uzay

Gelecekte Dönüşebileceğimiz 10 Varlık Tipi

Gelecekte neye dönüşeceğiz? Düşünmeye ve düşlemeye başladığımız günden beri aklımızı meşgul eden en eski sorulardan biridir bu. Cevabı merak ediyor, elimizdeki bulgulardan da hareketle kendimizce yanıtlar arıyoruz. Elbette insanın gelecekte neye benzeyeceğini, ne tür bir evrim sürecinden geçeceğini kestirmek zor. Çünkü çok fazla değişken ve belirsizlik söz konusu. Neyse ki tüm bu karmaşıklık bile hayal kurmamıza engel değil.

Öyleyse lafı daha fazla uzatmayalım ve modern teknolojinin ilerlediği yönü de hesaba katarak bazı tahminlerde bulunmaya çalışalım. İşte karşınızda gelecekte dönüşebileceğimiz 10 varlık formu…

İlkel Canlılara

ademden önce

Aklımız doğrusal çalışma eğilimindedir. “Geçmişte ilkeldik, zaman içinde geliştik ve ileride çok daha gelişmiş canlılara dönüşeceğiz” diye düşünmenin temelinde de bu doğrusallık yatmaktadır. Elbette uygarlık olarak bilgi birikimimizin her geçen gün daha da arttığı bir gerçek. Ancak bunun bu şekilde devam edip gideceğinin bir garantisi yok. En basitinden, mental becerilerimizi etkileyen ya da sekteye uğratan küresel bir salgınla her şey ters yüz olabilir. Bir zamanlar çıktığımız mağaralara geri dönebilir; kan, emek ve gözyaşıyla kurduğumuz uygarlığımızı bir çırpıda yitirebiliriz.

Bir kere evrim geçirildikten sonra atasal konuma geri dönülemeyeceğini söyleyen ancak günümüzde herhangi bir bilimsel ağırlığı kalmayan Dollo Hipotezi‘nin aksine, dikenlibalıklarda görüldüğü gibi; evrimin bazı durumda farklı yollarla da olsa geriye gidebildiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Dolayısıyla gelecekte ilkel canlılara dönüşme ihtimalimiz, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.

Siborg’lara

Teknolojik anlamda çok önemli yol aldık ve almaya da devam ediyoruz. Teknolojiyi sadece çevremizi, araç gereçlerimizi geliştirmek için değil, ayrıca kendi bedenlerimizi geliştirmek için de kapsamlı şekilde kullanmaya doğru ilerliyoruz. Bugün yavaş yavaş hayatımıza girmeye başlayan yapay organlar, biyonik uzuvlar, ileride bedenlerimizin ayrılmaz birer parçasına dönüşebilir. Dolayısıyla insanlığın günün birinde siborg’laşacağını öngörmek çok da şaşırtıcı değil. Zaten hızla bir siborg çağına doğru ilerlediğimizin güçlü göstergeleri mevcut.

Kendimizi şimdiden ne tümüyle organik ne de tümüyle mekanik böyle bir uygarlık modeline alıştırsak hiç fena olmaz…

Robotlara

robot

Günün birinde makinelerin bizim yerimize geçeceğinden korkuyor musunuz? O zaman bir de şöyle düşünün: Ya bizler o makinelerin kendisine dönüşürsek? Neden olmasın? Teknoloji bir yandan yaşamlarımıza yön verirken, bir yandan da bizi yavaş yavaş dönüşüme uğratıyor. Bu dönüşümün tam olarak nerede sonlanacağını ya da sonlanıp sonlanmayacağını bilemiyoruz; fakat insanlığın bu dönüşümün bir evresinden sonra artık insan olmaktan çıkıp robotlaşacağını öngörmek zor değil.

Üstelik robotik bedenlere aktarılmış bilinçlerden oluşan bir uygarlık modelinin yararları saymakla bitmez. Kırılgan bedenlerimizden ve acımasız doğa koşullarından bağımsızlaşarak çok hızlı bir şekilde kolonileşebilir, hatta ölümsüzlüğün kapılarını bile aralayabiliriz. Kulağa son derece pragmatist geliyor, öyle değil mi?

Dijital Bilinçlere

İnsan vücudunu ve aklını uzun süre çalışır kılmanın birçok farklı yolu var ve bu yollardan biri de bilincin sanal ortama yüklenmesi esasına dayanıyor. Her ne kadar hayalî gibi görünse de, gerçekleştirilmesi teorik olarak mümkün. Elbette bilimin geldiği nokta henüz böyle bir işlem için elverişli değil, ancak bu durum ilerleyen süreçte yeni gelişmeler kaydedilmeyeceği anlamına da gelmiyor. Bu alandaki bilimsel araştırmalar, beyni aktarmak için ne kadar bilgisayar donanımı gerektiği noktasında yoğunlaşıyor.

Öyle görünüyor ki, günün birinde bilinçlerimizin Bulut benzeri sistemlerle bütünleştiği sibernetik bir hayata merhaba diyebiliriz. Sunucu ve enerji gereksinimi karşılandığı sürece, teoride sonsuz bir sanal yaşam bizleri bekliyor olacak. Bedenin kısıtlamalardan kurtulduğu, zihnin bedenden bağımsızlaşıp ne erkek ne kadın, ne yetişkin ne de çocuk olduğu ve nihayet kendi kendini farklı ağlara ve zeminlere kopyalayabildiği o günler geldiğinde kuşkusuz uygarlığımız da büyük bir değişime uğrayacak.

Başkalaşmış Uzay Kolonistlerine

“Bizler uyum sağlayabilen türleriz. Ama Alpha Centauri ve yakınındaki yıldızlara ulaşanlar bizler olmayacağız. Bize çok benzeyen yeni bir tür olacak.” – Carl Sagan

Carl Sagan’ın bu ünlü sözünden de anlaşılacağı üzere, uzayda kolonileşme sürecinin türümüzü derinden etkileyip dönüştüreceği kesin. Zira gittiğimiz yerlere uyum sağlayacak ve zaman içinde başka türlere evrileceğiz. Dünya, iç gezegenler ve asteroid kuşağında doğup büyümüş kişiler birbirilerinden fiziken başkalaşacak. Tıpkı The Expanse’te gördüğümüz gibi. Hatırlarsanız dizideki kuşaklılar, dünyadaki herkesten daha uzun kemiklere ve daha büyük kafataslarına sahipti.

Kim bilir, bugünün insanları olarak belki de binlerce yıl sonraki torunlarımızı tanımakta zorluk çekebilir, insan soyundan geldiklerine inanmak istemeyebiliriz.

Biyomühendislik Ürünlerine

Kuşkusuz biyoteknoloji, geleceğin en önemli bilim sahalarından biri hâline dönüşecek. İnsanlığa sunduğu potansiyelin boyutu düşünüldüğünde, bedenlerimiz kadar uygarlığımız üzerinde de köklü değişimlere yol açabileceği bariz. Öyle ya, bir gezegeni yaşanabilir hâle getirmektense kendimizi o gezegende yaşayabilir hâle getirmeyi tercih edebiliriz. Bedenimizde modifikasyonlar yapabilir; suda, havada ve hatta şu an bizim için zehirli olan atmosfer koşullarında hayatımızı sürdürebiliriz.

Bu denli gelişmiş bir tıp ve biyomühendislik becerilerine kavuştuğumuzda kendimizi ne tür canlılara dönüştüreceğimizi kestirmek bir hayli zor.

Salt Enerji Formlarına

Biliyoruz ki enerji maddeye, madde de enerjiye dönüşebilir ve kulağa her ne kadar çılgınca gelse de, orada bir yerde salt enerjiden oluşan varlık tipleri bulunabilir. Kim bilir, belki de gelecekte bizi bekleyen akıbet de tam olarak budur. Tıpkı Stargate’in Kadimler’i gibi “yükselerek” fiziki bedenlerimizi geride bırakabilir ve enerjisel varlıklara dönüşebiliriz. İş o raddeye geldiğinde yaşamak için bir gezegene ihtiyaç duyacağımız bile şüpheli. Zira beslenmek için lazım olan enerji evrenin her yanında ziyadesiyle mevcut.

Maddenin kırılganlığını ve hantallığını geride bırakmak nasıl bir duygudur bilinmez ama, uzayın sonsuzluğunda süzülerek ilerleyebiliyor olmak bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor.

Ortak Bilinçliliğe

yapay-zeka

Bilinç, gerek bilimsel gerekse de felsefi arenada esrarı henüz çözülememiş mefhumlardan biri olmayı sürdürüyor. Bilincin ne olduğuna ve ilk kez nasıl ortaya çıktığına dair onlarca hipotez var. Ancak şimdilik bunları bir kenara koyuyor ve gelecek öngörülerimize geri dönüyoruz. Bir düşünün: Türünüzün tüm bireyleri ile aynı bilinci paylaşmak nasıl bir şey olurdu? Buna “tümbiliçlilik” ya da “tekbilinçlilik” de diyebilirsiniz.

Bireysel arzuların yok olduğu, herkesin ortak bilinç doğrultusunda hareket ettiği bu uygarlık modelinde aslolan kovan zihindir. Her birey kovan için yaşar, kovan için ölür. Ben, sen, o yoktur, sadece biz vardır. Bu uygarlık modelinde herkes bir diğeri ile telepatik veya teknolojik bir şekilde bağlı olabilir; düşüncelerini, anılarını ve hatta rüyalarını paylaşabilir. İleride bu tip canlılara dönüşür müyüz bilinmez ama, Star Trek’in Borg’larına benzemek istemeyeceğimiz kesin.

Gelişmiş Doğa Canlılarına

Gelişmişliğin ölçütü nedir? Teknolojik ya da bilimsel gelişim tek başına yeterli bir ölçüt sayılabilir mi? Evet, üstün bir teknolojiye sahip olabilirsiniz, ancak bu bile günün birinde sizi yok olmaktan kurtaramayabilir. Dahası teknolojinin bir de karanlık tarafı olduğunu hepimiz biliyoruz. Zira kontrolsüz, bilinçsiz teknoloji yıkım da getirebilir. Bunun sosyal bilimlerle, felsefeyle, etikle desteklenmesi; belirli bilinç düzeyinde işlenmesi önem arz ediyor.

Hâl böyleyken, gelecekte doğa ile insan arasındaki ilişki üzerine odaklanan bir uygarlık modeli inşa edebiliriz: Doğanın bağrında ve onunla uyum içinde yaşayan; dinin, devletin, mülkiyetin ve paranın olmadığı anarşist bir yapılanma… Elbette bu yeni yaşam tarzına uygun olarak fiziki ve zihinsel bir dönüşüme maruz kalabilir, doğayla bütünleşik gelişmiş canlılara evrilebiliriz.

 Yok Olup Gitmiş Bir Uygarlığa

Gelecekte neye dönüşebileceğimize dair bunca şeyi sıraladıktan sonra o en karamsar ihtimali es geçmek olmazdı tabii. Öyle ya, belki de bir geleceğimiz hiç olmayacak! Salgınlar, nükleer felaketler, kozmik tehlikeler ve elbette küresel ısınma… İnsanlığı yeryüzünden silebilecek o kadar çok faktör var ki. Sanayi devrimiyle başlayan teknolojik atılımımız, günün birinde sonumuzu da getirebilir. İçinde yaşadığımız gezegene hoyratça davrandığımız ortada ve er ya da geç bunun bir bedeli olacağını biliyoruz.

Belki de bize lazım olan şey, insanın doğaya ve evrene dair mevcut bakış açısında köklü bir değişim. Doğayı sömürme odaklı parasal sistemlerimizi bir kenara bırakmalı ve uygarlık olarak radikal bir dönüşüm gerçekleştirmeliyiz. Kazanılmış tüm birikimlerimizi doğa ile tam bir uyum içinde yarınlara aktarabilirsek, o zaman belki işler de yoluna girmeye başlayacaktır. Ancak görülüyor ki şimdilik bu noktadan oldukça uzağız ve gezegenimizi tahripkâr bir şekilde sömürmeye devam ediyoruz. Aklımızı başımıza devşirmemiz dileğiyle…

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

din ve bilimkurgu

Duygular, İnançlar ve Teknolojinin Kesişimindeki Hikâyeler

Bilimkurgu ve din, ilk bakışta birbirine zıt kavramlar gibi görünse de türün doğuşundan itibaren aralarındaki …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin