıklar ortaya çıkmış ve zaman içinde bu uygarlıklar yok olarak yerlerine yenileri gelmiş. Hayal gücü açısından hayli parlak bir iddia olsa da, gerçekliğine dair bugüne kadar herhangi bir kanıta rastlanmadı. Biraz önce de belirtildiği gibi, teknolojik bir uygarlığın yok oluşundan milyonlarca yıl sonra bile ortada çok sayıda kanıt kalabiliyorsa, geçmişte yaşadığı iddia edilen bu gelişmiş uygarlıklara dair şu an elimizde bir yığın buluntu olması gerekirdi. Ama yok… Carl Sagan‘ın da dediği gibi, “olağanüstü iddialar olağanüstü kanıtlar gerektirir.”

Son olarak konuyla ilgili Life After People (İnsandan Sonra Yaşam) belgeselini izleyebilirsiniz…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu ve politika

Bilimkurgu ve Politika: Geleceği Şekillendiren Hikâyeler

Bilimkurgu sadece teknolojik yeniliklerin ve uzay maceralarının peşinde koşmaz; aynı zamanda politik ideolojilerin ve toplumsal …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin