holodeck

Holodeck Teknolojisine Bir Bakış

Mevcut teknoloji, filmlerdeki gibi fotonik oyun alanları oluşturmaya ne kadar yakın?

Komutan William T. Riker‘ın, U.S.S. Enterprise-D (Atılgan)‘de klimalı bir koridordan çıkıp yemyeşil bir ormana adım attığını gördüğümüz ilk andan beri (o sırada hâlâ Atılgan’ın içindedir) Holodeck teknolojisi Uzay Yolu evreninin imzalı bir yeniliği hâline geldi. Aslında Holodeck’in erken bir versiyonu ilk olarak 1974’te Star Trek: The Animated Series‘in bir bölümünde ortaya çıktı ve basitçe “dinlenme odası” olarak adlandırıldı. Ancak 24. yüzyıl sanal güvertesinin hikaye anlatım olanaklarını tamamen hayata geçiren The Next Generation oldu. Bu teknoloji, mürettebat üyelerinin eğitim senaryoları yürütebilecekleri, eğlence amaçlı “holonoveller” (holoromanlar) içinde rahatlayabilecekleri ve en sevdikleri tarihi figürlerin yapay zeka destekli görüntüleriyle takılabilecekleri bir alan sağlıyordu.

21. yüzyılda etkileşimli bir holografik projeksiyon yaratmak için gereken teknoloji hâlâ ışık yılı uzaklıkta. Yine de gündelik dünyamızın dışına çıkabileceğimiz ve ikna edici alternatif gerçekliklere taşınabilen “holodeck” benzeri deneyimler elde etmek mümkün.

Gene Roddenberry‘nin muhtemelen Gene Dolgoff’un çalışmalarından esinlenen orijinal konseptinden “holodeck“, holomaddeden gerçekçi fotonik insanlar ve yerler yaratmak için çoklayıcı, taşıyıcı ve holografi teknolojilerini harmanlayarak çalışır. “Holodeck” aynı zamanda derinliği manipüle edebilir. Voyager’ın “Öldürme Oyunu”ndaki (“The Killing Game”) Sainte Claire kasabası gibi genişleyen, tamamen keşfedilebilir ortam hissi veren, algı ve mekansal farkındalık oluşturabilen bir gelecek teknolojisidir. Üstelik insanlar tüm bunları yaparken Holodeck’in duvarlarına çarpma tehlikesi de yaşamaz.

“Holodeck” ilk ortaya çıktığından beri, insanlar gerçek hayatta da bir tane oluşturabilmek için ne gerektiğini hep merak etti. West of England Üniversitesi’ndeki Sanal ve Genişletilmiş Gerçeklikler üzerine çalışan öğretim üyesi Verity McIntosh, “Gelecekteki gerçek holodeck’in bir tür sonsuz yapılandırılabilir organik maddeden üretilmesi lazım,” diyor. McIntosh’a göre bu organik madde yeri geldiğinde ahşap gibi, yeri geldiğinde su gibi, yeri geldiğinde de pofuduk bir kedi kürkü gibi hissettirebilmeli. “Sanal dünyanın şekillerini, dokularını ve özelliklerini oluşturmak için kendini gerçek zamanlı olarak yeniden oluşturabilecek bir maddeden bahsediyoruz,” diyor.

“Holodeck’i” inşa etmek için kullanılan teknoloji, yalnızca son derece gelişmiş değil ayrıca fiziksel olarak imkansızdır. Kendinize ait bir Holodeck inşa etmeye kalksaydınız, birçok fizik yasasını ihlal etmeniz gerekirdi. Bu nedenle -eğer Q falan değilseniz- yeni bir teknolojik çağa atlamak için enerjimizi sanal gerçeklik aracılığıyla kolayca elde edilebilecek şeylere odaklayabiliriz. Sanal Gerçeklik (VR)’in standart eğlencenin ötesinde birçok uygulamaya sahip olduğu şimdiden gösterildi. Ağrı yönetimine yardımcı olabilir ve cerrahi eğitimi destekleyebilir. Terapistler fobilerin tedavisine ve stres yönetimine yardımcı olmak için VR tabanlı müdahalelere çoktan başladı bile. VR ayrıca birbirimizi yüz yüze göremediğimiz zamanlarda da çok işe yarıyor. Bu nedenle bazıları, çalışmanın, öğrenmenin ve sosyalleşmenin geleceğini sanal gerçeklik teknolojisinde görüyor.

Bu teknoloji, evreni keşfetmemizde de önemli bir role sahip olabilir. Örneğin NASA, astronotları uzay yürüyüşlerine hazırlayabilmek ve hassas prosedürler konusunda eğitebilmek için bir sanal gerçeklik laboratuvarı bile kullanıyor. Ayrıca VR, uzayda daha fazla seyahat edecek, daha uzun görevlere çıkacak astronotların refahını ve zihinsel sağlığını iyileştirme potansiyeline de sahip.

sanal gerçeklik

Araştırmalar, VR deneyimlerinin kendimizi onlara kaptırdığımızı hissettikçe çok daha tatmin edici olduğunu gösteriyor; bu nedenle, sanal gerçeklik geliştiricilerinin hedefi – ve holodeckin mükemmel bir şekilde yaptığı şey – daha fazla manipülasyon. Bunun anahtarı da fiziksel olarak başka bir ortamda var olduğumuza inanmak için duyularımızı kandırabilmekte yatıyor. VR’de çalışan insanlar, bunu başarmak için ne gerektiğini bulmaya yıllarını harcadılar: “Işık nasıl davranmalı”, “görüş alanımızın ne kadar geniş olması gerekiyor” ve “çözünürlük ve pikseller ne kadar hızlı olmalı” gibi soruların yanıtlarını arıyorlar. Ancak en büyük soru, sanal bir dünya ile beş duyumuz arasındaki boşluğu nasıl kapatacağımız.

McIntosh, “Bazı açılardan zaten oradayız,” diyor. “Artık sanal gerçeklikte çok geniş bir deneyim yelpazesine sahibiz. Bunların çoğu kafamızı, ellerimizi, bazen vücudumuzu ve hatta göz hareketlerimizi o kadar doğru takip ediyor ki, gerçek zamanlı olarak oluşturulan 3D dünyalar beynimizi kandırarak fiziksel olarak orada olduğumuza inandırıyor.” McIntosh, inanılmaz derecede sofistike “holofonik” seslerin, gerçek dünya seslerinin konumunu, hareketini ve dinamik kalitesini, insanların neyin gerçek neyin sanal olduğunu gerçekten ayırt edemeyecekleri düzeye kadar çoğaltabildiğini belirtiyor. “İnsanların duydukları seslerin hikaye dünyasının içinde mi yoksa dışında mı olduğunu anlamaya çalışmak için kulaklıklarını kaldırıp değiştirdiğine sık sık tanık oldum,” diyor.

Günümüzün VR’ı ile holodeck’in hiper gerçek deneyimleri arasında hâlâ birkaç önemli engel var. Birincisi, vizyonumuzun sadakati. Başka bir deyişle, bir VR gözlüğünün içinde gördüğümüzü ne kadar gerçek hale getirebiliriz? Çoğu insan ilk VR deneyimine hayran kalırken, bunun hala fiziksel dünyadaki görsel deneyimimize yaklaşmadığını kabul ediyor: “En gösterişli cihazlar bile henüz doğal görüş alanımızı kapsayamıyor. Elde edilen çözünürlük insan gözününkine yakın bile değil. Hâlâ bir ekrana baktığımızı biliyoruz,” diye açıklıyor McIntosh. VR için bir diğer büyük zorluk, dokunmanın hissini yeniden üretmek. Birisi ‘holomatter’ yaratmak için kodu kıramazsa, sanal bir nesneye nasıl ulaşır ve ona dokunuruz?

College of Charleston’daki Gelişen Medya Bölümü’nde Doçent olan ve bize ‘duyusal yakalama’dan bahseden Archaeologies of Touch kitabının yazarı David Parisi, duyusal girdinin bilgisayarca oluşturulan bir aygıt tarafından üstlenildiği cihazlara ve kıyafetlere ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Çünkü duyularımızı devralma ne kadar eksiksiz olursa, gerçekliğe dalma duygumuz da o kadar eksiksiz olur. Küçük dokunsal titreşimler yaratan uzun kollu bir gömlek sayesinde kollarınızda yağmuru hissedebildiğinizi ve sanal bir fırtınanın altında durduğunuzu hayal edin. Ya da parmak uçlarınıza mükemmel miktarda basınç uygulayan eldivenler giydiğiniz için sanal bir tuval üzerinde çalıştığınızı ve boya fırçasını parmaklarınızın arasında hissettiğinizi… Duyularımızı ‘iletmeye’ yardımcı olan bunun gibi dokunsal teknolojiler zaten var. Örneğin Teslasuit, vücudun her yerine dokunmayı simüle etmek için elektriksel darbeler kullanıyor. Parisi, bu tür bir teknolojinin ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğunu ancak şu anda istenen seviyede bulunmadığını belirtiyor.

İster tam vücut kıyafeti ister tek bir gözlük olsun, rahatsızlık VR alanında yaygın bir şikayet olmaya devam ediyor. Şu anda sanal dünyalara adım atmak için kullandığımız teknoloji, tüm vücut tiplerini içermenin yanı sıra hâlâ oldukça kısıtlayıcı. Teknolojiden kaynaklanan fiziksel rahatsızlıklar da bizi sanal deneyimin dışına çekiyor. Yüzünüz ekrana bağlı olduğu için zonkluyorsa, Fransa’nın güneyindeki bir barda bilardo oynadığınıza kendinizi ikna etmeniz zor. Geleceğe bakıldığında, hem Parisi hem de McIntosh, çok sayıda hantal ekipman kullanma ihtiyacının yerini alacak olan hibrit bir teknoloji hayal ediyor.

McIntosh şöyle diyor: “VR’yi deneyen insanlar, yaşadıklarını sanki başlarına gelmiş gibi, ‘bunu ben yaptım’, ‘oraya gittim’, ‘kulağıma fısıldadılar’ gibi anlatıyor. “Belki şimdilik bu kadar yeter.” Günümüz VR teknolojimiz, VHS kaydedicinin tarihsel eşdeğeri olduğunu kanıtlayabilir, ancak sunduğu değer gerçek ve ölçülebilir. Bu, önemli atılımlara düşündüğümüzden çok daha yakın olabileceğimiz anlamına geliyor. Uzay Yolu’ndaki gibi görünen, hisseden ve işlev gören bir “holodeck” yaşamlarımızda ortaya çıkmayacak. Ancak sanal gerçeklik tarafından temsil edilen olasılıklar, yakında tamamen sürükleyici sanal dünyaları ve uygulamaları deneyimleyebileceğimiz anlamına geliyor. Üstelik VR bize sadece Dünya’da fayda sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uzaya doğru açıldıkça başarımız için de çok önemli bir araç haline gelecek.”

Kaynak

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu gelecek

Teknolojik Bir Dünyada Bilimkurgunun Geleceği

Bilimkurgu, insanlığın teknolojiye olan ilgisinin ve aynı zamanda korkularının bir yansıması olarak ortaya çıkmış ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin