Gelecekte Koloni Kurulması Muhtemel 10 Yer

İnsanlık, tarihinin başından beri yayılmacı bir tür oldu. Tıpkı karıncalar gibi. İnsanlar da zamanla koloniler kurdular. Anavatanlarından uzakta, bambaşka bir diyara açılan kapılar. Kurulan kolonilerin arkasında çeşitli motivasyonlar vardı. Keşif, ticaret, savaş, yayılmacılık. Antik Dünya’nın pek çok köşesinde Yunan kolonileri mevcuttu. Fenikelilerin de kolonileri Akdeniz’in etrafına sepelenmişti. İlerleyen çağlarda, Amerika’nın keşfedilmesiyle kolonicilik bambaşka boyutlara ulaştı.

Tarih boyunca kurulan kolonilerden bazıları yok oldu, bazıları koca bir tuz tarlasına dönüştü, bazıları hayatta kaldı ve güçlü devletlere dönüştü. İnsanlık nihayetinde Dünya’nın neredeyse tüm kara parçalarına yayıldı. Artık kolonilerin geleceği uzayda görünüyor. Fakat sahiden öyle mi? Uzaya yayılsak bile türümüz hâlâ Dünya’ya bağlı olacağı için Dünya’yı tüm potansiyelleriyle iyi değerlendirebilmemiz gerekiyor.

Dünya’da bile henüz kolonileştirilmesi mümkün olan yerler bulunmakta diye düşünüyorum. İklim değişiklileri, yeni yerleşim tercihleri, ekolojik, ekonomik ve sosyal programlar insanlığı yeni koloniler kurmak mecburiyetinde bırakacaktır önümüzdeki çağlarda.

Okyanus

Okyanuslar son zamanlarda güzel bir gelecek vaat ediyor gibi gözükmüyor. Mercan resiflerinin durumu iyi değil. Sular ısınıyor, canlılık ölüyor, dengesiz avlanma pek çok soyu kurutuyor, üstelik son zamanlarda gezegenin en ücra köşesinde bile mikro plastiklere rastlanabiliyor. Üstüne üstlük tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de su seviyeleri yükseliyormuş. Adalar ve kıyı şehirleri sular altında kalabilirmiş. Bu bizi korkutmalı mı? Elbette. Fakat yakın bir gelecekte okyanus üzerinde yüzen şehirler kurarsak, yani gezegenimizde hâlâ tam anlamıyla keşfedemediğimiz tek tük yerlerden olan okyanusu fethetsek nasıl olur?

Gelecekte okyanus üzerinde yüzen şehirlerin olması muhtemel gözüküyor. Çünkü neden olmasın? Üstelik geleceğin en muhtemel koloni çeşitlerinden biri de bu. Dalgakıranlarla çevrelenmiş yüzen platformların üzerinde bir şehir. Tamamen ekolojik ve sürdürülebilir şekilde kendine yeten cinsten. Yani kara parçaları bize yetmiyor mu, iklim değişiklikleri hayatı zorlaştırıyor mu, karada yaşamaktan sıkıldık mı? Okyanus üzeri şehirler bizim için biçilmiş kaftan. Bu şehirleri devletler ya da uluslarası organizasyonlar mı kurar ya da hepsi özel teşviklerle mi kurulur bilemeyiz. Fakat günümüzde buna yakın bir şey var zaten. Deniz üzerinde kurulmuş bir mikro-ülke; Sealand. 

Çöl

Geçmişte, özellikle de Holosen’in sonlarına doğru, günümüzde var olan çöller bugüne kıyasla daha nemli ve yaşanılasıydı. Hatta bugün Çad Gölü diye bildiğimiz sıvı kütlesi bir zamanlar kocaman bir iç denizdi. Gelgelelim bugün Sahra Çölü bomboş bir kum okyanusundan ibaret. Ne yazık ki Afrika’nın Sahel Şeridi de Sahra’ya katılacak gibi görünüyor.  Çölleşme ve toprakların verimsizleşmesi iç savaşlara, katliamlara ve büyük göçlere sebep olacak. Göçler de daha fazla savaşı tetikleyecek. Fakat ya bu durumu tersine döndürmek için önlemler alınmaya başlanırsa?

Fakat çöl şartlarını iyi değerlendiren ve ona uygun bir koloni kurulabilir. Bu yapıyı besleyecek güçlü ikmal hatlarına ihtiyaç var. İnsansız hava araçları  bu sorunu giderebilir. Üstelik gelişmiş bir ekoloji programı uyarınca çöllere ya da çölleşen bölgelere yerleşen koloniciler orayı yaşama elverişli bir hale getirebilir. Tarım ve enerji üretimi konusunda çığır açan gelişmeler bu bölgelerde yaşanacaktır. Burası Mars’tan bir önceki adım olacaktır haliyle.

Fakat yerli halka ne olacak? Koloniciler onlardan mı seçilecek? Ya da harici bir güç mü bu bölgelere yerleşecek? Topraklar yeniden verimli hale getirilse bile yerli halkın bu bölgeye dönmesine müsaade edilecek mi ya da toprakları ellerinden mi alınacak? Bu ve daha pek çok başka sorunun cevabı koloniyi kuran teşvikin temelinde yatıyor. Yine de kendi gezegenimiz içerisinde daha önce yerleşime uygun olmayan bölgeleri de kolonileştirerek Dünya’nın potansiyelini sonuna kadar kullanmayı başarabiliriz.

Yer Altı

İnsanlar bugün de, tarihte de yer altı yerleşimleri kurdu. Hatta bu yerleşimlerden biri Türkiye’de bulunuyor; Derinkuyu. Bu sadece bir örnek, eğer biraz derinlere gidersek tarihte ve günümüzde kurulmuş yer altı yerleşimleri ile ilgili uzun bir yazı bile yazılır. Fakat yer altını ciddi anlamda kolonileştirmek mümkün. Çünkü şehirler enine doğru büyüdükçe artık dikey de büyümeye başlıyor. Bir zaman sonra bu sürdülemeyecek. Böylece insanlık yeni bir yerleşim alanı aramaya başlayacak. Yer altı banliyöleri böyle ortaya çıkacaktır.

Yer altına kurulacak koloniler için çeşitli motivasyonlar olabilir; yeraltında yapılacak yeni bir tarım biçimi, yeni enerji sektörleri, yer altına kurulacak fabrikalar ve çeşitli tesisler ya da sadece yukarıda da bahsettiğim gibi banliyöleşme; şehrin tam altında. Kocaman bir metro sisteminin yer altından geçtiğini düşünün. Öyle bir sistem ki her istasyon ayrı bir kasaba ya da şehir. Bence mümkün. Gelecekte Yer Açın! Yer Açın! gibi bir senaryoyla karşılaşırsak, önümüzde iki seçenek var biri yer altı, öbürü de gökyüzü. Fakat bu seçeneklerin nasıl bir eşitsizlik ve sömürü uçurumuna dönüşebileceğini düşünmek zor değil.

Atmosfer

Devasa gökdelenlerin yarattığı panaroma gelecek tahayyülümüzde yer ediniyor kendine. İnsanlık bir nevi gökyüzünü kolonileştirecek. Fakat atmosferin üst tabakalarına da uçan şehirler kurulabilir. Bu biraz steampunk izlenimi uyandırsa da gelecekte gerçekliğe dönüşebilirler.

Belki bu uçan şehirler Dünya’da değil ama Venüs’te kurulacaktır. Çünkü Venüs’ün yüzeyi kurşunu eritecek kadar sıcak olmasına rağmen, atmosferinin üst kısımları sülfürlü bir bahar günü kadar ılıktır. Venüs bulutlarının üzerinde gezinecek bir zeplin-koloni-şehir Venüs atmosferi üzerinde incelemeler yapabilir ve eğer varsa oradaki yaşamın izlerini bulabilir.

Sanal Gerçeklik

Koloniler illaki gerçek mekanlarda mı bulunmak zorunda? Şahsen bana bir imkan verseler ben ne Titan’a giderim, ne de Mars’a… Age of Empires 2’de bir Heavy Chavalry Archer olurum. Bana bu imkanı hızla gelişiyor olan sanal gerçeklik teknolojisi ileride sunacaktır diye umut ediyorum. Aoe2’yi sanal gerçeklikte oynamak bambaşka bir duygu olmalı. Fakat iş bu kadarıyla sınırlı değil.

Eğer zihinlerimizi makinelere aktardığımız gün gelirse, yani teknolojik bir tekillik yaşanırsa o zaman listedeki en uçuk koloni ‘gerçeğe’ dönüşecektir. Çünkü insanlar fiziksel ömürlerini tamamlayınca bazıları zihinlerinin bilgisayarlarda yaşamasını isteyebilir. Böylece kendiliğinden ölümsüzlerden oluşan siber vadilerde sanal koloniler oluşacaktır. Üstelik ölümsüz koloniler.

Ay

Ay, Dünya’ya en yakın gök cismidir. Bu bile onu, ilerideki uzay operasyonları için bir üs haline getirmeye yetiyor. Derinlemesine incelediğimizde Ay’da madencilik faaliyetleri de yürütülebilir. Kutuplara yakın bölgelerde buz parçacıkları var. Üstelik yüzeyin altında gizlenmiş bir okyanus da olabilir. Ay’da bir zamanlar volkanik faaliyetler ve çarpışmalar sonucu ortaya çıkmış son derece çetrefilli mağara sistemleri bulunuyor. Bu mağaralar kurulacak koloniler için doğal bir zemin hazırlıyor.

Peki ya ötesi? Buradaki koloniciler Ay’da madencilik yaparak kaynak üretmeye başlayabilir ve derin uzaya açılacak roketlere kaynak sağlayabilir. Hatta Ay kutuplarında tarım da yapılabilir. Ay, Dünya’ya çok yakın olduğu için koloniciler kendilerini derin uzayın ıssızlığında kaybolmuş gibi hissetmeyecek. Fakat Mars’a giden bir kolonici için durum farklı örneğin. Çünkü Dünya o kadar uzaktayken, gökyüzündeki öteki yıldızlardan farksız bir haldedir…

Fakat unutmayalım ki Ay’ın atmosferi yok denecek kadar ince bir şerit halinde. Dolayısıyla sıcaklık vahşice değişiyor. Geceleri mutlak sıfıra yakınken, gündüleri yüz dereceyi geçiyor. Tek sorun sıcaklık değil tabii. Ay’ın yüzeyi insanla temas ettiği halde zehirleyen tozlarla kaplı. Bu tozlar makinelere, kolonideki binalara zarar vermeye başlayabilir. Ay’da yerçekimi çok düşük ve üstelik durmaksızın radyasyona maruz kalıyor. Böylesi bir yerde siviller için koloni kurmak ne kadar mantıklı?

Belki yüzyıla kalmadan Ay seyahatini artık orta sınıf da karşılayabilir. Belki oraya koloni kurmak üç boyutlu yazıcı teknolojisindeki gelişimler sayesinde günümüzdeki kadar maaliyetli olmayacaktır. Yine de bu Ay’ın gerçekten zorlu koşullara sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Oraya yerleştikten sonra koloniciler gittikçe büyüyen sorunlarla baş etmek zorunda kalacak. Genetik hasarlar, bozulan iskelet sistemleri, kan akışında aksilikler vs.  O yüzden kalıcı bir koloni yerine ilk başta Ay madencileri, bilim insanları ya da uzay araçları için üsler kurulabilir. Zaman içerisinde belki Ay ‘dünyalaştırılır’ da…

Fakat yine de biz koloni varsayımımızı şu anki çırılçıplak Ay üzerinde yapıyoruz. Belki Ay’ın mağara sistemleri sandığımızdan daha büyük ve geniş olabilir ya da orada işler sandığımız kadar durağan değildir.

Mars

İncecik atmosferi, düşük yerçekimi, dondurucu soğuğu ve tüm yüzeyini kaplayan devasa çölleriyle Mars’ın insanlığa hali hazırda zengin vaatleri yok. Fakat bugün Mars’a yerleşmeyi kafaya takmış pek çok insan var. Hatta bu işi ileri götürenler de yok değil. Elon Musk önümüzdeki yüz yıl içinde bir milyon insanı Mars’a götürmeyi planlıyor. Şimdilik bir Mars yolculuğu kişi başına on milyar dolara malolacaktır. Fakat Elon Musk bu miktarı iki yüz bin dolara düşürmeyi planlıyor.

Nitekim ileride bir gün sahiden Mars’a koloni kurulursa, bu koloninin özel bir teşvik olacağı  açık. Dolayısıyla bu koloniler devletlerden ziyade şirketlere ve kişilere hesap vereceği için çetrefilli bir sosyal ve politik durum ortaya çıkacak. Üstelik yuvadan uzakta olmak ve adım başı insanı zehirleyen yabancı bir gezegene hapsolma hissi insanları vahşileştirebilir ya da birbirine daha da çok kenetleyebilir.

Mars yüzeyindeki koloniyi hayatta tutmak için radyasyonu engelleyecek materyallere ihtiyaç var. Bunlar Dünya’dan getirilip, üç boyutlu yazıcılar ile gezegende kubbeli kentlere dönüştürülebilir. Fakat daha az maaliyetli olan bir diğer seçenek ise Mars’ın mağara sistemlerine kurulacak koloniler. Mars yüzeyinde çok şiddetli kum fırtınaları yaşanıyor. Bu fırtınaların ortasında kalmış bir koloninin akıbeti ne olacak? Haftalar, hatta aylar boyu dışarıyla, daha doğrusu kainatın geri kalanıyla hiçbir iletişim kuramazlar. Fırtına yatışınca bir bakmışız ki ortada koloni falan kalmamış. Mars’ta bir Roanoke mi yoksa?

Mars’ta buz halinde de olsa su bulunuyor. Hatta geçtiğimiz aylarda Mars yüzeyinin altında tuzlu bir göl olduğu da keşfedildi. Bu keşifler henüz bir başlangıç belki de. Mars, özellikle de Mars yüzeyinin altı sandığımızdan çok daha aktif olabilir. Bu aktiviteyi uzaktan kumanda edilen robotlarla bir yere kadar inceleyebiliriz. Oraya gönderilecek bir insan topluluğu en verimli sonucu verecektir. Böylece insanlığın başka bir gezegene yayılmasını sağlayacak adımlar da yavaş yavaş atılır.

Titan

Mars, itiraf etmeli ki uzay kolonizasyonu için ‘overrated’ bir hedef. Mars’ın atmosferi gerçekten çok zayıf ve de zaman içerisinde atmosferini büsbütün kaybedecek. Fakat Titan başka bir hikaye. Satürn’ün uydusu olduğu, Dünya’dan ve Güneş’ten bir hayli uzakta bulunduğu doğru. Yani dondurucu derecede soğuk ve gün ışığı çok az. Radyoaktif ve de gizemli bir diyar. Fakat en azından bir atmosferi var. Yüzeyinde sabit sıvı kütleleri bulunuyor. Pekâlâ, bunlar hidrokarbon sıvılar olabilir, fakat en azından göller, denizler var Titan’da. Bunlar yakıt olarak kullanılabilir.

Tarım kapalı alanlarda gerçekleştirilebilir. Zaten Titan’ın yerçekimi düşük olduğu için kurulacak koloniler arasında lojistik sorunu olmayacak. Üstelik Titan, Mars gibi kayalık değil. Kumullarla dolu. Fakat kabul etmeli ki Titan yüzeyi Satürn’den dolayı bir hayli radyoaktif ve Mars ile kıyaslanamayacak kadar soğuk. Üstelik Mars’a kıyasla, Titan hakkındaki bilgilerimiz daha az. Fakat Titan’da kurulacak bir koloni insanlığa Mars’takinden daha fazla avantaj sağlayabilir.

Ceres ve Asteroit Kuşağı

Uzayda Kolonileşme

Jüpiter ve Mars arasında bir asteroid kuşağı bulunuyor. Ceres de bu kuşakta bir cüce gezegen. Yüzeyi tamamen buzlarla kaplı. Yüzeyinin altında ise dev bir okyanus olduğu düşünülüyor. Belki bu yüzyılda değil ama önümüzdeki yüzyılda asteroid madenciliği başladığı zaman Ceres’te kalıcı bir koloni kurulması muhtemel. Belki de o çağın şartlarıyla bambaşka yerleşimler kurulacaktır Ceres’e.

Genetik olarak değiştirilmiş insanlar Ceres yüzeyinin altına inince orada kim bilir belki de büyülü bir şeyle karşılacak. İnsan ırkı Ceres’in yüzey altı okyanusunda, Asteroit Kuşağı’ndaki madenci kolonilerinde artık başkalaşıma uğrayacak. Eskiden koloniler insan ihtiyacına göre şekillenirken, artık koloniler insanları şekillendirmeye başlayacak.

Europa ve Enceladus

Dünya dışı yaşam arayışımız sürüyor fakat belki de yaşam sahiden yanıbaşımızda, kendi Güneş Sistemimizdedir. Örneğin Jüpiter’in uydusu Europa’da… Europa, yüzeyi buzlarla kaplı fakat yüzeyinin altında derin bir küresel okyanusun olduğu bir uydudur. Hatta Europa’nın yüzeyinde su püskürten kriyojenik volkanlar bile var.

Satürn’ün uydusu Enceladus da buzlarla kaplı bir uydu. Fakat yüzeyinin altında bir okyanus olabilir. Dahası Enceladus yüzeyindeki volkanlardan püskürtülen suda organik moleküller de tespit edildi.

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

mitolojilerde ay

Astronomi ve Mitoloji #2: Ay

Güneş’ten farklı olarak mütemadiyen şekil değiştiren, hilalken dolunay olan, sonrasında küçülen, yok olan ve yeniden …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et